Giriş Notu 1: The Shining’i listeye sokmayı unutmuşum. İki numaramdır.
Giriş Notu 2: Ha siktir! 2010 yılında Top 10 Korku Filmi diye fazla özenilmemiş bir yazı yazmışım. Şimdi aratınca buldum.
Bayılırım…
İyi bir korku filmi tüketicisiyimdir ama bunları liste şeklinde ele almamıştım. Arşiv amaçlı bu yazıyı yazıyorum.
Neden korku filmi?
Bu şekilde “Neden X?”, “Neden Y?” gibi sorularda kitlenirim. Aklıma bir karikatür gelir. Cevap veremem…
Neden korku filmi?
Çünkü insana yaşatabileceği adrenalin duygusunun yüksekliğinden dolayı.
Türümüz Sapiens’in en çok peşinden gittiği iki duygu, his, dürtü; korku ve meraktır. Bu ikisi türümüzü çok cezbeder. O yüzden bu ikisine akıllı bir şekilde yatırım yapan kişi ve kurumlar kazanmıştır hep. Sinema da bundan geri durmamıştır.
Aslında iki tip korku filmi vardır. Birincisi istismar sineması dediğimiz, korku dürtüsüne yatırım yapıp ondan ekmek yemeyi amaçlayan, sanatsal kaygıdan uzak, piyasa işi filmlerdir. İkinci olarak da istismar etmeyi düşünmeyen, sanatsal kaygıyla çekilmiş ama korkutmayı başaran filmleri ele alabiliriz. Yalan yok birinci gruptan da filmler izledim. İster dövün ister sövün. Listemde bu gruptan filmler de mevcuttur.
Başlayalım:
11) Profondo Rosso / Derin Kırmızı (1975), Suspiria (1977)
İtalyan yönetmen Dario Argento’nun bu iki filmini beraber aldım. Bu listede bazı maddelerde esnafça bazı yönetmenlerin iki veya üç filmini beraber aldığımı göreceksiniz. Buna mecburdum. Bu filmlerin beraber ele alınması gerektiğini düşünüyorum. “giallo” İtalyanca sarı demektir. İtalya’da yazılan piyasa işi korku romanları, sarı kapakla piyasa sürüldüğü için bu türe “giallo” denmiştir. Katil kimdir? Bu türün numarası budur. Argento da bu türü sinemaya uyarlamıştır. Hep bu tarz filmler çekmiştir. Kendisine göre neyi çektiğinin değil nasıl çektiğinin önemi vardır. Stilize bir tarza sahiptir ama öyle böyle değil. Olağanüstü diyebileceğimiz bir göz kamaştırıcılığı vardır. Bu iki film de en iyi filmleridir. Hayranı boldur. Kült filmin karşılığıdır bunlar. Bir bakın…
10) Scream / Çığlık (1996, 1997, 2000, 2011)
Wes Craven’ın bu serisi de listeme giriyor. Aslında kendisi de 70’li 80’li yıllarda korku filmleri çekmiştir ama bu serisinde Amerikanın bu dönemini ti’ye (?) alır. Gençlik yine olayın merkezindedir. Oldukça yaratıcı bir tarzda çekilmiş filmlerdir. Tempo çok yüksektir. Belirli bir adrenalin seviyesini sürekli canlı tutarlar. Ciddiye alınmayacak filmler gibi dururlar ama böyle yaparsanız hemen size cezayı keserler. Edward Münch’ün aynı adlı bir tablosundan esinlenerek çekilmiştir. Filmin tam anlamıyla bir kült olduğunu Whatsapp’taki en favori smaylilerden biri oluşundan anlıyoruz. Şok olmuş adam smayli…
9) Rec / Ölüm Çığlığı (2007)
İspanya’dan bir film var sırada. İki yönetmeni var ama isimlerini yazmak çok uzun sürdüğü için es geçiyorum. Kusuruma bakmasınlar. Rec yani kaydediyor demek. Video cihazlarında kaydet’e bastığınızda çıkan rec ifadesine gönderme yapılıyor. Blair Witch Project’ten beridir tüm filmin, el kamerasıyla çekilmiş gerçek görüntüler olduğu polimi tutmuştur ve bu türde filmler çekilmiştir. Bazı filmler bu el kamerası görüntülerini filmin bir bölümünde kullanmıştır. Rec bütün filmi el kamerası üzerinden ele alıyor. Bir apartmana musallat olan tuhaf bir yaratık ele alınıyor. Korkutma işini ciddi bir anlamda başarılı yapıyor. İkincisi de çekildi ama tutmadım.
8) Garez / Ju-On / The Grudge Serisi
Takashi Shimizu’nun Garez serisi için tarih vermedim çünkü altı tane var. Yedi tane olmuş muydu? Shimizu tam bir esnaftır. Önce video piyasası için bir film çeker. Evet, Japonya’da bir de korku video piyasası vardır. Film kulaktan kulağa yayılır. Yönetmen hemen ikincisini çeker. Başarı gelince aynı iki filmin sinema versiyonunu çeker. Başarı gelince aynı iki filmi Amerikalılar için İngilizce çeker. Yani ynı projeyi üç defa hayata geçirir esnaf yönetmen. Sinema tarihinde aynı filmi iki defa çeken yönetmenler vardır (Hitchcock, Haneke, Ün) ama üç defa çeken yoktur. Filmin adı Ju-On. Ju Japonca curse (lanet) anlamına gelen kelimenin, On da grudge (garez) anlamına gelen kelimenin ilk heceleriymiş. O halde filmin İngilizce adının Cur-Gru, Türkçe adının da Lan-Ga olması lazım da neyse. Tüm Garez filmlerinin dayandığı temel mantık şu: Bir adam karısını ve oğlunu vahşi bir biçimde öldürür ve olayın geçtiği eve gelen herkes veya her aile bu nefrete maruz kalırlar. Bütün Garez filmleri bir kişinin adıyla anılan bölümlerden oluşur ve o bölüm de o kişinin akıl almaz tedirgin edici atmosferde Toshio ve Kayako tarafından korkutulması üzerinedir. Altıma sıçırtmıştı. Bu yazarken bile köşeden çıkıp gelecek diye korkuyorum…
7) Ringu / Halka (1998)
Hideo Nakata’nın filmi de yılan hikâyesine dönmüştür. Amerika’da çekilmiştir, ikincisi çekilmiştir, 0’ı çekilmiştir falan…Birincisi benzersizdir. Bunu yalnız başına izleyebilecek insan sayısı azdır. Saçları gözünün önünde olan Japon kızı klişesini sinema tarihine armağan etmiştir. Hastasıyım.
6) Apartman Üçlemesi
Roman Polanski’nin Apartman Üçlemesi’ni beraber ele almak zorundayım. Sinema tarihinin en iyi üçlemelerinden biridir. Sadece bunları çekmiş olsaydı bile sinema tarihinin en iyi yönetmenlerinden biri olarak anılması gerekirdi. Rosemary’s Baby, spoiler’ın allahını içerir ve konuyla ilgili çok dikkatli konuşmak lazım. Üçleme içerisinde favorim yönetmenin kendisinin oynadığı The Tenant’dır. Adım adım deliliğe gitmek filmi arıyorsanız işte bu, odur. Repulsion’ı da erkeklere bir türlü ısınamayan kadınlara tavsiye ederim. Gerçi haksız da sayılmazlar. Ben de dahil bütün erkeklerin ABV.
5) Mulhollan Dr. / Mulholland Çıkmazı (2001), Lost Highway / Kayıp Otoban (1997)
David Lynch sineması David Lynch sinemasıdır. Filmin türü ne diye sorulursa “David Lynch” demek gerekiyor. Bu iki filmi beni feci korkuttukları için alıyorum. Lynch’le ilgili bir şeyler yazmıştım. İlgi çekici bir manyaklığı var. Mulholland Dr. 21. yüzyılın en iyi filmi seçildi bu arada eleştirmenlerce.
4) The Texas Chainsaw Massacre / Teksas Katliamı (1974)
Tuhaf karakterlere ilgi duyarım. Bu filmde tuhaf karakterlerin şahı değil adeta şahbazı var. Sıkı bir sistem eleştirisidir de Teksas Katliamı. Vietnam Savaşı’nın topluma neye mal olduğunu gözler önüne serer ve bu akıl almaz manyaklığın sorumlusu olarak sistemi gösterir. Akıl almaz bir manyaklık diyorum ve çekiliyorum.
2) Audition / Ölüm Provası (1999)
Takashi Miike’nin bu filmini yıllarca aradım. Bulduğumda ise allahım yerinden fırladı. Sinema tarihinin en tuhaf/manyak/deyişik karakteri bu filmdedir. Asami Yamazaki aslında çok hoş, sevimli bir kızcağızdır. Ama düşününce bile korkuyorum. Neler yapıyor öyle! Bir insan nasıl bu kadar deyişik olabilir? Korku filmi seviyorsanız ve izlemediyseniz derhal izlemelisiniz. Bu arada filmi feministlerin çok sevdiğini ve birilerine tavsiye ettiklerini ekleyeyim. Neşet Ertaş’ın dediği gibi Felek bulut oldu üstüme yağdı…
1) Psycho / Sapık (1960)
Neşet Ertaş’ın dediği gibi Viran eyledin hanemi, vurdun daşdan daşa…Çok bahsettim bu filmden. Sinema yazılarımı takip eden birisi bir numaramda bu filmin olacağını tahmin ederdi bence. Eylül ayında yazdığım “En Sevdiğim Top 39” yazımda kendisini iki numaradan listeye sokmuşum. Öyle…Yıllarca en favorilerimden biri oldu. Düğün müziğim bu filmin fon müziği olacak…Diyecek bir şey bulamıyorum ya!
Not 1: Yazıyı yazarken aklıma The Silence of the Lambs ve Amerikan Psycho geldi. Bu iki harika filmi unuttum diye düşündüm ama aslında bunlar gerilim (thriller) kategorisine daha bir aitler sanki.
Not 2: Yorum bölümünde Garez’lerle ilgili eski bir yazımı paylaşacağım.
Not 3: Türkler an itibariyle korku filmi yapamazlar. Türklerin yaptığı korku filmi Aya Sofya’nın içindeki minber gibi bir şey oluyor.
Not 4: Yazım yanlışlarını kontrol edemeyeceğim.
Alakasız Not: Sokaklarda artık daha fazla Bonzai almış eleman görmeye başladım.