Robert De Niro: Anti-kahramanın En Mükemmeli

robert-de-niro-taxi-driver-1976
Film adlarındaki iki nokta üst üste’den hoşlanmam. Özellikle son yıllardakileri birer pazarlama hilesi olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin “Fast Chuckles: The Dangerous Rise” gibi bir film adı; birinci bölümüyle bir 10 milyon kişiyi, iki nokta üst üste’den sonra da ikinci bir 10 milyon kişiyi tavlamayı düşünür.
Ben de bu başlıkta birinci bölümde bir yedi kişiyi, iki nokta üst üste’den sonra da diğer bir dört kişiyi tavlamayı düşündüm.En sevdiğiniz oyuncu kimdir?Bu tür anketler sık yapılır ve dört büyük oyuncu genelde çeşitli varyasyonlarla sıralanırlar. Marlon Brando, Jack Nicholson, Robert De Niro ve Al Pacino…Bu sıralama Türkiye’deki futbola fena halde benzer. Bursaspor şampiyon oldu ama hiç kimse “beş büyükler” gibi bir şeyi telaffuz etmiyor. Aslında Türkiye’de dört büyükler de yoktur. Fener ve GS büyüklüğü değil de “dayatması” vardır. Sinemada da bu dördü içerisinde De Niro ve Pacino’ya ayrı bir parantez açarlar ve kimin en iyi olduğunu sıklıkla tartışırlar.

Robert De Niro’nun bu konuda artis bir açıklaması vardır: İnsanlar benimle Al Pacino’yu kıyasladılar. Bu kıyaslamayı doğru bulmuyorum. Benim ondan daha uzunum ve filmi tek başına yönlendiren adam olarak daha uygunum. Bizim jenerasyonun en iyi aktörü olabilirsiniz ama ben orada yoksam.

Bana sorsalar, Brando’yu buradan çıkartırım. Nicholson ve Pacino arasında bir sıralama yapamam ama De Niro’yu tereddütsüzce “gelmiş geçmiş en iyi oyuncu” ilan ederim…

Bugün kendisinin hayatına ve sanatına odaklanacağız.

1943 New York, “Little Italy” doğumlu. Orada büyümüş. Bu büyüme kariyeri ilerideki filmlerini etkilemiştir.
İtalyan asıllı. Aslında Amerikalılar için “x, y, z asıllı” demek biraz saçma oluyor. Amerika’ya her yerden insanlar göç etmişler, Amerikalı üst kimliğini gönüllü bir şekilde benimsemişler ve üç yüz yıldır da fena halde birbirlerine karışmışlar. Yani Türkiye’de olmayan şey. Bu, neden Türkiye’de olmuyor ve de olamaz’ı merak ediyorsanız arayın anlatayım. Burası yeri değil. De Niro’nun İtalyan asıllılığı ise kariyeriyle yakından ilişkili olduğu için önemsiz değil. Zaten 2006 yılında İtalya vatandaşlığına da başvurmuştur ve kabul edilmiştir. İtalyanca bildiğini zannetmiyorum.

Little Italy’de büyüyen De Niro çeşitli okullarda okumuştur ve o bölgenin gençlerinde yaygın şekilde görülen çetecilik faaliyetleri gerçekleşmiştir. Yani “Mean Streets/Arka Sokaklar” veya “Goodfellas/Sıkı Dostlar” filminde yaşananlar ona hiç de yabancı değildir.

Küçük yaştan itibaren oyunculuk da yapan De Niro bu işe tutkuyla bağlanmıştır ve büyük bir oyuncu olmayı kafasına koymuştur.

STELLA ADLER veya ACTORS STUDIO

Bu ikisinden bahsetmemiz gerekecek. Metod oyunculuk nedir? Rus tiyatro otoritesi Stanislavski’nin metod oyunculuğu yani bir oyuncunun bir rolle tam olarak bütünleşmesini savunur. O rolü canlandırabilmek için yakın bir gözlem süreci ve yoğun bir hazrılanma dönemi gerektirir. Bunun tam karşısında ise Brecht’in “epik tiyatro”sunun önerdiği oyunculuk tarzı vardır. Yani bir oyuncunun aslında bir oyuncu olduğunun, o roller alakası olmadığının çeşitli çabalarla izleyiciye sürekli hatırlatılması. Kasıtlı olarak ortaya konulan bir yabancılaşma efekti.

Metod oyunculuğunun Amerika’da çok önemli iki okulu vardır. Stella Adler’in konservatuvarı ve Elia Kazan’ın kurduğu Actors Studio oyunculuk okulu. Neredeyse bütün büyük oyuncular buralar bulaşmışlardır. De Niro, Pacino, Brando, Hackman, Hoffman, Penn, Monroe, Quinn ve bir dolu önemli oyuncu…
De Niro metod oyunculuk anlayışıyla buralardan mezun olmuştur. İleride, filmleri için neler yaptığını göreceğiz.
Uzunca bir süre figüranlık yapmıştır ve önemsiz rollerde görülmüştür. Altı, yedi sene. Diğer büyük oyunculardan daha uzun bir süre bu işleri yapmıştır.

MARTIN SCORSESE

Bugün elimizde “anti-kahramanın allahı”, “gelmiş geçmiş en iyi oyuncu”, “yürüyen karizma” varsa bunu, biraz da Martin Scorsese’ye borçluyuz. Ona ilk başrolü veren odur: “Mean Streets”. En iyi performanslarını onun filmlerinde göstermiştir. Uzun süren bir işbirliği yapmışlardır. Bu tür oyuncu-yönetmen işbirlikleri sinemada görülür. De Niro – Scorsese işbirliği bunun en tipiklerindendir.

ANTİ- KAHRAMAN

Biraz da bundan bahsetmemiz gerekiyor. Nedir anti-kahraman? Klasik anlatı sanatlarında elbette bir kahraman vardır. Büyük ve önemli kişilerdir bunlar. İyidirler. Yüce, erdemli ve vicdanlıdırlar. Fizikleri de iyidir.
Fakat özellikle romandaki Romantizm akımıyla beraber anlatı sanatlarında bu durum salvolara maruz kalmıştır. Aslında önceden de hiç yoktu denemez. Homeros’un “İlyada”sındaki Aşil aslında anti-kahramanın ilk örneklerinden sayılmalıdır ve de en “iyilerinden” biri.

Neyse, yıllar ve dönemler geçtikçe anti-kahramanlar daha popüler olmaya başlamışlardır. Başrolde ama şerefsiz olan demek istiyorum. Kötü, kişiliğinde ciddi deformasyonlar barındıran karakterler. Erdemden yoksun. Akıldan, bilgiden, vicdandan tam olarak nasibini almamış karakterler. Fiziksel olarak da handikaplı olabilirler. Örneğin “Rain Man”. Siyasi olabilirler, eşcinsel olabilirler, hatta bir makine bile olabilirler (Terminator). Bütün bunlar ana akım, “normal” insan tipolojisinden ayrı oldukları için anti-kahraman kategorisine girer.

De Niro genelde böyle karakterleri canlandırmıştır. Son dönemlerinde kendisini rezil edercesine rol aldığı sinek ikilisi filmleri hesaba katmıyoruz fakat bir süper star olarak 1973-1998 (falan) boyunca hep arızalı karakterleri canlandırmıştır. Bu bakımdan Al Pacino’dan farklıdır. Al Pacino da çok iyi anti-kahraman performansları ortaya koymuştur ama onun böyle insanın içini cız eden rolleri epeyce vardır. Beraber oynadıkları üç filmden biri olan “Heat/Büyük Hesaplaşma”da polis rolünü kim oynuyor dersiniz?
De Niro anti-kahramanın allahıdır. Hiç tartışmasız! Travis Bickle’a hayat vermiştir bir kere, sadece bu bile yetmesi lazım aslında.

FİLMOGRAFİ

Önemli filmleriyle ilgili birkaç bir şey söylememiz gerekecek:

“Mean Streets/Arka Sokaklar” (1973): Bir partide tanıştığı Scorsese ile birbirlerini hemen tanımışlardır. Gençliklerinde birbirlerini sokakta gördüklerini fark etmişlerdir ve büyük işbirliği bu şekilde başlar. Film, “Taxi Driver” ve “Goodfellas”a için bir ısınma turu olarak değerlendirilebilir.

“Godfather Part:2/ Baba 2” (1974): Metod oyunculuğun gereğini ilk kez bu filmde yapan De Niro, Sicilya’da aylarca yaşamıştır. Oranın lehçesini ve insan davranışlarını kazanmak için. Film ise ikincisi birincisinden daha iyi olan filmler listelerinde sıkça görülür. De Niro filmde büyük oranda İtalyanca konuşur ve Oskar alır. Bu da önemli bir şeydir. Bu arada geçen arkadaşlarla tartıştık: Oscar’ın ne olduğunu biliyoruz. Bence en iyi film Oscar’ı sanatsal anlamda bir değer ifade etmez veya başka başka şeylerin yanında o filmlerin sanatsal değerlerinin önemi yoktur demek istiyorum ama oyuncluk adaylıkları ve ödülleri önem arz eder bana göre.

“Taxi Driver / Taksi Şoförü” (1976): Top beşimde her zaman yer almıştır ve de alacaktır gibi hissediyorum. Tarantino’ya göre “bir insanı ele alan en iyi film”. De Niro’nun oyunculuğunu görmek istiyorsanız veya oyuncluk nedir sorusunun peşindeyseniz bunu görmeniz gerekmektedir. Aylarca taksicilik yapmıştır çünkü MO bunu gerektirir. İzlememiş olanla sinema sohbeti yapmam…

“1900” (1976): Beş saatlik bu filmi izlemiş ve beğenmemiştim. İtalya’da gerçekleşen burjuva devrimini anlatacağım derken Mussolini’nin idamından çıkan bir film. Viaport’a gidecekken hızın alamayıp Bolu High Way’de kendisini bulan bir film. De Niro’nun çıplak bir sahnesi olduğunu ekleyelim. Bertolucci’nin masalsı atmosferi bazen iyidir de genelde sıkar beni. Masalsı havanın hastası olanla sinema sohbeti yapmam…

“The Deer Hunter / Avcı” (1978): film de bayağı iyidir de benim çok sık paylaştığım bir sahne vardır bu filmde. Yorum bölümünde paylaşacağım bu sahneyi dikkatle izlemenizi tavsiye ederim. Amerikan sinemasını toptancı bir yaklaşımla reddedenle sinema sohbeti yapmam…

“Raging Bull / Kızgın Boğa” (1980): Film için 27 kilo almıştır. Bu bir rekordur ama sonradan kırılmıştır gerçi. Ayrıca film için gerçek boks maçlarına da çıkmıştır hatta bir iki tanesini de kazanmıştır! Filmi Fransızca dublajla izlemek zorunda kalmıştım o yüzden pek içine girememiştim. Tek başrol oskarını bundan almıştır. Dublaj film izleyenle sinema sohbeti yapmam…

“The King Of Comedy / Komedyenler Kralı” (1983): Hahahahaha…Rupert Pupkin diyorum başka bir şey demem gerekmemeli ama gerekiyor. Tam bir gömülü hazinedir bu film. Scorsese’nin keşfedilmemiş başyapıtlarındandır. Bir diğeri de “After Hours”. Filmlerde illa ki büyük insanların gerçekleştirdiği büyük olaylar görmek isteyenlerle sinema sohbeti yapmam…

“Once Upon a Time in America / Bir Zamanlar Amerika” (1984): Olağanüstü bir müziği vardır. 1900’ün Amerika’ya uyarlanmış ve başarılı olmuş olanı diyebiliriz. Büyük usta Sergio Leone’den giderayak sert bir kroşe…Kovboy filmlerini sevmem diyenle sinema sohbeti yapmam…

“Goodfellas / Sıkı Dostlar” (1990): Scorsese De Niro işbirliğinin ikinci en iyi filmi. İzlemediyseniz çok şey kaçırmış demeksiniz. Joe Pesci ile beraber oyunculuk destanı sunuyorlar. “Goodfellas”ı izlememiş insanla sinema sohbeti yapmam…

“Awakenings/Uyanışlar” (1990): Parkinson benzeri bir hastayı canlandırıyor. Çok başarılı olduğu söyleniyor. İzlemedim henüz.

“Cape Fear / Korku Burnu” (1991): Bu rol için sağlam, çalışan dişini söktürmüştür. Buradaki kötü karakterden tırsarsınız. Gerilim filminin şahıdır. Gerilim, korku türünü sadece istismar sineması içerisinde değerlendirenle sinema sohbeti yapmam…

“Heat / Büyük Hesaplaşma” (1995): Al Pacino ile beraber çektikleri üç filmden biri. Beraber göründükleri bir sahne de mevcut. Kime odaklanacağınıza şaşırıyorsunuz. İkisi de saniye saniye destan yazıyor. Film de çok çok iyi bir film.

“Jackie Brown” (1997): Bence Robert De Niro’nun son iyi filmi. Yan rolde ayrıca ama bu film için yan role girilirdi. Bundan sonraki yan rollere bence girmese de olurdu. Zrivede bırakabilirdi ama sanırım hiçbir sanatçı zirvede bırakamaz. Çünkü ilgi o kadar iyi bir şeydir ki insan ne kadar elde edebilirse elde etmek istiyor. Asla bıkılmayan şeyler ilgi, Messi, Browni Intense…Tarantino’daki ayrıntı zenginliğini küçümseyen insanlar sinema sohbeti yapmam…

Bu kadar.

Görüşürüz.

 

Bu yazı Sinema kategorisine gönderilmiş ve ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.