“Büyük Gözaltı” Romanı ve Düşündürdükleri

Çetin Altan’ın “Büyük Gözaltı” romanı, kendisinin “Viski” romanıyla beraber okuma listemde yer alıyordu. “Viski” romanı internette yer alan “En İyi 100 Yerli Roman” listesinin 99. sırasında yer alıyordu. O romanı okumuş ve çok beğenmiştim. Kafka’nın “Duruşma”sına benzeyen bir romandı. Kafkaesk bir atmosfere sahipti. Kafkaesk atmosfer herkese hitap etmez. Bana eder. “Viski”de Kafkaesk atmosfere eşlik eden, biz TC vatandaşı okuyucularının çok iyi bildiği yerli unsurlarla çok iyi harmanlanmıştı. Tadına doyum olmaz bir romandı “Viski”

“Viski” ile ilgili yazdığım yazıda Çetin Altan’ın okuduğum romanı sayısının, okuduğum köşe yazısı sayısından fazla olduğunu yazmıştım. Yani bir tane bile köşe yazısını okumamıştım. Oysa dünya rekoru onda olmalı. 1952 yılından öldüğü 2015 yılına kadar kısa aralıklar dışında hep köşe yazısı yazmış. Bir tanesini bile okumadım. Çünkü ben köşe yazısı okumam. Dört senelik aktif siyaset hayatım haricinde de gündelik politikayla ilgilenmedim.

Çetin Altan’dan okuduğum roman sayısı iki oldu. Bari bir iki önemli köşe yazısını okuyayım. Bu arada “Kara Kitap”taki meşhur Celal Salik’in Çetin Altan’ın bir uyarlaması olduğu söylenir.

“Büyük Gözaltı”, “Viski”nin benzeri. Aynı şekilde “Duruşma”ya benziyor ve de yerli unsurlar romana ustaca yedirilmiş. Bence “Viski” biraz daha iyi bir roman. Çetin Altan’dan bir roman okunacaksa bence “Viski” okunmalıdır.

“Duruşma”nın K’sı gibi, bu romandaki kahramanımız da hemen romanın başında gözaltına alınıyor. Hatta roman işkence odasında başlıyor.

12 Mart’ı takip eden yıllarda gözaltı, işkence romanları yayınlanmıştır. 12 Mart, 12 Eylül gibi geniş kesimleri değil genellikle sol örgütlerin önemli insanlarını etkilemiştir çünkü sol henüz o kadar yaygın değildir. Aleviler, 70’li yıllarda sola büyük kitlesel destek vermeye başlamışlardır bu arada. Sevan Nişanyan’a ve bana göre solun kitlesinin büyükçe bir bölümü Alevidir. Bunu ölçmedim. Sadece gözlemlemiştim, Sevan Nişanyan da böyle olduğunu düşündüğünü söyleyince gözlemimin başkaları tarafından da gözlemlenmiş olduğunu öğrenmiş oldum. 12 Mart faşizminin ilgi alanına giren sol örgüt mensuplarının yaşadıkları edebiyatın da ilgi alanına girmiştir.

“Büyük Gözaltı”nda Kafkaesk unsur olarak absürtlük de yer alıyor. Klostrofobiye eşlik eden bu absürtlük unsuru romanı “sinir bozucu” bir roman yapıyor. Bazı insanlar roman okurken (veya film izlerken) rahatsız olmaktan, sarsılmaktan hiç hoşlanmazlar. Ben de onları anlayamam. Daha doğrusu anlarım elbette. Ama kurmaca eser aracılığıyla sarsılmak bence çok iyi bir şey ve bunu başarabilen roman sayısı da pek fazla değil. Bundan hoşlanmayan insanlar genelde kadın oluyorlar. Bunu de belirtmeliyim.

BG bizi sarsıyor. Çok iyi yapıyor.

BG’de altını çizmemiz gereken bir şey var. Bize büyük gözaltı yapan kurum sadece devlet değil, ailemizdir de. Ayrıca bu ailemiz bize çocukluğumuzda travmalar yaşatırlarsa allah onların belasını versindir. Romanda bunun da altı çiziliyor. Kahramanımızın “Viski”de bir adı vardı hiç olmazsa: Rezil Köpek! Bu romanda Bay K veya Rezil Köpek gibi bir adı bile yok. Kahramanımızın klostrofobini yaratan şey en az devlet kadar çocukluğudur da. Ve de ergenlik/ilk gençlik yıllarıdır…

O zaman…

ANADOLU CİNSELLİĞİ

Birçok roman eleştiri yazımda değindim buna. Anadolu cinselliği denilen şey dünyanın en acıklı şeylerinden biridir. Nice koç yiğidi ve de nice taze gelini mahvetmiştir o… Cinselliğe erişimin sıkıntılı olduğu bir toplumun vay haline! O toplumun erkeklerinin ve de onlardan dolayı kadınlarının vay haline! Kahramanımız da cinselliğe erişmek istiyor (doğal olarak) ama erişemiyor ve bir sürü yalan yanlış şeyden dolayı bu konuda travmatik bir hayat sürüyor. İlk gençlik yıllarında biten romana bakarak, ileride de süreceğini tahmin edebiliriz.

Ancak!

Altını çizmemiz gereken başka bir şey daha var. Bu, otobiyografik bir romandır. Herhangi bir röportajını okumadım ama Çetin Altan bunu inkar edemez. Peki, Çetin Altan travmatik bir hayat mı yaşamıştır? Yani cinsellik konusunda.

Hasan Ali Toptaş’ın taciz mevzusu çıktığında Habertürk yazarı Oray Eğin “Türk Medyasının İlk MeToo İfşası” adlı bir yazı yazdı. Yazının ilk paragrafını paylaşıyorum: “Amerika’daki MeToo hareketinin ardından bir yazı yazdım. Türk basınının efsane bir kaleminin evine gelen genç kadınları nasıl ellemeye çalıştığını, bu kadınların kendilerini evin dışına zor attıklarını, yıllardır bunların medyada konuşulduğundan bahsettim. Şeytan gör dedi, ben de kendimi tutamadım.”

Burada ima edilen kişi Çetin Altan’dır. “Şeytanın Gör Dediği” onun köşesinin ismiydi. Demek ki “ünlü duayen” gücünden faydalanarak kadınları elliyormuş. Kitapta zaten bugünün bilinciyle direkt taciz sınıfına girecek şeyler var. Hatta cinsel saldırı sınıfına sokulabilecek şeyler var. Yani bir tacizci idi.

Ama bu biraz anakronizm kokan bir değerlendirme. Taciz konusundaki bilincin TR’de çok yeni olduğunu ve sevdiğim sanatçı ile sporcuları boykot etmem için taciz suçunu işlemeleri koşulunu yürürlüğe koymak için 2030 yılını bekleyeceğimi yazmıştım. Bu işler yeni yeni oturuyor. İşte “Büyük Gözaltı” romanı. Çok ünlü ve önemli biri otobiyografik bir roman yazıyor. Bu roman 1973’te Orhan Kemal Roman Ödülü alıyor. Burada bir kadınla iş bulma vaadiyle yatmak gibi şeyler var. Kimse de itiraz etmiyor. Bugün yazamazsınız böyle otobiyografik roman. Gevşek gevşek nasıl da elleşgen biri olduğunuzu yazamazsınız. O zamanlar yazılıyordu. 10, 15 sene öncesine kadar yazılabiliyordu. Bir; 7, 8 sene önce Bayern Münih ilk yarıda 6 gol atmıştı ve “tecavüz” kelimesi kullanılabilmişti ünlü yorumcular tarafından.

Çetin Altan ve o dönemin erkekleri her türlü, kadına sarkma haklarını kendilerinde görüyorlardı. Bu durum onlar için bir gayet normal bir şeydi.

Romanda dikkatimi çeken bir şey de pedofili oldu. “Lolita” romanını okurken zorlanmıştım ve en sonunda da elimden bırakmıştım romanı. Daha fazla katlanamamıştım. Şimdi bu romanda da pedofili var. Ama bir kadın tarafından bir erkek çocuğuna yapılıyor. O kadar da büyük travma yaratmıyor bu. Orhan Kemal Roman Ödülü’nü vermişler. Bir erkeğin, kız çocuğuna yaptıkları anlatılsaydı kıyamet kopardı. Oysa aynı şey olmalı. Ama çocuk olduğu için… Ben, yetişkin ve hetero bir kadının yetişkin ve hetero bir erkeği taciz edebileceğine inanmıyorum. Bu tür iddiaları inandırıcı bulmuyorum. Mutlaka bir, iki istisna vardır ama kadınların yaşadıklarının yanında bunlar yok hükmündedir. Erkekler arasında bir anket yapılsa, %99’u da zaten bir kadının kendilerine askıntı olmasını isteyeceklerini beyan ederler. Hatta mümkünse üç, dört, beş kadın falan olsun isterler. Bu etki bu romanda da var. Sakat bir durum. Düzeltilmesi lazım ama iradeyle, kısa bir sürede düzelmez. Zamanlar insanların değişmesiyle, gelişmesiyle düzelir. İrade Anadolu kapalı toplum yapısının üzerine gitmede etkili olabilir.

Bu bahsettiğim şeyler dışında oldukça başarılı bir roman. Ondan birkaç gün önce “Sinekli Bakkal”ı yarım bırakmıştım. Çok önemli bir roman olduğu için epeyce emek verdim romana ama olmadı, akmadı ve hiç gözünün yaşına bakmadım. Yarım bıraktım “Sinekli Bakkal”ı. Bu, Halide Edip’ten yarım bıraktığım üçüncü roman oldu. Kendisi üslubunun iyi olmadığını kabul ediyormuş. Gerçekten edebi eser kurgulama konusunda Çetin Altan, Halide Edip’ten katbekat üstündür.

Not: Yazım yanlışlarına bakamayacağım.

Alakasız Not: Leopar coğrafi koşullara uyum konusunda açık ara en üstün kedidir. En geniş coğrafi dağılım ona aittir.    

Bu yazı Uncategorized kategorisine gönderilmiş ve , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.