“Aşk Gözyaşlarına İnanmıyor” (1979)


1979 tarihli Sovyet filmi, “Moscow Doesn’t Believe in Tears” Türkiye’de “Moskova Gözyaşlarına İnanmıyor” adı ile değil de “Aşk Gözyaşlarına İnanmıyor” ismiyle oynatıldı. Bu çarpıtmanın sebebi, o yıllarda devam etmekte olan Soğuk Savaş idi. Türkiye koşulsuz bir şekilde Batı’nın tarafında yer alıyordu ve Moskova kelimesi komünizmin bir simgesi olarak algılanıyordu. Moskova kelimesini kullanmadan böyle bir esnafça çözüm yolu bulmuşlar.
Gelelim filme.
Bir bütün olarak Rusya tarihine bakarsak gelmiş geçmiş en popüler, en çok izlenen filmlerden birisidir. En çok iş yapanlardan da birisidir. Ayrıca yabancı dilde en iyi film Oscar’ını kazanan iki Sovyet filminden birisidir. Diğeri yedi saatlik Tolstoy uyarlaması olan “Savaş ve Barış”.
Bu filmin bu kadar çok popüler olması iyi okunması gereken bir olgudur.
Filmin bir sosyal psikolojisiyi yansıttığı, milyonlarca insanda hali hazırda var olan bazı toplumsal güdüleri hareketi geçirdiği bir gerçektir.
Nedir bu sosyal psikoloji?
Önce biraz filmden bahsetmek elzem gibi geliyor.
Film 1958 tarihinden başlayarak yaklaşık 15-20 yıllık bir süreye yayılıyor. Film, Sovyet kırsalından Moskova’ya değişik dürtülerle gelmiş olan üç kadın arkadaşın başlarından geçenleri, ümitlerini, beklentilerini, hayal kırıklıklarını ele alıyor. Bu karakterlerden üçü de farklı farklı. Hayata karşı geliştirmiş oldukları duruşlar hem benzer yanlar hem de önemli farklılıklar içeriyor. Film, daha çok Katerina karakterine odaklanırken Ldumilla ve Tossia karakterleri de sırayla önem arz ediyorlar film için.
Bu filmi anlamak için Sovyet tarihini biraz bilmek gerekiyor. Bu anlamda 1958 tarihi önemli bir tarihtir. Savaşta büyük bir çoğunluğu erkek olmak üzere 25 milyon vatandaşını yitirmiştir SSCB. Savaş sonrası yaralarını sarmaya başlamış, somut göstergelerde büyük bir ivme kazanmıştır. Somut, ekonomik verilerdeki iyileşmeler insan psikolojisine aynı oranda yansımamıştır. Toplum bu büyük trajediyi aslında hala bile unutabilmiş değildir.
Stalin 1953 yılında ölür. 30 sene önce kara sabanından başka hiçbir şeyi olmayan bir ülke o tarihte atom bombasına, oldukça gelişkin bir sağlık ve eğitim sistemine, her insanın temel ihtiyaçlarının iyi kötü karşılandığı bir toplumsal düzene sahiptir. Mükemmeliyet diyenin ağzına kürekle vururum.
Hruşçov 1956 yılındaki parti kongresindeki ünlü konuşmasına “Bugüne kadar bizi kandırmışlar.” diye başlar. Neredeyse 20 yıl politbüro üyeliği yapan, toplantılarda “babamız Stalin” diye gözyaşları döken birisi Stalin’in aslında bir canavar olduğunu yeni fark ettiğini söylemektedir!
Molotov’un anılarına göre Hruşçov tek bir birey değildir. O sıkı ve disiplinli bir yaşamdan kaçmak isteyen bir anlayışın en tepede yer bulabilmiş bir temsilcisidir ve bu destekçileri sayesinde 1956’dan itibaren Sovyetler Birliği farklı bir sosyal psikolojiye evrilmiştir. Hruşçov kendi deyimiyle “artık rahat bir yaşam sürmek istemektedir”. Molotov bir Bolşeviğin “rahat bir yaşam sürmek istemesini” anlayamaz. Zaten Hruşçov da Bolşevik değildir. 1918 yılında lütfen üye olur partiye.
Rahat bir yaşam sürmek istemeyi bu filmin özeti olarak alabiliriz.
Dolayısıyla 1958 yılında başlayan bu film, bu toplumsal psikolojiyi alan, kabul eden ve yansıtan bir filmdir.
Üç kafadar birer fabrikada çalışmaktadır ve bir üniversite yurdunda kalmaktadırlar. Yani filmin eleştirdiği renksiz yaşam tarzı, bugün herhangi bir kapitalist ülkede emekçi sınıfların rüyasında görebilecekleri iş garantisi, bedava barınma, cumartesi-pazar tatili ve kültürel faaliyetler için boş zaman içermektedir.
Bir Sovyet insanı 1991’e kadar bunların ne kadar önemli olduğunun bilincinde değildi. Üç karakter de bunların bilincinde değil.
Başka amaçları var onların.
Katerina’yı en sona bırakalım.
Ludmilla kafayı sosyal statüsü yüksek olan birisiyle evlenmekle bozmuş. Bu filmi o kadar çok kişi izlemişse bu durumun bir sosyal psikolojiyi yansıttığı anlaşılır ve oturup ağlanılır. Yani sosyalizm için savaşması beklenen emekçiler evlenerek “yırtmak” peşinde. Tossia ise Kezban ötesi bir karakter. Evlenip evinin kadını olmak istemektedir. Bu karakter üzerinde film hiç durmuyor. O da bu Kezbanlık kariyerini hayata geçiriyor zaten. Kocasının ağzının içine bakan, dünyanın en edilgen karakterlerinden biri oluyor.
Katerina’nın profesör olan akrabası tatile gidip de şık evlerini bir süreliğine ona bırakınca, Ldumilla’nın da ayartmalarıyla bu ikili bu elegant çevrede elegant koca avına başlıyorlar. Evde verilen partilerin birinde Ldumilla bir sporcuyla mercimeği fırına veriyor, Katerina da bir televizyon kameramanıyla.
Aslında Katerina’nın aklında ciks koca bulmak gibi bir düşünce yoktur. Hep Ldumilla’nın ayartmalarına kapılmaktadır. O, aslında bir yandan çalışırken bir yandan da üniversiteyi kazanmak istemektedir. Yani o, Gogol kütüphanesine Ldumilla gibi üst düzey birisiyle tanışmak için değil de gerçekten ders çalışmak için gitmektedir.
Katerina’nın flört ettiği kişiden hamile kalması ve yalanlarının ortaya çıkması acıklı bir durum ortaya çıkarır. Kameramanın annesi Katerina’yı küçümser ve oğlunun onunla evlenmesini reddeder. Katerina’nın çocuğu doğurmak istemesi iyi okunmalıdır. Tek başına bir kadın çocuğunu doğuruyor ve ona bakabiliyor. İşte sosyalizmin ayrıntı olarak görülebilecek ama paha biçilmez bir kazanımı daha. Bugün örneğin Türkiye’de hangi fabrika işçisi kadın bunu yapabilir? Bırakın başarmasını, hayatta kalması bile mucize olur.
Ama bunları görmezler işte…
Sonra film 20 yıl sonrasına zıplar. Hayatlar oldukça değişmiştir. O ayrıntılara girip filmin seyir zevkini kaçırmak istemem. Yalnız filmin altını çizdiği alkolizm ve amaçsız hayat da iyi okunmalı. Alkolizme bulaşmış erkekler, hayatta bir amacı olmadan yaşayan insanlar…Bunlarla sosyalizm korunamazdı. Bu mesajları iyi okumak lazım. Daha doğrusu bunlar filmin verdiği mesajlar değil, bizim okumalarımız.
Moskova gözyaşlarına inanmıyor derken bir hayal kırıklığı, bir hüzün duygusu yansıtılıyor. Doğru. Bu kadar büyük olanaklarla ve fırsatlarla adım adım elden avuçtan yitip giden bir sürü güzellik. Sıkıntılarla beraber var olmuş bir sürü güzellik. Şimdi yerinden yeller esiyor. O beğenilmeyen, eleştirilen büyük apartman blokları kapanın elinde kalmış ve fahiş fiyatlardan kiraya veriliyor. Alkolizm katlanarak büyümüş. Filmde üst düzey olarak sunulan profesörler bugün biliyoruz ki ikinci bir iş yapmadan geçinemiyorlar. Rüşvetle öğrencilere soru satıyorlar.
Putin çıkıyor “kimse Rusya’ya askeri olarak üstünlük sağlayacağını düşünmesin” diyor.
Tuhaf bir dünya gerçekten.
Bir Çin bedduası vardır: İlginç zamanlarda yaşayasın…
Gerçekten çok ilginç zamanlarda yaşıyoruz.
Kimse gözyaşlarına inanmıyor, terlemek lazım…  

  
Bu yazı aşk gözyaşlarına inanmıyor, Hruşçov, moscow doesn't believe in tears, moskova gözyaşlarına inanmıyor, Sovyet sineması, Sovyetler Birliği, Stalin kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.