Ahlat Ağacı

2793

Bu yazı için çarpıcı bir başlık aradım. Öyle ya yazılarda ilgi çekici, merak uyandırıcı (bende çoğunlukla provokatif oluyorlar) başlıkların iyi bir yazı için atılması gereken ilk adım olduğunu düşünüyorum. Bulamadım… Belki yazı ilerledikçe çarpıcı başlık kendisini ortaya çıkaracaktır ama Ahlat Ağacı başlığıyla yola çıkıyorum.

Nedir Ahlat Ağacı? Nuri Bilge Ceylan’ın son filminin adı…

Doğada ise uyumsuz, ayrıksı, şekilsiz bulunmasıyla öne çıkıyor. Olur olmaz her yerde bitiyor ve çevreyle uyumsuz, şekilsiz bir karakter alıyor. Bir önceki cümlede aynı zamanda Türkiye’deki aydının tarifini yapmış olduk.

AYDIN AÇMAZI

Umut Sarıkaya’nın efsanevi karikatürünün adı da “Aydın Açmazı” idi. Türkiye’de aydınlar… Gerçek, samimi aydınlar demeliyiz burada. Olur, olmaz her şeye “gerçek, samimi” sıfatlarını eklemek son yıllarda moda oldu. Özellikle İslam için yapılıyor bu. Ben gerçek, samimi İslam’ı halkın ezici çoğunluğunun bilmediğini düşünüyorum. Bilmeye çalışsalar başları belaya girer. Neyse konumuza dönelim; gerçek, samimi bir aydın Türkiye’de umuşuz, ayrıksı, şekilsiz olmak zo-run-da-dır. Bu toplumun ortalaması ölümcüldür.

Tekrar edelim: Bu toplumun ortalaması ölümcüldür.

Türkiye’de şehirlerin nüfuslarıyla ters orantılı bir şekilde ortalama kendisini açığa çıkartır. Elbette bu durumun istisnaları yok değildir ama nüfus azaldıkça o yerdeki lokal faşizm daha görünür hale gelir ve ortalamayla uyumsuz olanları hırpalamaya başlar.

Ceylan da filminde bunu işliyor.

Ama bir roman gibi…

Bir anıt film çekmiş…

Bir kültür mirası…

“Uzak”ta yapmıştı bunu. “Uzak”taki ayrıntılar sevimliydi. O da bir anıt filmdi ama naif tarafları vardı. “Uzak” tan bugüne Nuri Bilge sinemasında diyalog ve hikaye filmlerde daha fazla yer işgal etmeye başladılar. Kötü oldu anlamında söylemiyorum bunu. Nihayetinde hayat ve tarih akıyor, hiçbir şey aynı kalamıyor.

Bu filmde, diğer filmlerine nazaran, farklı olan bir şey de oyunculuğun ilk defa bu kadar ön plana çıkmış olmasıdır. Teknik ayrıntılara geleceğiz…

Filmdeki iki önemli tema var gibi gözüküyor. Biri, aydın-farklı-ayrıksı-sorgulayan-arayışta olan-gören karakter Sinan’la Çanakkale’nin Çan ilçesi gibi küçücük olan ama dolayısıyla kocaman bir lokal faşizm üreten bir yer arasındaki uyumsuzluk. Diğer tema da baba oğul ilişkisi.

Ben baba-oğul ilişkisinin diğer tema kadar ön plana çıkmadığını iddia ediyorum. Fon oluşturmuyor diğer bir deyişle. Fonda farklı birey-toplum çatışması var. “Uzak”taki Mahmut büyümüş ve olgunlaşmış. İstanbul’da sadece bir ev içerisinde lokal faşizmle muhatap olan Mahmut, burada kendi odası dışındaki her şeyle ilişkiye geçiyor ve fena halde hırpalanıyor.

NEY!

Birçok yazımda, hikayemde, Facebook yorumlarımda Anadolu “Ney!”ine gönderme yapmıştım. Küçümsemeyle karışık merak içeren bu ünlemvari şey, lokal alan faşizmini bence çok iyi özetliyor.

A: Sinemasındaki anlamın giderek biçimden daha çok ön plana çıkması…
B: Ney!

Üniversiteyi yeni bitirmiş ve yazar olarak bir şeyler üretmek hayalleri olan Sinan, Çanakkale’nin Çan ilçesinin her yerinde bu “Ney!”le karşılaşıyor.

Bu arada bu yazı SPOILER içerir…

Müteahhitten imamına, bakkalından çakkalına, simitçisinden kahvecisine ve de gazozcusuna, hatta “yazarına” kadar herkes ona karşı. Onu çemberden dışarı çıkartmayacaklarına dair ant içmişler. Sinan zorluyor.

Bu uğurda epeyce yalpalıyor. Tavizler veriyor. Yanlışlar yapıyor ve nihayet filmin sonunda galip geliyor. Nuri Bilge sineması karanlık bir evren değildir. Orada umut hep vardır. Belki birkaç yıla kadar dünyayı kurtaramayacak ama kuyuyu kazmaya devam edeceğini deklare ediyor Sinan.

Şu son iki paragrafta anlattıklarım çok basit gibi görünebilir. Bu anlattıklarımı Nuri Bilge anıtsal bir şekilde üç saatlik filminde işliyor yalnız…

O kadar görkemli işliyor ki ağzının açık bir şekilde perdeye bakıyorsunuz. Kurulan her bir cümle, yansıtılan her bir mimik, çıkartılan her bir ses, gördüğünüz her bir an kolektif bir destanın olmazsa olmaz mısrası gibi. Bu, bir filmden ziyade bir romandır ama olağanüstü bir filmdir de aynı zamanda.

Abartmıyorum.

Gelelim baba-oğul ilişkisine… Sinan ahlat ağaçlığını babasından almış gibi duruyor. Babası da gerçekten toplumla gemileri yakmış, annesinin kendisinin gençliğini anlatırkenki halinden pek eser kalmamış biri. Buradaki ilişki ve etkileşim aydın toplum etkileşimini aşan bir şey mi? Sorumuz budur. Sinan’ın düşünce dünyası babasının kendisi ve diğer aile bireylerinin hayatları üzerine kondurduğu kara gölgeyle mi dolu yoksa sanata ilgi duyan bir birey olarak toplumla nasıl ilişkileneceğine dair sorularla mı dolu? Bence net bir şekilde ikinciyle doludur.

Sinan’ın babasıyla girdiği etkileşim bir sinema hilesidir. Hile derken yanlış anlaşılmasın, olumsuz bir şey anlamında söylemiyorum bunu. Baş çelişkiyi diyelim, besleyen bir ırmak kolu gibi. Ama en güçlü ırmak kolu…

Burada da bir şeyler söylenebilir. Nuri Bilge’nin röportajında “Yeni temalar denemeyi sevmiyorum.” gibi bir cümlesi var. Baba-oğul ilişkisi birçok filminde işlendi ama farklı birey-toplum çelişkisi hemen hemen her filminde vardı. Zaten bence kendisi bu çelişkileri yaşıyor ve sinema yaparak zihninde bu çelişkileri çözmeye veya anlamaya çalışıyor. Bu filmleri çeken, bu diyalogları yazan bir insanın Kastamonu’nun Araç ilçesinde bir kahvehanede oturduğunu düşünsenize… O kadar zorlamaya gerek yok. Ülkenin en güçlü diğer sinemacısı Zeki Demirkubuz’la küsler…

Filmde bir vicdan work-out’u da var. Yine birçok NBC filminde karşımıza çıktığı üzere. Röportajında özdeşleşme yapılamayacak bir karakter ortaya çıkarmak için çaba sarf ettiklerini söylüyor. Aksi durumda her şey çok sıradan ve sıkıcı olurdu. İnsanlık binlerce yıldır kahraman hikayeleri anlatıyor ama anti-kahramanlar şurada iki yüz yıldır falan anlatı sanatında ön plana çıkmaya başladılar. Sinan’ın pragmatizmi kafaları karıştırıyor. Toplumun hırpaladığı bu genç adamın durumu bizi üzüyor ama onun giderek şerefsizliğe giden pragmatizmi filmin ihtiyaç duyduğu dengeyi bence sağlıyor.
Çok çok iyi bir film bu. Öyle böyle değil. Katıksız ve destansı bir gerçekçiliği var.

Teknik özelliklere geleceğimizi yazmıştık. Nuri Bilge sinemasında teknik özelliklere gelmeye gerek var mı? Nuri Bilge sineması öncelikle bir anlatı sanatıdır. Bununla birlikte; bir gösterim sanatı olarak Türkiye’deki en iyi, dünyadaki de en iyilerden biridir. Bu filmde de böyle olmaya devam ediyor.
Bu filmde farklı olan şey bir oyuncunun ilk defa bu kadar ön plana çıkmış olmasıdır. Sinan karakterini oynayan Doğu Demirkol adlı oyuncu inanılmaz bir iş çıkartıyor. Gerçekten ağzım açık bakakaldım. Kendisiyle ilgili hiçbir malumatım yoktu çünkü televizyon izlemeyen bir insanım. Filmi izledikten sonra internetten araştırdım ve şaşkınlığım iki kat arttı. Tam bir şebek, tam bir fırlatma… Bu filmin derdini asla kavrayamayacak biri. Ama işte oyunculuk teknik bir iştir. Birçok insanla bu konuda tartışma yürütmüşümdür. Sinemanın bir sanat dalı olarak sahibi yönetmendir. Nuri Bilge’nin büyüsü bu oğlanı bambaşka bir şey yapmış ve göreceksiniz bir daha bu yaptığının yakınından bile geçemeyecek. Neyse, bize ne… Biz destansı performansla ilgileniyoruz.

Filmde genç kızla olan sahneyi beğenmedim bir tek. Gerçekçiliği zedeleyen tek bölüm burasıydı. Oyuncu da çok iyi değildi. Bir kere o kadar düzgün bir şiveyle konuşamaz öyle birisi. O cümleleri kuramaz. Bu sahne hariç filmde aksayan tek bir an bile olduğunu düşünmüyorum.

Bir başyapıt.

“Uzak” aşılmış mıdır benim için?

Fetiş filmim “Uzak”ın aşılıp aşılmadığına henüz karar vermedim. Şeyleri listelemeye bayılırım zira. Sanırım ilk defa bir filmi iki kere sinemada izleyeceğim. O zaman kararımı veririm.

Sözün özü, çok büyük bir sanatçımız var. Bu topluma beş beden büyük gelen bir insan. Hem sanatçı hem filozof. Eline fırsat geçse sadece dünyayı yorumlamakla kalmaz, onu değiştirebilir de…

Not: Yazım yanlışlarına bakamayacağım.

Bu yazı Sinema, Uncategorized kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.