GELMİŞ GEÇMİŞ EN İYİ FUTBOL TAKIMI HANGİSİDİR?

Aslında Türkiye’de en iyisi olduğunu düşündüğüm futbol yazarı da kendimim. Burada sinek ikilisi klişesini kullanamayız çünkü gerçekten bu konuda kendimi beğenmişin biriyim. 25 senedir futbolu yakın bir şekilde takip ediyorum ve de üslubum kıvrak.
Uzun zamandır futbol yazısı yazmaya fırsat bulamadım. Yoğun siyasi gündem buna müsaade etmedi. Yani yazabilirdim elbette ama içimden gelmedi. Bugün bu yazıyı yazmak istiyorum. Seyit Ömer’i daha fazla bekletmemem lazım.
Başlıktaki soruya odaklanalım.
Sizce hangisidir?
Bu mesele futbol otoritelerince sıklıkla ele alınmıştır.
Elbette ki çeşitli fikirler vardır. Benim de fikrim, görselden anlayacağınızı üzere 2008 yılında Pep Guardiola’nın temellerini attığı ve aynı etkinlik, başarıyla yoluna devam eden Barcelona takımının gelmiş geçmiş en iyi futbol takımı olduğu şeklinde. Dikkat buyurun, Türkiye’nin en iyisi söylüyor bunu…
Benim fikrim ve onun argümanlarına geçmeden önce diğer fikirlere bakalım.
Kimileri milli takımları seçer kimileri kulüp takımlarını. Milli takımlar söz konusu olduğunda 1970 Dünya Kupası’nı kazanan Brezilya’yı önerenleri okumuştum. Canlı izlemedik bu takımı elbette. Videolardan izledik. Pele’yi dayakla götürmüşlerdir bu Dünya Kupası’na. O da aslında turnuvaya damga vurmamıştır. Şimdi adlarını hatırlayamayacağım iki adet çok çok iyi futbolcu da vardır o takımda. Sanırım Tastao ve Carlos Alberto. Yok yok Zagallo…2006 tarihli “O Ano em Que Meus Pais Sairam de Ferias/Annemler Tatilde” adlı harika, politik Brezilya filminde bu takımın halk üzerindeki etkisini görebiliriz.
1998 Dünya Kupası’nı kazanan Fransa için de böyle düşünenler var. 2000’de de Avrupa Şampiyonası’nı kazandı bu arada. Çok üzerinde durmaya değmez diye düşünüyorum.
1954 yılında sinek ikilisiyken (çünkü on sene önce 11 milyon vatandaşını savaşta yitirmişti) Dünya Kupası’nı vasat bir şekilde kazanan Batı Almanya için de böyle düşünenler var. İyi takım değil ama başardığı olağanüstü bir şey anlamında…
Yine 2008, 2010, 2012’de büyük turnuvaları kazanan İspanya için de böyle şeyler söylenir ama bence o takım Messi’siz Barcelona idi. Barcelona Şota ise o takım da Arçil’di. Dolayısıyla onu da geçiniz.
Kulüp takımlarına gelelim: Sacchi’nin Milan’ı düşünülür. 80’lerin sonu 90’ların başındaki bu takım üç Hollandalısıyla (Rijkaard, Gullit, Van Basten) öldürmeyip süründüren takımların ilklerindendi. Avrupa Kupa 1’i (yani ŞL eski ismiyle Şampiyon Kulüpler Kupası) üst üste iki kez kazanan son takım o. Şampiyonlar Ligi meselesine geleceğiz.
Dediğim gibi öldürmeyip süründürüyordu. Çok etkiliydi. Çok görkemliydi. Van Basten kesinlikle affetmeyen bir forvetti. Erken sakatlanması büyük talihsizlik oldu. O takımdan arda kalanlarla Capello da bir şeyler yaptı falan. Bu takıma sinek ikilisi muamelesi yapamayız kesinlikle.
Cruyff ve Rijkaard’ın Barcelona takımları da fenaydılar ama bu son Barcelona varken bence onlara rol düşmez.
Kimileri de Milenyum Arsenal’ini bu unvana layık görür. Özellikle namaglûp elde edilen şampiyonluktan dolayı ama bu takımın sadece iki şampiyonluğu var ve de ŞL şampiyonluğu yok. Yoksa elbette destroyer bir takımdı. Berber deydirmesi gibi bir forvet hattı vardı. Gererdi insanı…
Aynı dönemin Real Madrid’inden de bahsederler. 2000 yılındaki Figo transferi ve sonra her sene 50, 60 milyon Avro’luk sükse transfer yapan “Los galacticos”…Real Madrid 1998, 2000 ve 2002’de ŞL kazandı ama bu takımlar arasında süreklilik yoktur. Tarzları da farklıdır. 1998’deki başarıdan sonra teknik direktörü Heynckes’i kovmuşlardır örneğin. Görkemli bir takımdır ama Galarasaray’ın bile elinden kupa alabildiği bir takımdır. Bugün herhangi bir Türk takımı Barcelona’yla karşılaşsa, o laubalilikle camdan çıkarlar, eminim.
Nasıl, kıvrak üslup dediğim kadar var mıymış?
Gelelim Barcelona’ya…
2008 yılında Guardiola Ronaldinho’yu gönderince insanlar şaşırmıştı. Öyle ya çok değil iki sene önce kendisi için “Pele’den bile daha iyi” deniyordu. Oysa takımda Pele’den de, Maradona’dan da, Michael Jordan’dan da, Usain Bolt’tan da, Michale Şumaaher’den (şimdi uzun uzun yazılışına bakamayacağım) de daha iyi bir sporcu vardı…Onun adı, Lionel Messi. Bu arada Messi’nin bir de Andres diye ismi vardır. Lionel Andres Messi önderliğindeki bu takım tarih yazdı değil tarih yaptı bana göre.
Sekiz sene oldu. Bu takımın fikirsel mimari Guardiola gitti, Messi’den sonraki en önemli oyuncusu Xavi 20, 30 milyon Avro daha kazanmak üzere Arabistan’a gitti, Iniesta LPG taktırdı ama takım hala öldürmeyip süründürmeye devam ediyor. %70’lik topa sahip olma oranıyla oynuyor.
Yurdum insanı “topa sahip oluyorlar da ne oluyo???” diyebilir. Sığınaklara kaçınız. “Eşşeğin siki oluyo” diyesim geliyor onlara.
Bu takım dünyaları kazandı. 20 kupa kazandı. 20 (yazıyla yirmi)…
Sadece iki kere İspanya’da şampiyon olamadı. Birinde zaten son maçta bedavadan Atletico Madrid’e verdiler. Diğerini de Mourinho’nun olağanüstü kişisel hırsı kazandı.
Messi beş kere en iyi oyuncu seçildi.
Sadede gelelim: Şampiyonlar Ligi…
Bugün futbolda en zor şeyin ŞL kazanmak olduğunu düşünüyorum. Dünya Kupası veya Avrupa Kupası’nda şansınız yaver gidebilir ama ŞL’de şansa yer yoktur. Dünyanın en iyi futbolcuları Avrupa’ya gelirler ve ŞL’yi kazanmak için kıçlarını yırtarlar. En zor maçlar oradadır. Türk Milli Takımı Dünya veya Avrupa kupalarında final oynayabilir ama bir Türk takımı ŞL’de yarı final oynayabilirse gider DSİP’e üye olurum. O kadar iddialıyım yani.
Bacelona her sene yarı final oynadı. Üç (3) kere de kazandı. Bence bu sene de en büyük favori ve Sacchi’nin Milan’ından sonra üst üste iki kere kazanma başarısını gösterecekler. Uzunca bir süre de bu başarı tekrarlanmayacak.
Öyle.
Bu takımın en büyük mimarı Messi. 500 gol attı bu takımla. 250 tane daha atacak. Örneğin bir daha hiç kimse 50 lig golü atamayacak. İnanılmaz bir şey.
Messi 29 yaşında. İki veya üç tane daha olağanüstü sezon geçirecek. Ve de futbol tarihinde böyle bir takım bir daha zor gelecek. Messi bırakınca veya üçüncü vitese takınca yine gelmiş geçmiş en iyi takım diyebilecek miyiz? Bence diyemeyeceğiz. Bekleyip görelim.
Çaresizsiniz. İzlemekle yetinmek zorundasınız. Lütfederlerse topu ele geçirirsiniz. Kupa kazanırsınız.
İleride insanların Youtube’dan izleyeceği bu takımı sıkıcı bulanlar da var, biliyorum. Mazlumun yanında yer almak neyse de bi’ sakinleşin, oturun, tarihe tanıklık ediyorsunuz farkında mısınız?
Barcelona’yı sıkıcı bulmak Metallica konserine gidip “müziğin sesini biraz kısabilir misiniz” demek gibi bir şey.
Yazı bitti.
Not 1: Bu yazıya Güven Uygun, Gürkan Candan ve Seyit Ömer yorum yapacak. Mehmet Kahraman da belki futbol dışı bir yorum yapabilir.
Not 2: İbrahim Toy da basit ama yaratıcı bir yorum yapabilir.
Not 3: Osman Bulut mutlaka yazıyı beğenecektir.
Not 4: Yazım yanlışlarını kontrol edemeyeceğim.
Alakasız Girdi: Piknikler beş kişiden fazla olmamalı. Mangal yapan kişi insanlıktan çıkıyor çünkü.
Alakasız Türkü Önerisi: Seyfi Yerlikaya’dan “Hozalı Gelin’i dinleyiniz.
İyi günler.  
 

Bu yazı Uncategorized kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.