Askerliğimle İlgili Ayrıntılar

IMG_0042

*Bugün yine, her şeyi geride bırakıp askere alındığım rüyasını görünce bu yazıyı yazayım dedim. Askerlik bittikten sonra, uzunca bir süre, askere alındığım rüyasını gördüm. Not: Ender rüya görürüm. Rüyalara anlamlar biçenler, onlardan dolayı tarumar olan insanları da anlamam. Odunsu bir şekilde yaklaşılması gereken yedi, sekiz şeyden biridir rüyalar. Rüyalara anlamlar biçenler bizden değildir. Makara 88. De ki rüyalar irrasyoneldir. Kasmayın. Mokoko 46.

*Askerlik anısı dinlemek çok sıkıcı bence. Hele bir de içtima, bölük, 1-3, yanaşık düzen, karavana gibi tabirleri bilmeyenler için tam bir işkence. Genelde de o anı yaşandığında o yerde bulunanların psikolojisine sahip olmayanlar için hiçbir şey ifade etmiyor.

*En baştan başlayalım: Üniversite boyunca askerlik tecilim hep sorunlu oldu. Üniversite herkesin tecilini patır patır yaparken benimkini hep savsakladı. Hep karakollardan arandım. Gittim kimlik ibraz ettim, dilekçeler verdim.

*Hatta, son sınıfın yazında öğrenci kimliği teslim etmiştim fakat diplomamı almama birkaç gün vardı. Karakoldan tehditvari bir edayla arandım. O birkaç gün akrabalarda saklandım. Bulsalar götüreceklerdi.

*Hatta!!! Askerliği yaptım bitirdim. Üzerinden üç, beş yıl geçti. Yine karakoldan arandım. Askerliğimi yapmamış gözüküyormuşum. Oha’nın bundan daha iyi gideceği bir durum olabilemez. Bir tek Haziran 2015 seçimlerinden sonra Bülent Arınç “MHP, HDP’ye maddi yardım yapıyor” açıklaması bu durumun absürdlüğüyle yarışır.

*1 Aralık 2003 – 1 Aralık 2004 arasında askerlik yaptım. Ankara’da.

*Aralık dönemini seçtim çünkü diğer dönemler askerliği öğretmen olarak yapma ihtimalim vardı. Bunu istemedim. İmkanları oldukça kısıtlı bir yere gidecektim ve barınma falan problem olacaktı. Uzun dönem çıkacağını hissediyordum. O yüzden Aralık dönemi istedim.

*Üniversite mezunları iki şekilde askerlik yapar. Kısa dönem yani altı ay er olarak yaparsın. Diğer erlere göre rahatsındır ama yine de belli olmaz. KT bunalıma girmişti. Ya da uzun dönem yani bir sene asteğmen rütbesiyle yedek subay olarak yaparsın. Bunun ne olduğunu bilmeyenler için, maaş alırsın ve saat beşten sonra istediğin yere gidersin.

*Bir tane formalite bir sınava girdik ama uzun dönem geldi. Zaten dil bilenler, mühendisler, doktorlar, beden eğitimi öğretmenleri genelde uzun dönem yaparlar.

*Polatlı topçu okulunda “acemiliğe” gittim. O zaman uzun dönemin acemiliği üç aydı. Şu anda bir ay. Bu üç ayda maaş almazsınız ve kışlayı terk edemezsiniz. Asker gibisinizdir yani ama yine de kimse size hakaret edemez, vuramaz.

*İlk bir ay hiç çıkamadım. Hayatımın en zor dönemiydi. Daha önce yurt, öğrenci evi deneyimim olmamıştı. Bir de hapislik…İnsanda psikoloji kalmamıştı ama diğerlerinin askerliğinin yanında bu bir şey değil elbette.

*Teorik ve pratik dersler alıyorduk. Problem yoktu. Soğuk inanılmaz zorluyordu yalnız. Bu derslerin bir işe yarayacaklarını düşünmüyordum. Bir ay sonra hafta sonları çıkabilmeye başladık. Her cumartesi ve pazar Ankara’ya ailemin yanına geldim. Oradan ve Polatlı’dan uzaklaşmak istiyordum.

*Normalde topçu asteğmen olacaktım ama “meslek kurası” diye bir şeye dahil oldum. Ordunun ingilizce öğretmeni ihtiyacı vardı, orada istihdam edildim. Bunun için bir yazılı bir de sözlü sınava girdim. Bu sınavlar sonrasında “iyi öğretmen” ve “çok iyi öğretmen” kategorisinden kura çekilecekti. Yazılı sınav iyi geçti. Sonra sözlü sınav geldi. Bir iki kendini tanıtma cümlesi kurmamı istedi. Sonra bir kelimenin anlamını sordu. Tesadüfen o kelimeyi de benden önce giren elemandan duymuştum. Tuhaf bir kelimeydi, nocturnal mıydı carnivorous muydu unearth müydü neydi. Bunu bilince eleman “Tamam çok iyi öğretmen, sıradaki” dedi. Sekiz kişi “çok iyi öğretmen” kategorisinden kura çekti. Sadece Ankara, İstanbul, İzmir vardı bu kurada.

*Bana Ankara Kara Havacılık Okul Komutanlığı (helikopter pilotu ve teknisyeni okulu) çıktı. Çok sevinmiştim. O zamanlara Ankara’ya aşıktım. Gönül bu…Keşke İstanbul veya İzmir çıksaydı. İstanbul çıksaydı İstanbul’a Bolu’yu atlayıp beş sene önce gelirdim. İzmir de çok iyi olurdu ama o zamanlar ben henüz bir senedir küçük sehirde (Sinop) yaşadığım ve kültür şoku halinde olduğum için Ankara’ya dönmek bana ilaç gibi gelmişti.

*Burada yeni astsubay olmuş 18 yaşındaki gençlerin İngilizce kursu vardı.

*Sabah sekizde evin önünden servis beni alıyordu beşte bırakıyordu. Orada da derse giriyordum. Nöbet tutmuyorduk. Ek ders bile alıyorduk.

*Telefon edenler “nerdesin” diye sorunca kitleniyordum. Okuldayım, işteyim, askerdeyim…

*Maaşım 750 “milyondu”. Öğretmen maaşı artı ful ek ders ücretine denk bir ücretti. 700 milyona dijital fotoğraf makinesi almıştım. Yuh! Ama o zamanlar kız istemeye gidince “Dijital fotoğraf makinen var mı?” diye soruyorlardı.

*Maaşım 750 “milyondu”. Öğretmen maaşı artı ful ek ders ücretine denk bir ücretti. 700 milyona dijital fotoğraf makinesi almıştım. Yuh! Amia o zamanlar kız istemeye gidince “Dijital fotoğraf makinen var mı?” diye soruyorlardı.

*İki ay sonra kurs bitti ve biz dört öğretmen bir odada baş başa kaldık. Bir yüzbaşı, bir binbaşı ve iki asteğmen. Diğerleri öğretmen sınıfına aitlerdi. Görevimiz günde 50 test sorusu hazırlamaktı. Ben bu görevi yarım saatte yapıyordum sonra boş bir sınıfa gidip kitap okumak, DVD filmler izlemek, uyumak, telefondan yılan oynamak falan olaylarına dalıyordum.

*Bazen dört kişi İngilizce Scrabble oynardık. Çok zevkliydi. Şu anda sadece Kelimelik oyunu oynuyorum. O günlerden kalmadır.

*Tatilde İstanbul Fenerbahçe Orduevi’nden yer ayırtıp İstanbul’a kültür gezisi yapmaya geldim.

*Hiçbir sorun yoktu dolayısıyla anı da yoktu. Kurs bitince bize haftada bir nöbet yazmaya başladılar. Bir gece nöbetteyken misafirhanede yer tutup gidip TV’den bir film izlemiştim. Bir yüzbaşı odayı bastı ve beni kalayladı. Bir gün hapis cezası verdiler. Yani kışlada bir gün kalma cezası. Tek anım budur.

*Bazen hafta içi “Sen yarın gelme, dinlen” diyorlardı.

*Helikoptere binemedim, ona yanarım. Çok sıkıydı kurallar. Sınavlarda geçer not 100’dü. 100 alamayanı gönderiyorlardı. Oraya en iyileri seçerlerdi. Dolayısıyla benim öğrenciler astsubay okulunu en tepede bitirenlerdi. Çok zekiydiler ama lümpenlerdi feci. 18 yaşındaki çocuğun cebine bir sürü para ve beline de silah verirsen böyle olur.

*Öğrenciler yedek subay olduğumuz için bizi takmıyorlardı. Yani bazıları. Onlarla mücadeleye girmektense onların uyumalarına (geceleri dağıtıyorlardı) bir şey demeden geri kalanlarla çok verimli ders işlerdim.

*Hep “Aynı şartlarda askere alsalar bir daha yapardım” diyordum çünkü küçük şehirde yaşamaya bir türlü alışamamıştım. ABV küçük şehirde yaşamak!

*Kapitalist bir ülkenin zabıtası olmakla ilgili ne düşünüyorsunuz? Zabıta olmak istemezdim.

*Askerlik 1 Aralık’ta bitecekken 23 Kasım’da bize merkezden telefon ettiler. Mazaret iznini kullanmamışız da. Gönderdiler bizi bir hafta önceden. Normalde insanlar bunları talep ederler ama idare vermez.

*Hiçbir zorluk yaşamadığım üstüne bir sürü avantajlarını gördüğüm için askerliğime karşı nötrüm ama tanıdığım insanların çoğu bunalıma girerek bitirmiştir askerliğini.

*O esnada Ankara’da bir gün gezerken, bir müzik marketten bir ses duydum. Olduğum yere çivilendim ve dinledim parçayı. Sonra MM’ye gidip “Bu çalanı istiyorum” dedim. Kazım Koyuncu “Dido Na”.

*Bu rüyayı yani her şeyi geride bırakıp askere alınma rüyasını uzun zaman gördüm. Sonra bırakmıştım. Geçen bu mevzuyu şefimle konuşunca tekrar rüyayı gördüm. Bir de yıllarca gördüğüm “fare öldürememe” rüyası vardı. Onu da bir gün bir fare öldürünce görmeyi bıraktım.

*Bir şeyi illa yapacaksan en erken zamanda yapmalısın. Atasözü önerisi. Deyim önerisi: Youtube’dan belgesel izleyeceksen şarjın %90’ken izle.

İyi günler.

Bu yazı nitelikli goygoy, Uncategorized kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.