Kendi adıma faşizmi anlatan en iyi film, hala Ettore Scola’nın “Una giornata particolare/Özel Bir Gün” (1977) adlı filmidir ama bu da fena değil.
“Bana İspanya’yı verin, elimin titremeyeceğinden emin olabilirsiniz.”
Bu cümleyle başlıyor “La voz dormida/Uyuyan Ses” adlı film. Franco’ya ait bir cümle. “Bana 400 milletvekili verin, elimin titremeyeceğine emin olabilirsiniz” gibi tınlıyor.
Son günlerde, son yıllarda yaşananlara bakınca bir de gelecekte yaşanması muhtemel şeylere bakınca bu film üzerinde durulmayı hak ediyor.
Birkaç gün önce incelediğimiz “Habana Blues” adlı filmin yönetmeni olan Benito Zambrano adlı İspanyol yönetmenin 2011 tarihli son filmi.
1940’lı yıllarda geçiyor.
Hazır biz de faşizme girdik, giriyoruz derken hatırlatalım: İspanya’dan daha uzun süre faşizmle yönetilen önemli bir ülke yoktur. 41 yıl Salazar faşizmiyle yönetilen Portekiz’i saymazsak 34 yıl (1939-1973) Franco ülkeyi faşizmle yönetmiştir.
Faşizm nedir? O eski faşizmler kendisini aynen tekrar edebilir mi? Türkiye’de ne olur?
Bunlar bu yazının konusu değil. Biz filme odaklanalım.
1940 yılında Madrid’de geçiyor film.
Franco’nun faşist güçleri uluslar arası durumdan yararlanarak aslında güçleri olmamasına rağmen Cumhuriyetçileri yenerler. Sonrasında rezilce bir düzen inşa ederler.
Bu esnada taşradan 20 yaşlarında bir genç kadın Madrid’e gelir. Politik bilince sahip olmayan bu kişi hapiste olan “Parti” üyesi ablasının peşinden başkente gelmiştir. Bu arada belirtelim, film en başından itibaren faşizmin en rezil anlarını etkileyici bir şekilde perdeye yansıtıyor. Bunu çok rahatsız edici bir şekilde örneğin “Olimpo Garajı” veya “Açlık” gibi yapmadığını da ekleyelim.
Ablası hapiste bu koşullar altında var olma savaşı vermektedir. Üstüne üstlük hamiledir. Taşradan gelen Pepita hapisteki Hortensia’nın eli kulağı olmuştur. Pepita rolündeki İspanyol aktris Maria Leon’un bu rolde harikalar yarattığını, diğer oyunculardan fersah fersah ileride olduğunu belirtelim.
Hortensia’ya “milli ve manevi değerlere karşı gelmek”ten verilen idam cezası filmin trajedi yükünü katlar. Bu ceza bebek doğana kadar ertelenir. Bu esnada Pepita “Parti” ve Hortensia arasında, o ağır faşizm koşullarında bağ olma işlevini görmektedir.
Aşksız film olur mu?
Ana akımda çok zor. Alternatif sinemada aşksız çok film vardır ama bu onlardan biri değil. Neyse şikâyetçi değiliz.
Pepita ve kendisine “cutie/tatlı kız” lakabı takan Parti militanı arasında başlayan yakınlaşma, filmin çok kısa bir bölümüne tekabül etmesine rağmen rol çalıyor. İki oyuncu arasındaki ateş perdeye çok gerçekçi yansıyor.
Pepita’nın telaşlı ama sempatik halleri, faşizmin kan donduran atmosferi, hapishanede yaşanan rezilce uygulamalar hepsi birlikte mükemmel bir ritme ulaşan bir film çıkarıyor ortaya.
Avrupa’da Almanya’dan sonra kendime en yakın bulduğum ulusal sinema İspanyol sinemasıdır. Diğer Latin ülkeleri Fransa ve İtalya sinemalarında nedense bir olmamışlık duygusu bir soğukluk hissediyorum. İspanya sineması ise bunların aksine hep bir gerçekçilikle karışık sempati duygusu uyandırıyor bende. Bu film de tam olarak böyle bir film.
Bugün değilse bile yarın bu filmi izleyin derim.
Faşizmle ilgili diğer film önerileri:
1- “Una giornata particolare/Özel Bir Gün”
2- “The Pan’s Labyrinth/Pan’ın Labirenti”
3- “Garage Olimpo/Olimpo Garajı”
4- “Ich war neunzehn/19 Yaşım”
5- “Missing/Kayıp”
6- “Come and See/Gel ve Gör”
7- “The Act of Killing/Öldürme Eylemi”
8- “Machuca”
9- “No”
10- “Cabitaes de Abril/Nisan Devrimi”