Finlandiya Üçlemesi

Finlandiya’daki tanıdığıma Aki Kaurismaki’yle röportaj yapmak istediğime dair mail attım ve kendisinden (tanıdığımdan) konuyla ilgileneceğine dair cevap geldi. Umarım kabul eder de bu büyük sanatçıyla sanal ortamda da olsa tanışma olanağını elde ederim. Bu arada Kaurismaki filmlerine devam ediyorum. Bazı kaynaklarda Kaybedenler Üçlemesi (Loser Triology) bazı kaynaklarda da Finlandiya Üçlemesi (Finland Triology) olarak geçiyor bu üçleme. Kendisine soracağım sorulardan biri de bu olacak. Bu üçlemeleri adlandırma meselesi. Gerçi kendisi biri işçi üçlemesi biri de kaybedenler üçlemesi ama ben hangisi hangisidir bilmiyorum demiş; fakat yine de daha kapsamlı bir açıklama duymak isterim kendisinden. Bana Finlandiya Üçlemesi daha akla yatkın geliyor; çünkü bir Kaurismaki filminde kaybeden olmaması sürpriz olur. Her filmi kaybedenler üzerine olan bir sanatçının üç eserini alıp sen kaybedenler üçlemesi yapmışsın, ne demek istedin bu filmlerde demek abesle iştigal. Ve de bu üç film sırasıyla işsizlik, evsizlik, ve yalnızlık gibi Finlilerin halı altına süpürdükleri üç sorunu işlediği için bu filmlere Finlandiya üçlemesi demek (eğer denilecekse) daha isabet olur diye düşünüyorum. 

“Drifting Clouds/Sürüklenen Bulutlar” (1996)

Yaptığım araştırmalarda şunu öğrendim ki 1990 yılında Finlandiya’da sarsıcı etkiye sahip bir ekonomik kriz yaşanmış. İşsizlik oranı %3,3’ten bir anda %18’e fırlamış. Finlandiya dünyada en yüksek refah seviyesine sahip yerlerden biri olarak bilinir ve Kaurismaki de bunun böyle olmadığını, orada da sömürü düzeninin en vahşi bir şekilde varolmaya devam ettiğini anlatır filmlerinde. Oscar adaylığını bile reddecek kadar halkçı olan Kaurismaki, bu krizle ilgili bir film yapmasaymış, aynaya bakamayacağını söylemiş ve “Lights In The Dusk” bu şekilde doğmuş. Film tramvay sürücüsü bir koca ile baş garson bir karının işsiz kalmasıyla açılıyor. Fakat gelişmiş kapitalizmle feodalizme yakın kapitalizm arasındaki farkı bu filmde hissedebiliyoruz. Filmde tramvay sürücüsü Lauri kendisine sunulan işsizlik maaşını gururu yüzünden reddebiliyor ve hayatını devam ettirebiliyor. Üstelik bir de arabası var. Bunu övmek için söylemiyorum, sadece Finlandiya’nın durumuna dikkat çekmek istiyorum. Türkiye’de birçok işçi sigortasız çalıştırılır ve işten atılınca kalan maaşlarını bile alamayabilirler. Her Kaurismaki filminde olduğu gibi otoriteyi elinde bulunduran kişi kahramanımızı ezmeye, sömürmeye, aşağılamaya devam ediyor. Bu sindirme düzeni toplumun en küçük birimlerinde bile vuku buluyor. İşte bu yüzden Kaurismaki Fassbinder’e yakın seyrediyor diye düşünülüyor. Bu üçlemede ortak işlenen bazı temalar var. Bunlardan biri karakterin kendi işini kurma ve tekelci sermayeye karşı mücadele etme istekleri. “Dirfting Clouds”da Lauri ve eşi birçok başarısız girişimde bulunuyorlar ve Kaurismaki filmlerinde sık görülen banka müdürü tarafından aşağılanmayla karşılaşıyorlar. Filmde bir diğer dikkat çekici unsur da nostalji merakı ve eski güzel günlere duyulan özlem. Bu özlem şarkılarla da dile getiriliyor. Zaten Kaurismaki şarkılar bazen diyaloglardan daha etkilidir buyurmaktadır. Bu filmde de kurguyla bire bir örtüşen eski şarkılar dinliyoruz ve beklenen etkiyi yaratıyorlar. Film bütün Kaurismaki filmleri gibi dayanışma mesajıyla bitiyor. El ele verip bu da gelir bu da geçer türküsü gibi zorlukların üzerinden geliyorlar gibi görünüyor çiftimiz. Üçlemenin son ayağında üstesinden gelip gelemedikleri veya başka bir deyişle umudun var olup olmadığı seyriciye açıklanacaktır.

“The Man Without A Past/Geçmişi Olmayan Adam” (2002)

 

Türkiye’de 2002 yılında “The Bourne Identity/Geçmişi Olmayan Adam” gösterime girerken acaba dağıtımcı şirket elemanları bu entel-dantel filmi nasılsa Türkiye’de gösterime girmez bari şunun adını çalalım diye mi düşündüler acaba? Ancak Cannes’de ödül alınca 2003 yılında gösterime girebildi Türkiye’de. Bu film de evsizlik üzerine çekilen bir film. Helsinki’ye gelen bir adam parkta saldırıya uğrar ve kafasına aldığı darbelerden dolayı hafıza kaybına uğrar. Şu filmlerde görülen hafıza kaybıyle ilgili kafamda soru işaretleri vardı. Çok kısa bir araştırmadan sonra öğrendiklerimin beni filmlerde olanlarla ilgili olarak tatmin etmediğini söyleyebilirim. Bu filmde de adam geçmişi unutuyor ve bir evsiz olarak dini bir cemaatin kanatları altında yaşamını devam ettirmeye çalışıyor. Yine bütün kurum ve kuruluşlar kendisine düşmanca tavır sergiliyorlar. Bankalar, hastahaneler, polisler, adalet sistemi tamamıyle adamın karşısındadır. Hatta adalet sistemi o kadar karşısındadır ki yeni hayatında mutlu olmaya başlayan kahramanımıza eski hayatını hatırlatarak mutluluğuna engel olmak istemektedir. Birçok Kaurismaki filminde olduğu gibi “The Man Without A Past”ta da külüstür arabalar arz-ı endam ediyorlar. Bunun bilinçli bir seçim olduğunu düşünüyorum. Nostalji merakını ve eski güzel günlere duyulan özlemi hatırlatıyor bu külüstür arabalar. Bu filmde hiçbir Aki filminde olmayan bir şey de gözüme çarptı. Fantastik ögeler var filmde. En başta şu beni tatmin etmeyen hafıza kaybı meselesi. Bir de adamın hastanede kalbinin durması ve sonra tekrar ayılıp hayata geri dönmesi. Katıksız gerçekçiliği savunan Kaurismaki için ilginç doğrusu.  Ve tabi film dayanışma mesajıyla biter.

“Lights In The Dusk/Gün Batımında Işıklar” (2006)

Çok tuhaf bir film daha Kaurismaki’den. Bu sefer bireyin yalnızlığı filmde işlenen. Yine işçi sınıfına mensup güvenlik görevlisi  Koistinen katıksız bir kaybedendir ve etrafında hiç kimsecikler yoktur. Yalnızlığının  boyutlarıyla ilgili filmin başlarında bazı sahneler mevcut. Ara sıra sosisli aldığı kızla girmeye çalıştığı sorunlu iletişim, barda bir kadın tarafından iplenmemesi, işyerinde yaşadığı psikolojik şiddet Koistinen’in yalnızlığının dünya çapında olduğunu gösteriyor bize. O da kendi işini kurmanın hayallerini kuruyor ve külüstür bir arabası var. Derken bir gün femme fatale karşısına çıkıyor ve bir kara filmdeki gibi Koistinen’in başına çorap örüyor. Bu aşamada Koistinen’in bazı saflıklarını abartılı bulduğumu ve inandırıcılıktan uzak olduğunu belirtmek istiyorum. Nasıl bu kadar saf olabilir diye düşünmeden edemiyor insan. Bazı acemice çekilmiş sahneler de filmi zedeliyor bana göre. Fakat bu handikaplara rağmen çok etkileyici bir atmosferi var filmin ve insanı derin derin düşünmeye itiyor. Yine sonlarda aynı sınıfsal birikime sahip iki el birbirini tutuyor ve mesaj iletildi raporu talep ediliyor. Fakat filmde çok ilginç bir sahne mevcut. “Drifting Clouds”da sınıfdaşlarıyla el ele verip yeni bir restoran açan Ilona bu filmde karşımıza bir market kasiyeri olarak çıkıyor. Yani olmamıştır, umut yoktur ve insan sömürülmeye mahkumdur demek isteniyor kuvvetle muhtemel.
İşçi üçlemesi kadar etkileyici oldu benim için bu üçleme. Bu yazıyı yazmak da çok zahmetli oldu bu arada. Biliyorsunuz Aki Kaurismaki filmleri 70-80 dakika civarlarındadır. Bu yazı için yapılan okumalar, teknik sorunlarla başa çıkmalar, araştırmalar, notlar da aşağı yukarı bir Kaurismaki üçlemesi kadar vaktimi aldı. Umarım röportaj talebimi kabul eder de bu emeklerimin karşılığını alırım. Ne de olsa emekçi dostu Kaurismaki…


Bu yazı Aki Kaurismaki, Drifting Clouds, Finlandiya Üçlemesi, Geçmişi Olmayan Adam, İşçi Üçlemesi, Kaybedenler Üçlemesi, Lights In The Dusk, The Man Without A Past kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.