Erdal Erzincan Yazısı: Kusursuzlukla Karışık Mütevazılık

EE-P22

İTÜ Bağlama Günleri adlı etkinlikteydim. Program uzamıştı ve seyirciler biraz bunalmıştı artık. Gecenin starı için sahne sırası gelmişti. Spiker, starı anons etmeye başlamıştı. Hepsi doğru olan ama biraz ağdalı ifadelerdi. Spikerin cümleleri bitmeden, star koşarak sahneye çıktı ve gülerek seyircileri dostane bir şekilde selamladı. Spiker şaşırmıştı. Star, halkı anlamış ve onları daha fazla sıkmak istememişti. Normalde konuşurdu ama bu sefer direkt “olaya” girdi ve vurdu sazın teline. O star, Erdal Erzincan’dı.
 
Bundan dört sene önce “Top 11 Bağlamacı” diye bir yazı yazmıştım. O zamandan bu zamana, Youtube üzerinden, birçok iyi mızrapla karşılaştım. Bugün bu yazıyı yazsaydım Sinan Ayyıldız, Cumali Kalkan ve Gökhan Ekim’i de mutlaka listeye eklerdim. Bir de o yazıda “en iyinin” Hasan Genç mi İsmet Topçu mu olduğu konusunda kararsız olduğumu belirtmiştim. Şimdi bu kararsızlığım da yok! Bence en iyisi İsmet Topçu’dur! Bir insanın bir enstrümanla bu kadar bütünleşmesi nadir görülür. Kendisiyle ilgili fazla bilgi elde edemiyoruz, belki bir gün onu da bir yazıyla tanıtırım.
Bu listede bulunan Erdal Erzincan da enstrümanla bütünleşen insanlardan biri. Bağlamayı adeta bir duygusu yapmıştır. Kucağında bağlamayla doğmuş bir insan gibidir. O, sağ eliyle çelik tellere üstten vurduğu zaman sanki dünya durur…
 
Kendisine büyük bir hayranlığım vardır. İlk kez 1997’de Ankara’da Sıla Bar adlı türkü barda kendisini canlı izlemiştim. İçerisi doluydu. Dışarıdan ancak yer bulabilmiştik. Uzaktan seçiliyordu. O, içeride tarih yazarken ben de dışarıdan kendisini seçmeye çalışıyordum. Daha sonra birçok kez kendisini canlı izledim. Toplamda yedi, sekiz kez falan olmalı.
 
En son iki sene önce Cemal Reşit Rey’de bağlama orkestrasıyla bir konserine gitmiştim. Orkestrayla daha bir başkaydı. Ölene kadar gidebileceğim bütün konserlerine gitmek istediğim insanlar listem vardır. Erdal Erzincan o listede en üstlerde yer alır. Bir Erdal Erzincan konseri izlemek muhteşem bir deneyimdir.
 
Hikâyesine bakalım: Youtube’da 12, 13 yaşlarındayken çekilmiş bir video kaydı var. Orada enstrümana ne kadar hakim olduğunu/olacağını anlıyorsunuz. İTÜ’ye ortaokuldan kaydolmuş bir insandır. Şimdi bu İTÜ konservatuara en iyiler gider. Orayı kazanmış ve bitirmiş birisi çok yetenekli bir müzisyendir demektir. Hala ortaokuldan kayıt var mı bilmiyorum. Yani EE ortaokuldan itibaren çok yoğun ve üst düzey bir müzikal eğitime maruz kalmıştır. Aynı eğitime Çetin Akdeniz’in de maruz kaldığını hatırlatalım. Ama şunu da ekleyelim, çok çok yetenekli bir müzisyenin konservatuara gitmesi şart değildir. Yeterli imkânları bulursa, akacak kan damarda durmaz misali o tepe noktaya ulaşacaktır o müzisyen. İsmet Topçu’nun bildiğim kadarıyla konservatuar eğitimi yoktur.
 
Erdal Erzincan için İTÜ ne kadar önemliyse dayısı (?) Arif Sağ da o kadar önemlidir. Metin Çulhaoğlu’nun yazılarında sık kullandığı “içerip aşmak” deyimi işte burada hayat bulur. İki, üç sene önce TRT’de Arif Sağ ve Erdal Erzincan’ın beraber hazırlayıp sunduğu bir program vardı. Orada Arif Sağ ritm çalarken Erdal Erzincan bağlama çalıyordu. Bu, işte içerip aşmanın gerçekleştiği anlamına gelir. Arif Sağ’ın herhangi bir yerde bağlamayı bırakması düşünülemez. Gerçi artık çok yaşlanmış olması da etkendir. Erdal Erzincan, Arif Sağ tarzı bağlama çalıp söyleme olgusunu üzerine yapıştırmış ve farklı lezzetler oluşturmayı da başarmış bir isimdir. Kendisi de röportajlarında idolünün AS olduğunu ifade eder zaten.
Erdal Erzincan’ın herhalde en büyük özelliği elle çalma anlamına gelen şelpe tekniğinde benzersiz bir lezzet yakalamış olması, ulaşılması güç bir mertebeye erişmesidir. Geçenlerde Sinan Ayyıldız’ın bir dinletisine katıldım. O da iki klavye kullanarak bağlamanın teknik imkanını iki katına çıkarmıştır. Ve de bunu yapan ilk kişidir. O da farklı bir mertebeye erişecek gibi duruyor şu anda. Erdal Erzincan’a dönersek kendisinin elle çalma tekniğinde ulaştığı duygu yoğunluğu ve teknik mükemmeliyet kendisini benzersiz kılıyor. Onu adeta bir anıta çeviriyor. Canlı performanslarında gerçekten hayat durur ve büyülenirsiniz. Youtube’da bir dolu videosu mevcut. Onlar da fikir veriyor ama canlı izlemek gerçekten bir başka. Bu arada mızraplı çalmada da kendisine has ve çok lezzetli bir tınıya sahip olduğunu eklemek gerek.
 
Sesinden bahsetmek gerekirse, ben sesini çok beğenmem. Tıpkı Arif Sağ’da olduğu gibi, vasat bir ses rengi olduğunu ama bazı parçaları çok iyi söylediğini düşünürüm. Örneğin kendi bestesi olan “Al Mendil” parçasını çok iyi söyler ki teknik olarak çok çok basit bir ezgidir bu. “Garip” albümünün kendisinin zirvesi olduğuna inanırım ve orada her parçayı iyi söylediğini düşünürüm ama genel olarak Erdal Erzincan’ın bağlama çalmasını görmek isterim ben. O çalsın, saatlerce izleyebilirim. Zaten hem çok lezzetli bir ses sahip olan aynı zamanda da bağlamayı virtüöz düzeyinde çalan insan sayısı bana göre çok azdır. Benim listemde yer alanlardan Musa Eroğlu, Yavuz Top, İsmail Altunsaray ve Gökhan Ekim bunlara örnek olarak verilebilir. Tabi bunlar öznel yargılar…
 
Albümlerine bakalım: Önceden sanatçılar için en önemli faaliyet albüm yapmaktı. Buradan kazandıklarıyla hayatlarını idame ettirirlerdi. İki, olmadı üç yılda bir iyi bir albüm yapmak zorundaydı sanatçılar. Sanırım bu olay 2004, 2005 gibi son buldu. İnternetin yaygınlaşmasıyla beraber albüm yapmak sanatçılar için bir amaçtan araç olmaya evrildi. Albümler; tanınmak, belediye festivallerinde iş kapmak için araç olmaya başladı. İnsanlar albümlere para harcamaz duruma geldi. Ve kalite düştü. Günümüzdeki müzik üretim koşulları ve eski durumu hakkında ayrıca bir yazı yazacağım ve tezlerimi tartıştıracağım…
 
Albümlerin (kasetlerin) altın çağının sonlarına yetişti Erdal Erzincan ve çok iyi albümler yaptı.
 
Spotify’a göre “Gurup Arayış” adlı bir grubun albümünde bulunmuş. 1992 yılında. Bu arada kendisi 1971 doğumludur. Ve bağlama virtüözleri için 45 yaş zirvedir. Ondan sonra kademeli olarak aşağıya düşüşe geçilir. Bence yani…
 
Bu albümde kendisinin seslendirdiği üç, dört parça var. Diğer parçalara da sanki bağlama çalmış gibi. O yıllarda “Grup” bombardımanı vardı. Bu da onlardan ve tutmamışlarından biri olmalı…
 
1994 yılında Arif Sağ’ın destek olmasıyla ilk solo albümü gelir. “Töre” albümü, özellikle albüm isim parçasıyla gündeme bomba gibi düşmüştü. Hatırlıyorum. Özellikle Alevi halk müziği tüketicileri arasında hemencecik efsane konumuna yükselmişti albüm. Çok bilinmez ama Erdal Erzincan’ın bu albümü toplatılmıştır. Töre adlı parçanın bestecisi, şimdi adını hatırlamıyorum ama kendisini canlı dinledim, bir hukuk süreci başlatmıştı ve albümü toplatmıştı. Anonim yazıyordu albümün kapağında Töre için. Dünyanın en iyi insanı olduğu belli olan Erdal Erzincan’dan tuhaf bir davranış ama ben prodüktörlerin böyle davrandığına neredeyse eminim. Emek hırsızlığı Erdal Erzincan’ın en son başvuracağı şey olmalı. Bu albümü, internetsiz yıllarda “çekme kaset” olarak zor bulmuştum. Başarılıydı. Ağalar Gurbetten Geldim, Hey Efendim, Şeytan Bunun Neresinde, Güzel Seni adlı parçalar yaklaşan fırtınanın habercisiydiler bence. Bir virtüözite yaklaşıyordu… Bu albümde yer alan Yayla Yolları’nı, yıllar sonra, arabada dinlerken transa geçmiş ve önümdeki araca tıklatmıştım. Parçanın sonunda yer alan bağlama solo bölümü daha önce benzerini çok görmediğimiz işlerdendi. Ana melodiden sapıp, onu çağrıstırarak solo yapmak önceden olmayan bir şeydi. Hala da fazla yok.
 
1996 yılında bence başyapıtı geldi. Garip…Bu albümde grup bağlamalar kullanılmıştır. İlk ve son kez…Erol Parlak, Arif Sağ parçalarının ana arterlerinde Erdel Erzincan’a eşlik etmişlerdir. Gerekli yerlerde ve de özellikle şelpe kullanımlarında Erdal direksiyona geçmiştir. Çok başarılı bir kullanımdı bence. Her ne kadar kısa sap bağlama dayatması vardıysa da yine de çok iyi bir lezzet vardı bence. Bir daha kullanılmadı bu grup bağlama olayı. Keşke devam etseydi. “Kasetlerin” altın çağında birkaç tane daha Garip gibi albüm olsun isterdim çok. Bağlama Uvertürü adlı parça şelpe enstrümantal eser olarak sanırım bir ilkti. Çok üstün bir eserdi. Yine “Be Felek Senin Elinden” adlı türkünün intro’su o zaman için yapı bozucu ve benzersizdi. Hala aşılmış değildir bana göre. İnanılmaz bir uyum var o intro’da. Çok temiz, uyumlu ve lezzetli basıyorlar. Erdal Erzincan’ın solosu da çok iyi tamamlıyor. Bu intro’yu, parçaya biraz haksızlık yaparcasına milyonlarca kez dinlemişimdir. Bu albümde Gülyüzünü Görüp adlı bir parça vardır. Bana göre tam bir gömülü hazinedir.
 
1998 yılında Gurbet Yollarında’nı çıkarmadan önce 1997 yılında, BGST’nin daha sonra grubun ismini alacak olan Kardeş Türküler albümünde, Erdal Erzincan’ın olağanüstü bir performansı vardır. Demme / Ala Gözlüm adlı parçada bağlamaları Erdal Erzincan çalar ve büyük yeteneğin doğuşu bence gerçekleşmiş olur. Bu performansı yüksek sesle dinleyip de etkilenmeyecek kimse yoktur herhalde. BGST’nin farklı müzikal yaklaşımıyla çok iyi bir uyum sağlar Erdal Erzincan ve özgürce takılıp, potansiyelini açığa çıkarabilmiştir. Mustafa Özaraslan’ın Arayı Arayı ve Zalım Felek Onu Çok Görme Bana parçalarında da benzer bir “tarih yazma” olayı yapar.
 
Gurbet Yolları aslında Erdal Erzincan’ın en bilindik albümüdür ama ben ilk dinlediğimde (eve koşarak giderek) hayal kırıklığına uğradığımı hatırlıyorum. Bir önceki albümde bahsettiğim lezzetli grup bağlama uyumu yoktu. Sadece Erdal Erzincan çalmıştı. Kaytağı’yı şelpe çalarak yine halk müziği çevrelerinin masasına bombayı bırakıp kaçmıştı. Elbette başarılı bir albümdü. Sözümüz yok…
 
2000 yılında Anadolu adlı enstrümantal albüm geldi. Şelpenin Mona Lisa’sıdır bu albüm. Başka bir yazıda bahsedeceğim müzisyen Erol Parlak’ın Göç Yolları albümü benim feleğimi şaşırmış olsa da Anadolu da çok iyiydi.
 
Bu arada 1997, 2001 ve 2005 yıllarında Türküler Sevdamız adlı bir seri albümde başroldedir Erdal Erzincan. 80’li yıllarda çağ değiştirmiş olan Muhabbet serilerine bir saygı duruşudur bunlar. Bağlamaları genelde Erdal Erzincan çalar ve yine tarih yazdığı birçok performans bu albümlerde mevcuttur.
 
Yine 1998 yılında Arif Sağ ve Erol Parlak’la beraber Concierto For Baglama adlı albümde görürüz kendisini. Bu albüm aslında bir konçerto değildir. Bildik parçalar ve de üç müzisyenin birer adet kendi besteleri batı müziği orkestrası eşliğinde, çok sesli olarak icra edilir. Devamı gelmemiştir çünkü Türkiye piyasası için tutacak bir çalışma değildir. Hem enstrümantal hem çok sesli…Bence çok başarılı bir çalışmaydı. Çok çok dinlemişimdir.
 
2002 yılında Al Mendil geldi. Eski albüm üretme dürtüleriyle yapılan son albümdü bence. Sevdiğiniz sanatçının iki yılda bir çıkardığı albüm sizin için garanti gibi bir şeydi. Artık öyle değil. Yapılan albümler sık sık deneysel şeyler olabiliyor.
 
Bu tarihten sonra ben Ankara’dan ayrıldım. Küçük bir şehirde yaşamaya başladım. Yani bu ne demek? Her hafta müzik marketin vitrinine bakıp yeni çıkıp albümleri alamamaya başladım. Yüksek hızlı ve sınırsız internet de yaygınlaşmaya başladı. Youtube doğdu en önemlisi…Ve bahsettiğim gibi eski albüm üreticiliği ve tüketiciliği kalmamaya başladı. Açıkçası Erdal Erzincan’ın bu tarihten sonraki albümlerini takip edemedim. Spotify’da hızlıca dinledim geçenlerde ama o hızlıca dinlemeler işte bir işe yaramıyor. Sanatçılar da genelde insanlar “hızlıca dinledikleri” için fazla özenmeden albüm yapıyorlar.
 
Birçok sanatçıya da stüdyoda eşlik etmiştir Erdal Erzincan. Bazılarına da müzik yönetmeni olarak…Bu ne demek? Kendi tarzını albümün tümüne yayabilmiştir demek. Bu albümler de tadından yenmez.
 
Erdal Erzincan sekiz sene boyunca hemen hemen her sene bir albüm çıkarmış ve bunların iyi dinleyicisi olmuşum. Bu sürede de birçok canlı performansına katılmışım.
 
El lezzeti diye bir şey vardır bağlama icrasında. Yoktur da ben şimdi bu tabiri uydurdum. Erdal Erzincan’da o “el lezzeti” benzersiz ve kusursuzdur. Bu arada sol el işaret parmağında bir deformasyon görüyorum. Sanki önceden yoktu. Bir kaza oldu sanırım. Geçmiş olsun diyorum ve performansını etkilemediği için seviniyorum. Düzgün adamlık konusunda duyduklarımız hep olumlu. “Ya Erdal abi yarın taşınacağım gel bir yardım et” desen gelir gibi bir hali var…
 
Kendisini çok seviyorum. Umarım ölmez…
 
Yazım yanlışlarına bakamayacağım. İyi günler…
Bu yazı müzik, Uncategorized kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.