Milenyum Milan orta sahası

Bir yazımızda futboldaki eşitsiz gelişim yasasına değinmiştik. Saha içinde emek verme değil de göz önünde olma, popüler olma, para kazanma gibi kriterlere bakınca, futbolda geriden ileriye doğru artan bir ivme var. En uçtakiler, olmuşları topluyorlar.
Sahada emek verme konusuna yani bizi ilgilendiren bölüme geldiğimizde futboldaki her bölgenin aşağı yukarı eşit derecede önemli olduğunu düşünüyoruz. Ancak…
Orta saha bölgesi sanki biraz daha öne çıkıyor. Futbolda amaç gol atmak üstüne bir de gol yememek. Bu iki olay geride ve ileride meydana geliyor. Bu ikisi arasındaki transferi orta saha yapıyor. Karakteri gereği her iki bölgeye de destek veriyor. Bu destekler hayati derecede önemli. Hakkıyla yapamazsa yukarıda bahsettiğimiz futbolun iki temel amacı gerçekleşmiyor. Sözün kısası orta sahası iyi olanlar daha başarılı oluyorlar.
2008 yılında Pep Guardiola ile başlayan ve hala devam eden Barcelona döneminin Xavi, Iniesta ve Busquets’den oluşan orta sahanın gelmiş geçmiş en iyi orta saha olduğu düşünülüyor. Bu fikre katılıyoruz. Ayaklarında topu alamıyorsunuz, aldığınız zaman da inanılmaz bir pres uyguluyorlar. Barcelona özel bir durum. Olağanüstü bir kolektivizm içerisinde birbirlerinin açıklarını kapatıyorlar. Örneğin Busquets iddiasız tarzıyla Türkiye’de bir büyük takımda oynayamaz. Hemen ıslıklarlar. 
Bize göre yine inanılmaz iyi olan bir orta sahadan bahsetmek istiyoruz. 2000’li yılların Milan orta sahası inanılmaz etkileyiciydi. Bu orta sahanın önderlik ettiği Milan takımı üç kere Şampiyonlar Ligi’nde final oynadı. İkisini de kazandı.
Amele kelimesini hakaret içerikli kullanmak bizim aklımızdan geçmez. Fizik olarak en etkilisi anlamında, en “amelesinden” başlayalım. İtalyan Gattuso, çok koşan, hırslı futbolcu denince akla ilk gelenlerden. Bir keresinde çapraz bağları kopmasına rağmen 80 dakika oyunda kalmışlığı vardır. Amele demişken topu çok iyi oyuna sokma becerisine de sahip olduğunu atlamayalım.
Bu formasyonun ikinci emekçisi Seedorf’tu. Şampiyonlar Ligi’ni üç farklı takımla (Ajax, Real Madrid, Milan) kazanmış iki futbolcudan biri olan Surinam asıllı Hollandalı Seedorf inanılmaz bir fizik güce ve aynı oranda tekniğe sahipti. Futbolda çok önemli bir şey olan oyun zekâsı denen şeye fazlasıyla sahipti. Günümüzde buna pek sahip olmayan ama milyonlar kazanan futbolcular var.
Sıra geldi biraz daha “sanatçı” futbolculara. Bu formasyon içerisinde hala aynı oranda etkinliğe devam eden tek futbolcu İtalyan Pirlo. Kendisi hala Juventus’ta harikalar yaratmaya devam ediyor. Yürüyen bir beyin. Düzeltiyoruz, çünkü hem beyin olup hem yürümek 80’lerde kaldı. Koşan bir beyin Pirlo. Her maç dokuz on km koşuyor.
Milan’ın süper starı Brezilyalı Kaka idi. Gelmiş geçmiş en iyi oyun kuruculardan biridir. 2009 yılında Real Madrid’e yaptığı transfer hala en iyi (pahalı) üçüncü transferdir. Fakat orada inanılmaz bir düşüş gösterdi. İlk senesinde uzun bir sakatlık süreci yaşadı ve bir daha toparlanamadı. Şu anda Milan’ada ama eski etkinliğinin yanına yaklaşamıyor. Geçen hafta belirttiğimiz gibi İtalyan futbolundaki dibi bulma halini kişisel kariyerinde de yaşıyor Kaka.

Futbolda endüstrileşmeyle birlikte orta sahaların transfer ücretlerindeki artışa bakılırsa bu yazının ana fikri daha iyi anlaşılabilir. 
Bu yazı Barcelona, Busquets, endüstriyel futbol, Gattuso, Iniesta, İtalya futbolu, Kaka, Milan, orta saha, Pirlo, Real Madrid, Seedorf, Xavi kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.