Hala mı Sovyetler Birliği, hala mı sosyalizm?

Bolşevik Devrimi’nden bahsediyoruz. 1917 yılının Ekim ayında, insanlık bugüne kadarki en ileri tarihsel adımını attı. Eşitlikçi bir toplumsal örgütlenme için yola çıktı. Bu niyetle, büyük devrimciler Lenin önderliğinde işe koyuldular. Büyük bedeller ödediler. Açlıktan öldüler. Faşizm, 25 milyon insanını öldürdü. Kendileri de canlar aldı. Sonunda eşitlik konusunda önemli bir mesafe de aldılar. 1977 Sovyet Anayasası’nın 119. maddesinde, işçilerin dinlenme ve eğlenme hakkına değinerek “günde en fazla yedi saat çalışabilir” yazıyordu. Bu cümleyi bir daha okumanızı rica ediyorum. Ne demek dinlenme ve eğlenme hakkı? Boş duranı Allah sevmiyor en başta. Ne demek günde yedi saat? Bugün katil sürüsü burjuvazi, utanmadan “Pazar günlerinin de mesai günü olması tartışılmalı” diyebiliyor. Günde yedi saati kimse rüyasında bile göremiyor. 1936 Anayasası’nda “ev işlerini görerek üretime katılan” diye anılan ev kadınlarını düşünelim. İlerleyen yıllardaki kadınların kamusal alana katılım istatistiklerine de bakalım. Ve bazılarının Fettullah’ı anlamaya çalıştıkları gibi Bolşevik Devrimi’ni anlayalım.

Lenin neredeyse tek başına bu devrimi örgütlemiştir. 1917 Nisan’ında Petrograd’a (Leningrad, şu anda St. Petersburg) vardığında nüfusunun %90’ı köylü olan bir ülke için “yaşasın sosyalist devrim” dediğinde ona deli muamelesi yapanlar oldu. Sonra renkleri soldi. Bu yüzden Lenin’i okumak önemlidir. Fakat onun tüm eserleri 45 cilttir. Temel metinleri mutlaka okunmalı ama bütün 45 cildi okumak ciddi bir meydan okumadır. Sınıflar mücadelesinin en keskin olduğu tarihi kesite önderlik eden Lenin’in yazdıklarını hangi koşullar altında ve ne niyetle yazdığını bilmek gerekli.

İngiliz tarihçi Edward Carr’ın üç ciltilik “Bolşevik Devrimi” adlı eseri Lenin’i ve Ekim Devrimi’ni anlamak konusunda çok faydalı olacaktır. 1898’de sekiz kişiyle kurulan RSDİP (Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi) ile başlayıp Ekim Devrimi’yle devam ediyor. 1923 yılında  noktayı koyuyor. Lenin’in siyasetten çekilmesiyle sınırlıyor kendisini. Ondan sonraki dönemler için başka kaynaklara yönelmeli. Bu dönemde içte, dışta ne yaşanmışsa ayrıntılarıyla anlatıyor. En başa hep Bolşeviklerin eşitlik arayışını yazıyor. Girdikleri çıkmazları, vermek zorunda kaldıkları tavizleri, yanlış öngörülerini, tutmayan hesaplarını, kendi aralarındaki çelişkileri de es geçmiyor. Bolşevik güvenlik örgütü ÇEKA’nın (Bütün Rusyanın Karşı Devrimle, Vurgunculuk ve Rüşvetle Savaşma Fevkalade Komisyonu) dünya tarihinde bilinen, aynı anda ve mekanda gerçekleşen en büyük sayıdaki infaz olayını (515 kişi) da bu kitaptan öğreniyoruz. Açlıktan fabrikadaki çarkları hurdacıya satan işçileri de. Ambarındaki buğdayları yakıp kitleleri açlığa sevk eden köylü sömürücü sınıfları da. 1920 yılında 2. Dünya Savaşı’nı sezen Stalin’i de. Gaz vermiyor demek istiyorum. Zaten Sovyetler Birliği’yle ilgili gaza gelmeye gerek olmadığını düşünüyorum. Ölüm makinesi kapitalizmi ve 1991’den sonra neler olduğunu hep beraber görüyoruz. Bugün, dünyanın en verimli toprakları olan Ukrayna toprakları, ki bu topraklar Nazi işgalinden sonra uzunca bir süre kendisine gelememiştir, büyük gemilere yüklenip zengin, Amerikan uşağı Arap ülkelerine satılmaktadır.

Onu bunu bırakalım. Bu insanlar tarihteki onurlu yerlerini aldılar. Hiçbir komünizmle mücadele derneği sülüğü onların değerine halel getiremez. Bir yazıda okumuştum. Yazıyı yazan kişinin bir arkadaşı SSCB’nin aslında çökmediğini, emperyalizmi şaşırtmak ve doğru anda ortaya çıkıp onu tuş etmek için çökmüş ayağına yattığını düşünüyormuş. Buralara varmayalım ama tekrar ayağa kalkmaya ne dersiniz. Şartlar olgunlaşıyor çünkü Türkiye’de ve her yerde.

Bu yazı Bolşevik devrimi, ÇEKA, Edward Carr, Ekim Devrimi, faşizm, Lenin, Lenin Tüm Eserleri, Leningrad, RSDİP, Sovyetler Birliği, Stalin kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.