“Jersey Girl” (2004)

Film izlemediğim günlerde üzerimde garip bir durgunluk oluyor. Bir eksiklik hissediyorum. O yüzden her an izlenebilecek 90 dakikalık filmler olsun isterim elimin altında. Geçen sene Aki Kaurismaki‘yi keşfettiğim zamanlarda bu konuda çok rahattım. O zamanlar da şimdiki gibi inanılmaz yoğundum ama 10 gibi falan eve geldiğimde 60, 70 dakikalık tipik bir Aki Kaurismaki filmi izleyebiliyordum. Maalesef Kaurismaki filmleri bitti. Kevin Smith‘in de “Jersey Girl/Babasının Kızı” adlı filmi uzun süredir elimin altındaydı. Depremzedeler için bir şeyler yapmak istediğim için eve geç geldim ve beni yormayacak bir film izleme niyetindeydim. “Jersey Girl” devreye girdi ve ben buradayım dedi. Geçenlerde Bağımsız Sinema adlı bir kitap okudum.

Yazar Holm bu kitapta ilginç bir bilgi veriyordu. Bağımsız sinemanın tamamıyla bağımsız olması gerektiğini söylüyordu. Yani çekim, dağıtım ve gösterim aşamalarının yönetmen veya şirketi tarafından bizzat yapılması gerektiğini söylüyordu. Bu tanıma göre Star Wars’ların modern üçlemesi bağımsız film sayılmalıydı. Milyonlarca dolar masrafı ve bahsettiğim aşamaları Lucas tarafından karşılanmıştı. Ama bugün kimse Star Wars’a bağımsız film demiyor. Holm bağımsız film tanımının artık içeriğine göre yapıldığını söylüyordu. Yani sıradan insanların sıradan hayatlarını anlatan ve Sundance film festivaline katılan filmler için kullanan bir tanım olmuştu bağımsız sinema. Miramax, New Gate, Lions gibi şirketlerin aslında büyük studyoların taşeron şirketleri olduğu bilgisini de öğrenmiş oldum. Fark ettim ki ben de bu yanlışa düşmüşüm ve bağımsız diye adlandırdığım filmler hiç de bağımsız değilmiş. Ben de içeriğe göre bu kategorileştirmeyi yapıyormuşum. Yanlış bir tanım da olsa bu tanımı ve bu filmleri seviyorum. Gerçek bir bağımsız filme örnek olarak “Moral Bozukluğu ve 31“i verebiliriz o halde. Dağıtımcı, gösterimci yok. Her şey ilk elden. Kevin Smith’in de ilk filmi “Clerks./Tezgahtarlar” bu anlamda bağımsız. “Jersey Girl” de içerik açısından bağımsız. Yani sıradan insanların, Amerikan banliyölerindeki hayatlarını anlatıyor. Kaybedenler falan var. Bu film için kişisel bir film yorumunu yapabiliriz. Bir sene önce babasını kaybeden ve yine aynı dönemlerde bir kız evlat sahibi olan Smith, tamamen kendisinden esinlenerek bu filmi kotarmış. Tanıdık Smith mizahından eserler de yani üreme ve boşaltım organları temalı espiriler de çok az yoğunlukta hissediliyor. Kesinlikle iyi bir film değil “Jersey Girl” ama üzerinizde tuhaf bir etki bırakıyor. Klişelerin klişeleri var filmde. Aşk ve çocuk sevgisi üzerine benzer tezleri olan milyonlarca film bulabilirsiniz belki. Ama yine de “Jersey Girl” bunların yanında biraz daha samimi geliyor insana. “Jersey Girl”, altı puan verdiğim ama sevdiğim filmlerden biri oldu benim için.


Jersey Girl – Trailer   Internapse

Bu yazı Aki Kaurismaki, Babasının Kızı, Jersey Girl, Kevin Smith kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.