Bundan sonra Jim Jarmuschçuyum

Hep adını duyardım da ilk filmini izlemek bugüne nasip oldu. Jim Jarmusch Amerikan bağımsız sinemasının en bilinen, en takdir edilen yönetmenlerin biri. Filmcilik konusunda dik bir duruşu var. Ticari kaygılardan tamamen uzak kalan, hayatın güzelliklerinin küçük ayrıntılarda yattığını düşünen birisi. Stranger Than Paradise (Cennetten de Garip, 1984) tipik bir Jim Jarmusch filmi. Macar asıllı Willi’nin teyzekızı Eva Budapeşte’den New York’a gelir ve 10 gün Willie’nin evinde kalır. Bir sene sonra Willie ve Eddie Cleveland’a Eva ve teyzesini ziyarete gider. Üçüncü bölümde ise Willie, Eddie ve Eva cennete yani Florida’ya gider. Film üç bölümden oluşuyor görüldüğü üzere. Her bir bölümde küçük ayrıntılar, olağanüstü güzel diyaloglar filme karakterini veriyor. Bağımsız, yol ve küçük ayrıntı filmi.. Daha ne isterim! Dört ana karakterden diğer küçük rollere kadar bu filmdeki oyunculuklar inanılmaz başarılı. Hepsi filmin ruh halini kavrayabilmiş ve ona göre oynuyorlar. Stranger Than Paradise aslında hiçbir şey olmuyormuş gibi görünen fakat çok şey anlatan filmlerden. Filmle ilgili bahsetmek istediğim diğer bir konu da modern zamanlarda siyah-beyaz çekilen filmlerle ilgili bir sorunum var. Eski siyah-beyaz filmleri çok sevmeme rağmen bu tavırı anlamakta zorlanıyorum. İnandırıcılıktan uzak buluyorum bu filmleri. Tabi yönetmenin asıl amacı inandırıcılıktan uzaklaşıp, yabancılaşma efekti yaratmaksa ona bir şey diyemem; ancak bu film renkli çekilseydi daha iyi olurdu kanısındayım. Özür: filmi çekmeye Wim Wenders’ın Der Stand der Dinge (Nesnelerin Durumu, 1982) filminden arta kalan parçalarla başlanılmış. O film de siyah-beyaz. En yakın zamanda bu filmi de izleyeceğim. Bu aralar Jim Jarmusch ve Rainer Werner Fassbinder filmlerine yoğunlaşacağım.

Bu yazı 80ler, Film, Indie, Jim Jarmusch, John Lurie, Rainer Werner Fassbinder, Stranger Than Paradise, Yönetmen kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.