Bu yazıyı kendi kendime eğlenmek için yazıyorum manalı üç nokta
Daha önce “Tavla Tezleri” ve “Eşli Batak Tezleri” yazmıştım. Şimdi de iki kişinin oynayabileceği en ekşın oyunlardan biri olan 66’nın tezlerini yazıyorum. Bir gün de çok sevdiğim 51’in tezlerini yazmak isterim ama o oyun, her bölgede hatta her bölgenin her lokal bölgesinde farklı kurallara sahip olduğu için, tez yazmak pek akıl karı değil.
*İki kişinin oynayabileceği çok az kozlu oyun vardır. Kozlu oyun alengir ve dolayısıyla adrenalin demektir. Adalet mekanizmasına ciddi darbe indirdiği için oyunda “hoş gerilim” sürekli yüksektir.
*Bu oyun genelde “köylü sınıfının” oynadığı bir oyundur. Not: Köylülük bir sınıf değil bir yaşam tarzıdır. Türkiye’de 30 yaşın altında olup da bu oyunu oynayan kişi yoktur diye düşünüyorum.
*Oyun 24 kağıtla oynanır. 9’lular, 10’lular, As’lar ve “Surat”lar. 24 kağıt az bir sayı. Bu yüzden oyunun kuralları basit olmalı diye düşünülebilir ama ayağın kazı öyle değil. dediğim gibi “alengir” mekanizması bu oyunda çok canlıdır.
*Bu oyunu birisine öğretirken, öğrenen kişinin sıkılıp vazgeçmesi sık görülür. Oyunu mantıksız ve gereksiz bulabilir kolaylıkla. Kuralları kavramak biraz zor olduğu içindir bu. Çakmanın ve geçmenin mecburi olmadığı ilk söylenmesi gereken şeydir. Bu söylenmediği için “Kapatmak” durumunda ve diğer bir milyon oyunda mecburi olan bu şeyin normalde mecburi olmadığı geç kavranır.
*Bu oyunda meziyet rakibinin elini saymaktır. Kendi elini saymaya gerek yoktur çünkü istediğin zaman sayabilirsin.
*Kapatmak yani rakibine istediği her şeyi yapması gerektiğini deklare etmek bir sanattır. Oyun %60 oranında birisinin diğerini “kapatması” üzerine biter.
*Kapatırken 10 sayılık riskler alınmalı rahatlıkla. 20 sayılık riskler de alınabilir ama 25 ve üstü sayı aranan riskler iyice düşünülmeli.
*Elde 10’luyu tek bırakmamak da önemlidir. As’a 10’lu vermek Tunceli’ye bağlı bir sunni köyünde doğmak gibi bir şeydir (üç, beş tane var bildiğim kadarıyla).
*Rakibin üstüne gitmek de iyi bir taktiktir. Sık yaparım. Rakibin bir tarafının zayıf olduğunu görünce sabaha kadar oradan yürürüm. Rakibi 40’ın parçasını harcamaya zorlarım.
*Ele 40 ve 20 gelmişse ve de diğer taraflar zayıfsa önce 20 söylenmelidir.
*Oyunun sonunda rakip ikinci 20’ye de sahip olabilir. Dolayısıyla 20’ler de takip edilmelidir ve el rakibe teslim edilmemelidir. Dediğim gibi alengir mekanizması çok canlı.
*Rakibe eli vermemek sık sık önemli olabilmektedir. Bunun için gerekirse kozun As’ı ve 10’lusu da feda edilebilir.
*Yerde bir kağıt kalmışsa, kişiye yar olmayacağı belli olan küçük kozlarla çakılmalıdır.
*40 söylendiğinde rakibin polim yapıp onu almaması da bazen oyun kazandırabilir. 40’ı söyleyen rakibinin elinin tarla olduğunu düşünür ve kapatır ama işler değişiktir.
*Bu oyunda hızlı giden atın boku seyrek düşmez. Hızlı gitmek gerekir.
*Rakip As veya 10’lu oynamışsa kozla onu almak gerekir çoğunlukla. Hatta kozun As’ı veya 10’lusuyla. 20 sayı alarak yolun üçte birini geçmiş olursunuz.
*20’nin parçasını mecbur kalmadıkça vermemek gerekir.
*Son kağıtta tek kalmış 10’lu da verilebilir. Duruma göre…
*Aradığım 66’cıyı nihayet buldum. Şefim Serkan Zorel’e bu oyunu öğrettim. Kendisi zaten uzun yılların batakçısı olduğu için ve de mühendis olduğu için kısa sürede oyunu kavradı. Benim gibi işin “piji” olmasına biraz daha süre var ama rahatlıkla bana arefeyi gösterip bayramı göstermeyebiliyor. Marmara Bölgesi 66’cım tamam.
*Hüseyin Doğanoğlu’nun bu oyunun Messi’si olduğunu düşünüyorum. Çünkü kendisi briççi. Briççiler sizi batakta veya briç dışındaki oyunlarda bayır karşı yatırırlar, tırmalarlar, kaşırlar.
*Daha önce de demiştim, böyle ıvır zıvır meseleler üzerine sanki dünyanın en önemli konusuymuş gibi yazılar yazmaya bayılıyorum.
İyi günler.