Milliyetçilik: Dünya Düzeni Mi Aşırılık Mı?

Milliyetçilik nedir?

Şeytani bir ideoloji midir?

Yüce bir ideoloji midir?

IQ sorunu olan insanlar mı milliyetçi olurlar?

Atatürk’ün altı ilkesinden biri olup, olmazsa olmaz bir ilke midir?

Mazlum halkların ayağa kalkma ve zalimin karşısına dikilme motivasyonları mıdır?

Kendilerini “dünya vatandaşı” olarak gören insanların hiç hazzetmedikleri bir akım mıdır?

Bunların hepsi milliyetçilik için söylendi. Bugün de ben düşüncelerimi yazacağım milliyetçilik için.

Milliyetçilikle ilgili duygularım da var (yok) düşüncelerim de var aslında. Daha çok milliyetçiliğin dünya düzeni içerisindeki rolünü yorumlamaya çalışacağım.

ZENOFOBİ

Bununla başlamalıyız. Yabancı düşmanlığı olarak çevriliyor ama bence yalnızca o tabir eksik kalır. Farklı olana kuşkuyla yaklaşma daha çok…  Zenofobinin köklerinde bin yıllar boyunca Afrika savanalarında yaşam savaşı veren atalarımızın yok olmamak için yabancı kavimlerden insanlara karşı geliştirdiği duygular yatıyor. Yani hem vahşi hayvanlara karşı hem de yabancı kavimlere ait olan insanlara karşı tetikteydiler. Modernite öncesi insanların yaşamlarının barış ve huzur içinde geçtiği şeklinde olan inanışlar gerçeklikten kopuktur. İnsanın olduğu yerde entrika ve acımasızlık vardır. Farklı olana karşı on bin yıllar boyunca hep kuşkulu olan ve düşmanca hisler besleyen insanoğlu 50, 60 senede bu güdülerinden neden vazgeçsin?

Geçmiyor.

Kendisinden olmadığını düşündüğü, farklı olduğunu hissettiği insana ve milletlere kuşkuyla yaklaşıyor insanoğlu. Belki bu yazıyı okuyan sen veya öbürü veya beriki asla böyle düşünmüyor, insanı önce insan olarak değerlendirmek gerektiğini savunuyor ama bence bu fena halde naif bir düşünce. Bir insanın nerede, nasıl bir aile yapısına doğduğunun, nasıl bir memlekette yetiştirildiğinin mizacı üzerinde bile etkili olacağına inanıyorum. Kültürel kodları üzerinde zaten çok çok fazla etkili bunlar.

Zenofobi bir insan refleksinden daha fazlasıdır ve devletleri/milletleri de şekillendirir. Afrika ve Orta Doğu gibi gelişmemiş bölgelerde yaşayan milletler hariç her millette ulus bilinci vardır ve bu insanlar ülke sınırları içerisinde ortak çıkar uğruna yaşamak, bir arada durmak gerektiğini bilirler. Bu ülkeleri böyle insanlar yönetir mutlaka. Sınırların kalkmasını ve her milletin her milletle entegre olmasını savunan siyasetçilerin bu ülkelerde hiçbir şansları yoktur. İçlerinde enternasyonalist düşüncede olan insanlar vardır elbette ama o insanlar oldukça azınlıkta kalmak durumundadırlar. Ve uzunca bir süre de durumun bu şekilde olacağını düşünmek abesle iştigal değildir.

İşte milliyetçilik bu yüzden bir dünya düzenidir. Dünya merkez ideolojisidir bana göre. Ulusal çıkar ve birlik… Belirli sınırlar içerisinde birbirine benzeyen, birbirleri gibi hisseden insanlardan oluşan bir refah toplumu: İdeal olan budur. Avrupa’nın ve tarihsel olarak oradan göç etmiş insanların kurduğu ülkelerin hemen hemen tamamı buna ulaşmıştır. Bununla birlikte Güney Amerika’da, Asya’da bunu başarmış tekil örnekler de mevcuttur. Ekonomik eşitlikten bahsedilmiyor burada. Gelir dalgalanmaları elbette var bu ülkelerde ama az gelirli diyebileceğimiz insanlar da belli bir standardı yakalayabiliyor bu ülkelerde. İnsanların çoğunu bu ulusal birliğe ikna edebilirsen ve adalet mekanizmasını da iyi kötü yerleştirebilirsen buna ulaşmanın ütopik olmadığını düşünüyorum. Türkiye bu formülün neresinde, ona bakalım biraz da…

Belirli sınırlar içerisinde yaşayan halk yığınlarının ortak bir ideal uğruna birleştiği, ortak mitlere inandığı, belirli bir mirası sahiplendiği bir ülke, köklü ülke anlamında Türkiye fena değildir. Avrupa ülkelerinin gerisinde ama Orta Doğu ve Afrika ülkelerinin epeyce ilerisindedir. Refah toplumu yaratmak konusu henüz başarılamamıştır ama bence burada suçlu kendisidir. Milli bilinci çözen Türkiye yaşam tarzı ikilemini henüz çözememiş ve bu sebeple uzun yıllardır devam eden bir ideolojik savaşa tanıklık etmektedir. Bu savaş ekonomik ilerlemeyi yavaşlatmakta ve adalet mekanizmasını zedelemektedir. Çünkü yöneticiler için asıl mesele bu savaşı kazanmak, karşı tarafı yok etmektir.

Türkiye’de milliyetçi denince akla entelektüel birikimden ve kibarlıktan yoksun, mafyatik ilişkiler içerisinde olan MHP’liler gelebilmektedir. Bu cahil insanlar 70’lerden başlayarak belirli güçler tarafından kullanılmışlardır ama o ideolojinin gökten zembille indiğini, insanların ortak tarih ülküsüne sahip olma ihtiyaçlarının olmadığını da öne süremeyiz. İnsan kendisini bir topluluğun parçası olarak hissetmek ister doğal olarak ve de o toplum için geçmişte başarılmış önemli işler varsa bağ daha kuvvetli olmaktadır.

Türkiye’de milliyetçilik MHP ideolojini aşan ve asıl olarak Atatürk’ün başardığı, daha doğrusu kendisinden önceki çabaları nihayete erdirdiği bir ideolojidir. Bu ideoloji devlet ve millet olma konusunda ekonomik gelişmişlikle beraber en gerekli, faydalı şeydir. Ekonomik gelişmişlik hem geri kalmak zorundaydı hem de şimdikinden daha iyi durumda olabilirdi.

Atatürk çok zeki ve dirayetli bir insandı. Birinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkardığı olağanüstü koşullar olmasaydı ulaşabildiği mertebeye gelemezdi ama o koşullar yaşandı ve o da o mertebeye geldi. Yeni bir devlet ve millet ortaya koyarken temel ideolojik motivasyon olarak, akıllıca milliyetçiliği seçti. Geçmişte var olan mitleri zorlamaya da girişmedi değil ama kendisine kimse karşı gelemediği için 15 sene gibi kısa bir sürede bu ülkeden sökülemez, aşılamaz bir ideolojiyi yarattı ve sahneden çekildi. Milliyetçiliği dünyanın düzeni olarak görüyorsak Atatürk iyi yapmıştır ve başarılı olmuştur diyebiliriz. Sınırları belli bir toprak parçasında tarihsel olarak yer almak ve o toprak parçasındaki insanları ortak çıkar etrafında birleştirerek onlar bir ulus bilinci yüklemek… Ekonomik refah ve gelişkin adalet mekanizması sayesinde sonsuza kadar orada o insanların var olması… Atatürk bunu hedefledi ve bana göre yarısını başardı.

(Atatürk) milliyetçiliğinin başaramadığı şeyler nelerdir? Ekonomik refah ve gelişkin adalet mekanizması en başta. Bunu başarmak çok zordu. Ama imkansız değildi. İrlanda’nın, Singapur’un, Güney Kore’nin, Brezilya’nın başardığı şeyi başarmak imkansız değildi ama burada işte o bahsettiğim ideolojik savaş yani moderncilik muhafazakarlık çekişmesi her şeyi belirleyen, her şeyin üstüne çıkan bir şeydi. Türkiye’de insanlar refaha ve adalete değil karşı tarafın altında kalmamaya daha çok önem veriyorlar. Böyle bir şey söz konusu olmasaydı, insanlar birbirlerine benzeseydi bütün rüşvet, avanta olaylarına rağmen şimdiki durumdan çok daha iyi bir durumda olurduk.

Milliyetçiliğin yüzde yüz başarılı olamamasının bir diğer sebebi de bu ülkede başka bir milliyetçiliğin ortaya çıkmasıydı. Kürt milliyetçiliğiydi o. Kürtlerin kendilerini kimlikleriyle ortaya koymaya çalışmaları ve bunun için çeşitli araçlar geliştirmeleri bence kaçınılmazdı. Çok iyi bir refah toplumu ve adalet toplumu olunsaydı farklı olur muydu? Olmazdı diye tahmin ediyorum çünkü öyle toplumlarda bile farklı etnisiteden gelen (ve sayıca kalabalık olan) topluluklar hep o huzursuzluğu yaşıyorlar. Kürtler sayıca çok kalabalıklardı. Refah toplumu da oluşsaydı, demokratik haklar da çok gelişkin olsaydı yine de kıpırdanmalar olacaktı. Tekrar edelim, Kürtler çok kalabalık. Ne bileyim Çerkezlerin, Lazların, Abazaların, Arapların Türkiye’de hiçbir zaman bir ayrılık talebi olmaz ama Kürtler o kadar kalabalıklar ki yarısının bile o talebi olsa bu, işleri ideal olmaktan çıkarmaya yetmektedir. Ki o talepleri de vardır. Bu gerçekleşir mi gerçekleşmez mi? Ben bunun mevcut koşullarda gerçekleşmeyeceğini ve bu durumun sonsuza kadar böyle süreceğini düşünüyorum. Dolayısıyla bu ülke hiçbir zaman “tam olarak” tarifini yaptığım milliyetçiliğin yerleşiklik kazandığı bir ülke olmayacaktır. Kürtlerin de güçleri hiçbir zaman devlet ve millet olmaya yetmeyecektir. Tarihte bunu ıskalamışlardır çünkü. Bu durum böyle sürüp gidecektir. Çok uzun zaman sonra vatan ve millet kavramları günümüzdeki anlamlarını yitirirse işler değişir. Düşünün isteyen istediği yere ışınlanıyor ve orada İngilizce konuşarak yaşamını devam ettirebiliyor, o zaman günümüzdeki şekliyle ulus devletin ne önemi kalır düşünmek lazım. Belki uzayda yaşam başlayacak. Diyarbakır valisi veya Ankara valisi gençlere vatanlarına dönmek için çağrılar yapıyorlar ama o gençler o gezegen senin, bu galaksi benim yaşamlarını sürdürüyorlar…          

Bu yazı Uncategorized kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir