“Anadolu’da Tarımın 150 Yıllık Öyküsü”

Bilimsel olarak ne kadar doğrudur bilemiyorum ama çikolatanın mutluluk hormonu salgılattığı söylenir. Yaşı 20’den fazla  olanlar çok iyi hatırlayacaklardır: Eskiden evde tavuk haşlanmışsa, eve girdiğinizde kokladığınız o koku gerçekten mutluluk hormonu salgılatırdı. Veya muzlar. Eskiden efsanevi bir meyveydi ve zaten ayda yılda bir yerdik ve tadı unutulmazdı. Hormonsuz domates ve biberle yapılan menemenler sizi bulutların üzerine uçururdu. Et dönerlerin hepsi mükemmeldi. Ya şimdi? Benim ağzıma tavuk koyasım gelmiyor. Muzların erişilmez olmasını olumlayacak değiliz ama şimdi elmadan daha ucuz muzlar var ve tatları odun gibi. Et dönercinin en pahalısı bile kafalarda soru işareti uyandırıyor. Organik diye yutturulan o domates ve biberler bile eskilerinin yerini tutmuyor.

Türkiye gibi sanayinin fetişleştirildiği ülkelerde tarıma hep sinek ikili muamelesi yapılmıştır. Sağcı iktidarlar hep sanayi ve inşaat sektörlerine vurgu yapmışlardır. Tarımsa hep kaba saba köylülerin uğraştığı önemsiz bir işmiş gibi algılanmıştır. Kabul etmek lazım ki sanayi çok önemlidir ve yine kabul etmek gerekir ki İngiltere’de yaşanan Sanayi Devrimi dünyanın kaderini oldukça hızlı bir şekilde alt üst etmiştir ama unutulmamalıdır ki insanın yaşamını sürdürmesi için tarım hayati derecede önemlidir ve ilk özel mülkiyet de tarımda oluşmuştur. İlk artı değer tarımda üretilmiş ve bu artı değerin nasıl değerlendirileceği sorunsalı tarihi başlatmıştır.

Akademisyen Nevzat Evrim Önal’ın “Anadolu’da Tarımın 150 Yıllık Öyküsü” adlı kitabı bence nadide bir eser olmuş. Alternatif 100 temel eser içerisine bile alınmalıdır kanımca. Kitap başlığının hakkını fazlasıyla veriyor ve gerçekten de Anadolu’da son 150 yılda tarımda yaşanılanları öykülüyor. Kitabın baştan sona egemen karşıtı ve halkçı bir duruşu var. 150 yıldır iktidar sahiplerinin nasıl da toprak ağalarından yana olduklarını teşhir ediyor. Hiç bilmediğimiz ayrıntılar, kanunlar, düzenlemeler sayesinde zihninizdeki bulmacanın dağınık parçalarını birer birer yerlerine yerleştiriyorsunuz.

Kitap ilk bölümde Marksizmin tarıma bakışını özetlemeye çalışıyor. Tarımda kapitalistleşme süreçlerini anlatarak burjuva ideolojisinin nasıl da tarım ve köylülük üzerinde etkiler bıraktığına açılımlar getiriyor. Daha sonra Anadolu’da yaşanılanları dönemlere ayırarak inceliyor. Başlangıç tarihi olarak 1858’i alıyor Önal. Çünkü bu tarihte Arazi Kanunnamesi yayınlanıyor ve özel mülkiyet sistematikleştiriliyor. Bu tarihten önce tam bir anarşinin olduğunu belirten Önal bu tarihten sonra artık önceden de var olan sömürü ve eşitsizliklerin nasıl da burjuva iktidarlar tarafından garanti altına alındığını anlatıyor. Daha sonra Türkiye’de gerçekleşen çelişkili, kesintili ve sıçramalı Burjuva devrimine dikkat çekiyor yazar ve bu kopuş aşamasında da yine golü kalesinde görenlerin topraksız köylüler olduğunu anlatıyor. 1960’lardan 80’lere kadar olan bölümü yükselen sınıf mücadelelerinin ışığında analiz ediyor ve egemenlerin tarımla uğraşanları soldan uzaklaştırmak için ne kadar çaba gösterdiklerini anlattığı örnekler gerçekten ilginç. 1980 ve 1999 arasını da neo-liberal kuruluş yılları olarak görüyor yazar. Bu tarihlerde artık karar alınmıştır ve tarımla köylülüğün idam fermanı imzalanmıştır. İnfazı ise IMF’nin adamı Kemal Derviş ve onun başlattığı programı üstüne de koyarak aynen uygulayan AKP gerçekleştiriyor. Geçmiş olsun. Dünyada kendi kendine yetebilecek ender ülkelerden biri olan Türkiye, bugün tarım yapılmamak üzere kurgulanıyor ve çok değerli arazileri emperyalizmin emrine sunulmuş durumda.

Çok aydınlatıcı bir kitap. Okuyana tarımın ne kadar da hayati derecede önemli olduğunu hatırlatma konusunda da bence başarılı. Okuyunuz, okutunuz derim..        

Bu yazı Anadolu'da Tarımın 150 Yıllık Öyküsü, Burjuva Devrimleri, kitap, Marksizm, Nevzat Evrim Önal, Türkiye Burjuva Devrimi kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.