Futbol Filmleri 5

Futbol bir insanın hayatını tamamen kaplayabilir mi? David Evans’ın “Fever Pitch/Futbol Ateşi” (1997) adlı filmindeki Paul karakterinin hayatında futboldan başka bir şey yok gibi. Futbolun kendisinden ziyade Arsenal takımı onun hayatını fethetmiş durumda. Bir önceki yazımızda Amerikalı’ların diğer ülkelerde çekilmiş ve iş yapacağını düşündükleri filmleri yağmaladıklarından bahsetmiştik. Bu filmin de 2005 tarihli bir Hollywood yeniden çevrimi var. Amerikan halkına pek bir şey ifade etmeyen futbol tutkusu yerine beysbol tutkusunu işleyerek esnaflık yapmışlar. Filmimizin o filmle karıştırılmaması uyarısını yaparak “Futbol Ateşi”ne dönelim.
İngiltere’deki 1988-89 sezonu unutulmazdır. 18 yıldır şampiyon olamayan Arsenal sezon boyunca üstün performans göstermiştir. Sondan ikinci ve üçüncü maçlarında kendi evlerinde rakiplerini yenememiş ve liderliği Liverpool’a kaptırmışlardır. Son maçları deplasmanda Liverpool’a karşıdır ve şampiyon olabilmeleri için maçı iki farkla kazanmaları gerekmektedir. 92. dakikada buldukları ikinci golle şampiyon olurlar. Film, işte bu 18 senelik periyoda geri dönüşler yapıyor ve 1989 yılına özellikle de 26 Mayıs 1989 tarihindeki maça odaklanıyor. Bütün bunların Paul’ün kişiliğindeki ve pratik yaşamındaki yansımalarını perdeye aktarıyor. 
Pratik yaşam demişken Paul’un sevgilisiyle yaşadıklarını kast ediyoruz. Kadın erkek ilişkilerindeki en önemli problematiklerden biri olan futbol tutkusu burada patalojik bir vakaya dönüşüyor. Üstüne bir de bebek geliyor. Paul’ün bütün bu yüce “sorumlulukları” ve fetişi arasındaki gidip gelmelerini daha doğrusu fetişe gidip oradan bir daha gelmemesini izliyoruz. Paul için Arsenal’den başka hiçbir şeyin anlamı yoktur. 26 Mayıs 1989’da hissettiklerini hayatında hiçbir şey ama hiçbir şey(?) hissettiremeyecektir. Arsenal dinine koşulsuz teslim olmuştur.
Film iyi bir seyirliğe sahip ve “teknik” olarak pek kusur barındırmıyor. Bir futbol takımını samimi ve naif duygularla destekleyen ve genelde futbolu takip eden sinema seyircileri için ilgi çekici sekansları da yok değil. Özellikle sonlara doğru unutulmaz maç oynanırken sanki gerçekten o maçı izliyormuş kadar heyecanlanıyorsunuz. Ama bütün bunlar filme itirazlarda bulunmamızı engellemiyor. Film resmen Paul’ün Arsenal takımını fetişleştirmesine suç ortaklığı yapıyor ve bu sağlıksız ruh halini idealize etmeye, aklamaya çalışıyor. Oltaya gelsek bizim neden böyle bir fetişimiz yok diye sorgulamaya başlayacağız.
Peki, biz ne düşünüyoruz? Bir insanın hayatını “tamamen” bir şeyle veya bir kişiyle doldurması hayata karşı diyalektik bir tutum almamak anlamına gelir. Fakat insan bazı şeyleri hayatının merkezine koyabilir ve çok az şey bunu hak eder. Futbol kesinlikle bunlardan biri değildir. İnsanın hayatının merkezine koyabileceği şeylere örnek vermek gerekirse, elinizde tuttuğunuz gazeteye (günlük gazete soL kastediliyor) adını veren siyasetin ve onun tarihsel mücadelesinin bu anlamda “on numara” bir seçim olacağını düşünüyoruz.   
  
Bu yazı Amerikan sineması, Arsenal, Bağış Erten, David Evans, diyalektik, efsaneler, Fever Pitch, Futbol, Futbol Ateşi, Futbol Filmleri, Liverpool, sol gazetesi, Sosyalizm kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.