Böyle düşünenler var…
İki milyarın üzerinde kullanıcı sayısına sahip olan Facebook’un asla yıkılmayacağını iddia edemem. Geçmişte bir adet göz bebeğimiz (bloglar) ellerimizden kayıp gitmişti. 8-0’lık Liverpool-Beşiktaş maçı gibi olayı kenardan izlemekle yetindik. “Adamlar acımadı!” Her şey ne kadar güzeldi… Ana akım medyanın vasatlığı içerisinde kendilerine yer bulamayacak olan yaratıcı ve enerjik yazarlar, profesyonelliğin yüklerine sahip olmadan ama profesyonelce yazılar yazıyorlardı. Facebook çıktı, sonra Twitter çıktı ve o insanlar hep beraber Twitter’a geçtiler. İlginç: O uzun ve ciddi emek gerektiren yazıları yazanlar Twitter’ın 280(?) karakterine tav oldular. Demek ki as’lolan ilgiydi, etkileşimdi.
Konumuza dönelim: Facebook’un giderek kan kaybettiği ve insanların orayı birer birer terk ettikleri düşünülüyor. Nereye gidiyorlar? Twitter ve Instagram’a…
Facebook’un artık bir “dayı” yeri olduğu da iddia ediliyor.
Rakamlara bakalım. Google’a “Facebook, Instagram, Twitter kullanıcı sayıları” yazdım. Ocak 2018 tarihli bir istatistik var. O tarihten bu tarihe çok büyük değişiklikler olmasa gerek. O halde inceleyelim bu sayıları.
Facebook: 2 milyar küsür…
Instagram: 800 milyon küsür…
Twitter: 300 milyon küsür…
13-34 yaş aralığındaki insanların;
Facebook’ta oranları %36,
Instagram’daki oranları neredeyse %50,
Twitter bilinmiyor…
Gençlerin Instagram’a geçtikleri bir gerçektir o halde. Türkiye’de daha bir gerçektir. TR’de Facebook ve Instagram kullanıcı sayıları dünyadakinin tersine neredeyse aynıdır. 41 milyona 37 milyon. Twitter kullanıcısı da bayağı yakın: 36 milyon. Yani dünyadaki gibi Facebook ve Instagram-Twitter kullanıcı sayıları arasında uçurum yok…
Bu arada arada Youtube ve Whatsapp da var ama onları almadım çünkü Youtube ve Whatsapp kullanıcılarının çok azı umuma görülecek şekilde üretim yapmıyorlar. Durum paylaşmak ile ilgili düşüncelerimi ayrıca yazacağım. Kimler, neden, hangi stratejilerle durum paylaşırlar? Durum, yani kimin baktığı belli olan paylaşımlar. Böyle olunca bir sürü psikolojik faktör devreye giriyor.
Peki neden böyle oldu?
Her sosyal medya aracının bir kullanım şekli var. Hepsi birbirinden ayrı ve farklı sosyo-psikolojik ihtiyaçlara denk düşüyorlar.
Facebook’u bunların babası, ilk ve en büyük fenomen olarak almak lazım. Filmi çekilecek kadar fenomen olan, ilk defa bir milyar insana ulaşan, ilk defa iki milyar insana ulaşan, hepsinden yaşça büyük olan, yapılacaklarda diğerlerinin bilinçli olarak koyduğu sınırların hiçbirine sahip olmayan bir şeydir. Dediğim gibi ilk ve en büyük fenomendir. Diğerleri Facebook’un havuzuna gözünü diktikleri için, onun gibi bir fenomen olmak için ortaya çıkmışlardır.
Madem karşınızda büyük bir fenomen var, o zaman onun yapamayacağı bir şeye yönelmeniz doğal. Branşlaşmak mesela… Instagram’ın yaptığı gibi “puç yor hends up” mottosunu öne çıkarıp, hayatında bundan başka bir şey görmek istemeyenlere oynayabilirsiniz… Sonra bir bakarsınız ki böyle olan insanlar aslında toplumda çoğunluğu oluşturuyor… Insagram’da çok faydalı ve yaratıcı sayfalar epeyce var ama çoğunluk çöp… Yanılsamalar dünyası… Herkes mutlu, sosyal, pürüzsüz ciltli, filozof, kanaat önderi, adam gibi adam, kız gibi kız… Çoğu yalan. Bu insanlar bu kadar mutlu ve nitelikli değiller. Biliyoruz. İnsanlar acı gerçeklerle yüzleşmek yerine yanılsamalar dünyasına kendilerini atmaya bayılırlar. Belki çaresizlikten. Instagram bunu çözmüş ve buraya yatırım yapmıştır. Ve kazanmış görünüyor. Instagram’ın bir gün yok olma tehlikesi sizce ne kadardır? Facebook kadar var mıdır?
Twitter’a bakalım: İranlı film yönetmeni Abbas Kiarostami İran’daki katı sansür mekanizmasının yaratıcılığı harekete geçirdiğini ve o sayede filmlerinin daha nitelikli hale geldiğini söylemiştir. Bu düşünceye bakarak, 280(?) karakterde etkili ve nitelikli bir cümle kurmaya çalışmak zorunda olmanın da yaratıcılığı tetiklediği öne sürülebilir. Birçok durumda bu geçerlidir. Özlü söz gibi cümleler kurulmuştur ama esasında bunun bir sınırlama olduğu bence gözden kaçmamalıdır. Söyleyecek çok şeyi olanlar için (benim gibi bu insanlara idea expressers denir) sevimsiz bir yerdir Twitter.
Bir de ünlü ve önemli olmayan insanların Twitter’da paylaşım yapmaları ne kadar mantıklıdır? Çünkü Twitter en önce bir cümle yazmak üzerine kurgulanmıştır. Bu cümle “Uykum geldi.” “Eve vardım.” “Yumurta bir liraydı.” gibi cümleler olmayacağına göre (yoksa bunları yazanlar da mı var?) etkili ve çarpıcı bir cümle olsa gerek. Bunu yapamıyorsan ve bunun alıcısı azsa, Twitter’a yazı yazmanın anlamı nedir?
Bazı zamandır Twitter’ı kullanıyorum. Orayı anlamaya çalışıyorum ama hala anlayabilmiş değilim. Şunu gördüm ki ünlü ve önemli biri olmayanlar orada menşın vererek ve illa ki sarkastik bir tutum takınarak kendilerini ünlü ve önemli biri gibi hissetmeye çalışıyorlar. Etkileşim almaya çalışıyorlar. Twitter’da beni rahatsız eden en büyük şey budur: Sürekli laf sokmak var. “Ee, sen de Facebook’ta sürekli laf sokuyorsun.” diyenler çıkabilir. Ben bireylere değil bazı toplumsal kesimlere laf sokuyorum. İşte bir bütün olarak sağcılar, esnaf Müslümanlar, riyakarlar, feyk mağdurlar, özet futbolseverleri (başkanım meraba ) inşallahçı maşallahçı Atatürkçüler, çıplak krallar, mitler, efsaneler, yanılsama dünyasında büyük bir hevesle yaşamaya devam eden solcular falan (daha ne kaldı?)… Twitter’da bu arsızca ve acımasızca yapılıyor. Herkes herkese aleni giydiriyor.
Dokuz yaşından beri yazı yazmayı seven birisi olarak halen Facebook ihtiyaç duyduğum şeyleri bana sağlıyor. Uzun uzun yazma, bunları fotoğraf albümüne dönüştürme, ciddi ve önemli konularda insanlara ulaşabilme gibi özellikleri hiçbir yerde bulamıyorum. Düşünsenize Instagram’da “Ahlat Ağacı”yla ilgili bir analiz yazısı paylaştığını “Bi’ siktir git, burası Instagram.” derler kesin… Bir dakikadan uzun olan videoya bile tahammülleri yok. Şu anda benim için en iyisi Facebbok. Sınırsız özgürlük sağlıyor sana. Facebook üretimlerim sayesinde de tanıdığım, tanımadığım bir sürü insandan olumlu eleştiriler aldım. Ama elbette Facebook ölürse çaresine bakarım. Blogum ölünce oturup yas tutmamıştım. Ama ne Twitter’da ne de Instagram’da bir şeyler yapma arzum yok. Facebook’ta kuralları koyabiliyorum ama oralarda yapamıyorum.
İzlemeye devam ediyoruz…
Not: Yazım yanlışlarına bakamayacağım.
O “başkanım” ben değilim değil mi başkanım?
Değilsin başkanım, diğeri o :))