İç Anadolu’yu alanın seçim kaybettiği görülmemiştir – Adil Gür
Yaylalar içinde Erzurum yayla aman aman / Şehirler içinde Konya’dır Konya – Anonim türkü
TR’yi İç Anadolu ve Karadeniz’in esnafları yönetir – Baran Doğan
Zengin isen ya bey derler ya paşa / Fığaraysan ya abdal derler ya cingan haşa – Neşet Ertaş
Birçok yazımda “Duran Abi vs. Metin Bey” metaforumdan bahsetmiştim…
Kısaca tekrarlayalım: TR’de sınıflar mücadelesi yoktur… TR’de 200 senedir bir sınıfın kendi içerisindeki yorum farklılıkları mücadelesi vardır. En önemli mücadele başlığı yaşam tarzıdır. Batılılar gibi mi yaşanacak yoksa Batılılar gibi yaşanmayacak mı… Üzerinde en çok siyasal mücadeleye girilen mesele budur. Bu mücadeleyi verenler “halk” veya “sınıflar” değildir. Ya asker ya da bürokrat olan veya bürokrasiyle organik bağı olan birkaç on bin erkek bu mücadeleyi vermektedirler. Tarih bir yandan akarken, kapalı toplumlar dönüşürken bu mücadelede tüm şiddetiyle devam etmektedir. Dönem dönem iki taraftan biri iktidarı alabilmektedir. Batıcıların zirve anı 1923 sürecidir. Kendisinden önceki süreçle kopuş yaşamış gibi gözüken ama birçok önemli açıdan kendisinden önceki süreçle sürekliliği olan bir süreçtir bu. Bu süreçte zor mekanizması epeyce kullanılmış ve Batılı yaşam tarzında önemli dönüşümler yaşanmaktadır. Batıcı olmayanlar ise diğerlerine nazaran çok daha yaygın ve köklü bir toplumsal desteğe sahiptirler. Bu yüzden her fırsatta iktidar olabilmektedirler. Bu kesimin ideologlarının kafasından geçen yaşam tarzının TR’de yerleşmesi şansı hiç yoktur. Cahil ve çıkarcı halkı kandırarak devam edebiliyorlar sadece. Kapalı toplum ve gelenekselci yaşam tarzı artık karikatür kaçmaya başladığı için bu yapının hızlıca çöküşe doğru gittiğini düşünmekteyim ancak yerine neyin konulacağını tahmin edemiyorum. Öyle bir an gelecek ki herkes modern yaşam tarzını yaşadığını, yaşamak istediğini fark edecek ve bu kadim mücadele yerini başka başka mücadelelere bırakacak…
Bir paragraf Kürt sorununa açmalıyız. Bu büyük mücadeleden sonraki en büyük toplumsal çelişki Kürt sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu iki kesimin Kürt sorunu söz konusu olduğunda aşağı yukarı aynı yerlerde durduklarını hatta dindarların bazı anlarda Batıcılardan daha makul göründüklerini de ekleyelim. Bu sorun “planlanmamış” bir sorundur. Hiç çıkmayacağı farz edilen bir sorundur ama çıkmıştır işte. Bu yazının ilgi alanı olan edebiyatta yani Türk edebiyatında bu sorunu ve yansımalarını pek göremeyiz.
Asıl soruna yani benim yazılarımda “Kriz” diye adlandırdığım soruna geri dönelim. Kriz’i var eden o birkaç on bin erkeği birinci basamak olarak kabul edeceksek, ikinci basamak olarak da işte Refik Halit Karay’ın “Memleket Hikayeleri”nde fazlasıyla üzerinde durduğu İç Anadolu ve Karadeniz’in orta sınıflarını gösterebiliriz. Karay Ege orta sınıflarını da almaktadır ama bugün gelinen noktada Ege bölgesi ikinci basamağının Batıcı tarafa kaydığı görülmektedir.
Bu ikinci basamak işte TR’deki iktidarın şifrelerini bize sunmaktadırlar. Bunlar esnaf, devlet memuru, tüccar, müteahhit, köy derneği yöneticisi, imam, müftü, faizci, komisyoncu, evrak takipçisi, emlakçı, sigortacı gibi tiplerdir. Bunların duygusal ve düşünsel dünyasını dolduran şeyler TR’de iktidara giden yolun üzerinde fazlasıyla arzı endam ederler.
Bu kesimi işte Duran Abi diye kodluyorum. Namı diğer Piç Duran. Piç Duran, pavyona ve keraneye gider. Bazen gizli bazen açıktan içki içer. Alt kesimleri çok şiddetli bir şekilde sömürür. Ekomonik olarak tarumar olmaz Piç Duran. Olursa Duran’lık statüsünü kaybeder. Piç Duran’ın sevgileri, nefretleri, özlemleri, çekinceleri TR iktidarının şifreleridir. En azından bugüne kadar… Duran Abi’nin “solcu” veya “pekakalı” kümesine dahil ettiği kesimler kaybetmeye mahkumdurlar. Yani bugüne kadar kaybetmişlerdir. Nedir bu unsurlar? Kürt, Alevi, mini etek/şort giyen, içkiyi açıktan içen, flört eden, kitap okuyan, merhaba diyenler vb. Bu “solcular”, bu “pekakalılar” çevrede istenmez. Onlara asla iktidar verilmemelidir.
Duran Abi’nin karşısında da tekaüt öğretmen Metin Bey vardır. Lakabı sefih Metin’dir. Sefih Metin de Kürtleri sevmez ama diğer konularda kusurları olduğu için Duran Abi’nin “solcu” kümesinde kendisini bulmaktan kurtulamamıştır. İslam’ı en iyi yaşayan ve anlayan insanın Atatürk olduğunu düşünür. 50 sene bıyık bıraktıktan sonra iğreti top sakal bırakmaya başlamıştır. Kapalı mekanda aksesuar olarak atkı takar. Son yıllarda parlak renkli montlar giymeye başlamıştır. Kafasını kesseniz ona rakıdan başka bir içkiyi sevdiremezsiniz. Zaman zaman iktidarı aldığı olmuştur sefih Metin’in. Ama neredeyse 70 yıldır iktidarda olmamasına rağmen kendisini hala iktidarda zanneder.
Piç Duran ve sefih Metin “kasabada” çelişki yaşarlar. Bu “ikinci basamaklar” işte üçüncü basamağa yani en alt tabakadaki halk kesimlerine birinci basamağın siyasetini aktarırlar. Onlar kimi işaret ederlerse üçüncü basamak gider onlara oy verir ve iş biter.
1900’lerin başlarında bu hikayeleri yazan Refik Halit Karay çoklukla Duran Abi’yi zaman zaman da Metin Bey’i ele alır hikayelerinde.
Çok iyi ele alır ancak…
Dili kullanma becerisi üst düzeydedir.
Gözlem yeteneği benzersizdir.
Hikayelerin hemen hemen hepsi bir tematik bütünlüğe sahiptir.
İkinci basamak figürlerinin birinci ve üçüncü basamak kişileriyle girdiği etkileşimler ele alınır hikayelerde.
Toplumsal sorunlar işlenir.
Kadınlar, kadın erkek ilişkileri de mutlaka hikayenin şurasından burasından dahil olurlar olaya. Buna “halk cinselliği” adını takıyorum ben. Refik Halit Karay, kendi özel ilgi alanı olması sebebiyle de halk cinselliğine değinmiştir sık sık. Bir keresinde bizim bir arkadaşın bir arkadaşı bir porno siteye girmiş… Orada bir Türk amatör porno videosu izlemiş… Videonun başlığı “Komşunun karısıyla cinsel sikiş!” imiş… İşte bunu gibi… Bu halk cinselliği, kasaba ahlak anlayışını tam olarak yansıtır. O kasabada sevgilinizle el ele dolaşsanız fena halde yadırganırsınız ancak o kasabanın Duran Abi’si (elbette sefih Metin’i de geri durmaz) her haltı yer…
Kasaba dedik, İlber Oltaylı’ya göre TR bir kasabadır. Köy, kasabayla ilişki halindedir. Oradan beslenir. Kasabada olup bitenler TR toplumsal yaşamının merkezindedir. İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerde de Duran Abi gibiler kasabadaki toplumsal etkileşimin aynısını kurmuşlardır. Aynı etkileşim büyükşehirlerde de devam etmektedir. Köy derneği yöneticisi Duran Abi’nin oy adresi karşılık bulur.
Karay, kasaba bağnazlığını ve sıkıcılığını çok iyi yansıtmıştır.
Sonuç niyetine, çok öğretici ve eğlendirici bir kitap. Mutlaka okunmalı…