Yorum bölümünde göreceğiniz keps, 1977 tarihli “Sevgili Dayım” adlı filmden alınmıştır (Youtube, pause, print screen, Paint, insert, crop). Fotoğraftaki oyuncu Tarık Akan’ın 1975’te “Ah Nerede” adlı bir filmi vardır. Bu filmde, Alev rolündeki Gülşen Bubikoğlu’nu otobüsün penceresinden öptüğü çok meşhur bir sahne vardır. Bu sahne külttür. Tarık Akan’ın bu sahneyi 1977 yılında bir kamyondan tekrar çekmesi acaba kısa bir süre sonra ilan edeceği “yeni” Tarık Akan’ın bir ilanı mıydı? O sene çektiği “Baraj” adlı filmde bıyık bırakarak “yaptığı” “sınıfsal tercihin” bir ön ilanı mıydı? Abartılı ve zorlama mı buldunuz? Kabul ediyorum…
Gösterdiğim örnek abartılı ve zorlama olabilir (bakın hala aslında öyle olmayabilir düşüncesine inceden inceye yatırım yapıyorum) ama Tarık Akan’ın böyle bir tercih yaptığı, prensliği bir kenara iterek duyarlı, politik filmlere yöneldiği bir gerçektir.
Ferit dün öldü.
Tarık Akan bu tercihi yaptı ama Türkiye halkının gönlünde Ferit kariyeriyle yer edindiğini düşünüyorum. 12 Adet filmde Ferit ismiyle rol almış ve bunlardan yedisinde karşısındaki esas kız “Alev” isminde oynamış. Bir, iki tane de Ferdi-Alev kombinasyonu var. Alakasız Not: Bir kere kombinasyon yerine kombinezon demiştim de ortamdaki kadınları sedyeyle taşımışlardı.
Bu önemli ve değerli sanatçının hayatına, sanatına ve toplumla girdiği diyalektik ilişkiye bir bakalım.
Bu şekilde sanatçı-toplum üzerine yazılarımız oldu. Yakın zamanda Türk sinemasında fenomen olduğunu düşündüğüm dört oyuncunun yazılarını tamamlamıştım (Yılmaz Güney, Kemal Sunal, Türkan Şoray, Müjde Ar). Tarık Akan’ı bir fenomen kategorisine almıyorum. Halil Selimoğlu’nun benim için kullandığı “fenomencik” tabiri belki daha doğru kaçar.
1949 yılında doğar. Babası albaydır. Bu durum, siyasi düşünceleri üzerinde yani sosyalistlik ile sol Kemalistlik arasındaki gidiş gelişler üzerinde etkili olsa gerek. Son yıllarda açıkça arkasına dizildiği Vatan Partisi hattının kodları da burada olmalı. Neyse, bu konulara da gireceğiz.
Bakırköylüdür. O hattaki plajlarda cankurtaranlık, sokaklarda işportacılık gibi gençlik meslekleri yapmıştır. İTÜ makine mühendisliği denemesi vardır ama basın yayın yüksek okulu mezunudur.
70’li yılların popüler dergileri üzerine başka bir yazıda çok şeyler söylenebilir. Tarık Akan da bunların en önemlilerinden biri olan Ses adlı derginin “sinema aktrisi yarışması”na katılmıştır ve birinci olmuştur. Bu arada ilginç bir ayrıntı olarak aynı yarışmanın ikincisinin Şansal Büyüka, üçüncüsünün de Aytaç Arman olduğunu söyleyelim.
YAKIŞIKLI
Yakışıklı mıydı? Elbette çok yakışıklıydı. Her şeyini buna borçluydu hatta. Güzelliğin getirdiği tartışılmaz avantajlardan bahsetmiştik. Yalnız boyu fazla uzundu. 1.93’lük boy aslında handikaptı. Bu boya uygun oyuncu bulunmasında sıkıntılar oldu hep ama Türk sinemasındaki yaratıcılık hiçbir yerde yoktur. Kadın oyuncunun ayağının altına takoz koyma yöntemi iş görmüştür.
Bu arada Tarık Akan’ı sevdiğimi, beğendiğimi, takdir ettiğimi, önemli ve değerli bir insan olduğunu düşündüğümü belirtmeme gerek yok sanırım ama ben esnaf olamam. Hele ki “ölünün arkasından konuşulmaz” anlayışının beni ne kadar rahatsız ettiğini arkadaşlarım bilir. Tarık Akan’ın aslında kötü/yeteneksiz bir oyuncu olduğunu düşünürüm ben ama görüntüsüyle perdede o kadar iyi durur ki bu açık kapanır. Bir de son dönemdeki politik hattını (sol-Kemalistlikle ırkçı, ajan provakatör VP arası bir yer) beğenmediğimi eklemeliyim.
O yıllarda sinema starları ya tesadüflerle ya fuhuşla ya da bu tür yarışmalarla işe başlıyorlardı. Tarık Akan’ın yan rol olduğu bir tane film vardır. Orhan Aksoy’un yönettiği “Emine” adlı filmde başroller Filiz Akın ve Ekrem Bora’ya aittir. Sonra Ferit dönemi başlar.
1971 yılında 1978 yılında çektiği “Maden”e kadar (kısa saçlı ve bıyıklı ilk filmi) Türkiye’nin sevgilisidir. Herkes ona aşıktır. Zaten iddiamı yazının başında ima ettim: Tarık Akan’ı bu kadar sevdiren şey o ilk dönemki filmlerdi. Sosyal içerikli filmler değildi.
Erkekler o erkek olmak isterlerdi, kızlar da o erkeği isterlerdi.
Bu dönem büyük oranda Ertem Eğilmez’in enkırmenliğinde geçer. “Döve döve Tarık’ı oyuncu yaptım” demiştir Ertem Eğilmez. Arzu Film ekolünden çok bahsettik. O primitif halk sinemasının yakışıklı ama mağrur evladıdır Tarık. Zaten Ayşen Gruda da “ailemiz en güzel oğlunu yitirdi” demiştir dün.
1970’lerde Türkiye’de oluşan sol silkiniş, bir solcu olarak doğal olarak Tarık Akan’ı da etkilemiştir ve kendisi o takdir edinelisi tercihi yapmıştır. Ertem Eğilmez’in bütün itirazlarına rağmen Ferit olmayı reddetmiş ve daha yaşayan, gerçek karakterler olmaya yönelmiştir.
Yılmaz Güney’i hapishanede ziyaret etmesi de bu tercih üzerinde etkilidir. Ne bıyıklı olduğu ama hala uzun saçlı olduğu “Baraj” ne de kısa saçlı ve bıyıklı olduğu “Maden” onun için “tamam artık, bitti bu iş” dedirtmiştir. Epik “Sürü” filmi bunu dedirtmiştir. Seyirci “yeni” Tarık Akan”ın artık geri dönülmez bir şey olduğunu “Sürü” filmiyle anlamıştır. Gönülleri hala eski Tarık’ta olsa da…
“Yol”da zirve yapar.
80’li yıllarda toplumun ve sinemanın başına neler geldiğinden çok bahsettim. Tarık Akan da bu olanlardan direkt olarak etkilenmiştir. Düşünün Neymar’sınız. Barcelona’ya Messi var diye gidiyorsunuz ama Messi o sene PSG’ye transfer oluyor. Bunun gibi bir şey. 12 Eylül’den sonra sosyal içerik sıkışmıştır. Tarık Akan yapabildiği kadar sosyal içerikte kalmıştır ama piyasa işi filmlerini de yapmak zorunda kalmaya devam etmiştir.
Bu dönemde önemli ve nitelikli filmlerde de rol almıştır Ahu Tuğba’lı “Sözde Kızlar” gibi filmlerde de. 80’lerin ikinci yarısında “toplum” ve sinema ölmüştür Türkiye’de. Bütün eski starlar gibi onu da bu dönemde ve 90’larda hüzünlendiren performanslarda görüyoruz. Sonra özel okulculuk yapmıştır Bakırköy’de.
Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir zaman tek bir solculuk anlayışı olmamıştır ve olmayacaktır da. Sol zaten oldukça geniş bir kampı ifade eder. Ayrıca bu kamp ülkeden ülkeye farkı özellikler gösterir. Latin Amerika’da Avrupa tipi Hristiyanlıkla oldukça farklılıklar içeren inanç grupları ve liderleri sol kamp içerisinde yer alabilirler. Türkiye’deki Kürt Hareketi de sol kamptatır ama Irak’taki Kürt Hareketi için bunu söylemek zordur. Türkiye için konuşmaya devam edeceksek, bilimsel sosyalizmi bütün boyutlarıyla anlayıp, özümsemekle geniş sol kamp farklı şeylerdir ve aralarında korkunç ve dramatik bir ölçek farkı vardır. Tarık Akan son dönemde “benim” beğenmediğim tutumlarına karşılık kesinlikle sol kampta yer alır. Dolayısıyla biz oyuz o da biz. Deli Gaffar adlı blog yazarının yazdığı anlamsız ve küstah yazıyla farklı şeyler söylüyorum.
Akit gazetesi çevresindeki insan müsveddeleri birisinin ölüsüne karşı saldırıya geçmişlerse o kişiyi sahiplenmek gerekir. Bunlar topluma pespayelik yaymak için çalışan bilinçli insanlardır ve bu konuda da ellerinde iyi bir hedef kitlesi vardır zaten. Bunlara kimseyi yem etmemek gerekir. Küçük veya orta ölçekli yorum farklılıklarını unutmak lazım bu gibi durumlarda.
Tarık Akan’ı sahipleniyoruz, beğeniyoruz, seviyoruz. Yarın cenazesine gideceğiz.
Türkiye halkı Ferit’i çok sevdi. Ona tebessüm ettirdi, hoş duygular hissettirdi çünkü. Facebook başlayana kadar bu halkın iyi kötü bir kolektif hafızası vardı. Orada hala duruyor Ferit. Yere “seni seviyorum” yazmış bize bakıyor. Biz de seni seviyoruz Ferit…