Durun siz kardeşsiniz

Futbolu çok severim. Hem izlemeyi hem oynamayı hatta bilgisayarda oynamasını bile çok severim. Ama çok üzülerek kabul ediyorum ki bugün sistemin etkilerinin en yerinde gözlemlenebildiği, en kirli alanlardan biri futbol. Milyonları ne milyonları milyarları etkileme potansiyeli olan bu güzel oyunu kapitalizm elbette kirletecekti. Bugün bir Dünya Kupası Finali’ni bir buçuk milyar insan televizyondan seyrediyor, bir Real Madrid-Barcelona maçını yedi yüz milyon kişi izliyor. Burada en masum olan şey oyunun kendisi ve bizler bu durumun siyasi çıktılarıyla ilgilenmeliyiz. İnsanlar bu kadar fazla futbolla ilgilenince ne oluyor? Aslında korkunç şeyler oluyor. Marx’ın din için kullandığı halkların afyonu tanımlaması futbol için de kullanılıyor. Bu bilinen bir şey. Onunla ilgilenmeyeceğim. Futbolun vesile olduğu düşmanlık duygusu çok çarpıcı. 10, 12 yaşındaki kız-erkek çocukların sırf başka takımı tutuyorlar diye tanımadığı hatta bazen de tanıdığı kişilere inanılmaz küfürler edebildiklerini gözlemliyorum. Ellerine geçirseler linç edebileceklermiş gibi bir halleri var. Burjuva ideolojisi daha ne istesin? Bu durumun en önemli sebebi taraftarlığın insanlara vermiş olduğu kimlik olmalı. Burjuva ideolojisi insanların kendilerini sınıflarına göre anlamlandırmasından ölesiye korkar, çünkü bu durum kendisinin sonu anlamına gelmektedir. Bunun yerine insanların kendilerini kimliklerine göre anlamlandırmasını ister ve bunun için uğraşır. Milyarlarca dolar harcar bu iş için. Bu durumda o insan, karşıtını da diğer kimliğe sahip insanın olduğunu zannedecektir. Sınıf siyaseti bırakılıp da kimlik siyaseti yapılırsa ve insanların duyarlılık kotasını da bununla doldurulursa bu büyük bir problemdir. Türk, Kürt, Alevi ve Sunni Türkiye’de kimlik siyasetinin en ilgi gösterdiği konulardır. Elbette mesela o kadar mekanik değil ve bu kimliklerin çeşitli problemleri olabilir ama çözüm olarak diğer kimliğe sahip insana duyulan tepkisellik tam da burjuva ideolojisinin aradığı şeydir. Bu kimliklerin cazibesi de vardır ve normal hayatında kendisine hiç değer verilmeyen alt gelir grubuna mensup kişiler bu kimliklerden birine sahip olmakla kendisini şanslı, değerli hisseder kolaylıkla. Üst gelir gruplarından kişiler de bu cazibeye kapılabilirler. Ulusal ve uluslararası sermayeninse bu kimliklere hiç de takılmadıkları görülebilir. Şimdi bir takım taraftarı olmanın verdiği kimlik de milyonları cezbediyor. Bilmem ne duruşu, bilmem ne ruhu, asil, şanlı gibi parlak ifadelerle çok kolay alıcı buluyor bu taraftarlık kimliği. Hayatı ve toplumu sınıfsal ve tarihselci bir bakış açısından değerlendirememenin korkunç çıktıları futbol dünyasında yaşanıyor. Bilmem ne taraftarı diğer taraftarı düşmanı olarak algılıyor. İki gün önce komünist, eski futbolcu Metin Kurt öldü. Hayatını bizlerden çalınan bu güzel oyunun özgürleşmesi mücadelesine adamıştı. Cenazesinde büyük takımların solcu grupları yan yana yer aldılar. Hiç de birbirlerini boğazlayacak gibi değillerdi. Ama durum gerçekten böyle mi? Bu insanların stadyumlarda yer almaları ve oraları politize etmeleri çok değerli. Bunu yaparken ama sistem karşıtlığı zemine basmaları ve diğer takım taraftarlarının da kardeşleri olduklarını vurgulamalılar. Kendi tuttukları takımların ki bu genelde büyük bir takım oluyor sınıfsal olarak diğerlerinden farklı olduklarını vurgularlarsa yanlış bir siyaset izlemiş olurlar. Endüstriyel futbolun kendisi şikedir. Bunun içinde olup da temiz, onurlu falan kalabilmek mümkün değildir. En kirlileri de büyük takımlar. Hepimiz kirliyiz ve hep beraber temizlenmeliyiz. Bu güzel oyunu tekrar elde etmeliyiz. Ama önce başka şeyler elde etmeden de sadece güzel oyunu elde edemeyiz.

Bu yazı burjuvazi, endüstriyel futbol, Futbol, Karl Marx, Metin Kurt kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.