Kendinde sınıf ve baret başrolde


Evet, 1991 tarihli “Riff Raff/Ayak Takımı” adlı filmde kendinde sınıf ve onun bareti başrolde. Yönetmen Ken Loach.

Kendine sınıf kavramı, kendisi için sınıf kavramıyla beraber Marksizmin kavramlarıdır. Kendinde sınıf yani sınıf olduğunun farkında olmayan ve dolayısıyla mücadele etmeyen sınıftır. Hemen hemen dünyadaki bütün ülkelerin işçi sınıfları örneğin. Kendisi için sınıf bunun tam tersi. Bilinç var, mücadele var. İstisnasız dünyadaki bütün burjuvalar.

Ve baret…İşçi bareti son günlerde çok karşımıza çıkmaya başladı. Soma’da katledilen emekçilerin anılarına saygıdan kullanılmaya başlandı. Aslında bir senedir polis şiddetinden sakınmak için kafamıza takıyorduk. Çünkü nişan alarak gaz fişeği atıyorlardı. Bu “talihsiz” süreklilik bareti tekrar gündeme oturttu ve ona farklı bir anlam kattı.

Ken Loach bildiğimiz yönetmen. Sosyalist. Sinemada ezilen kesimlerin sesi olmaya çalışıyor. 1990 yılının İngiltere’si ona bu konuda fazlasıyla malzeme sunuyor. Geçtiğimiz sene geberen Margaret Thatcher’ın (dostlarının kimler olduğunu bir zahmet araştırın) neo-liberal politikaları İngiltere’de emekçi sınıfların belini epeyce bükmüştü. Loach da bu tarihsel kesitte inşaat işçilerinin arasına kamerasını döndürüyor.

Film direk işçi sınıfının aşağılandığı bir sahneyle başlıyor. Geçen sene İstanbul’da bir AVM’de üzeri boyalı bir inşaat işçisi içeri alınmamıştı. Ona benzer bir aşağılama ustabaşı tarafından işçilere yöneltiliyor. Uygun tuvalet koşulları yaratılmayan işçilere nerelere idrarlarını yapmamaları gerektiği hatırlatılıyor.

Ve bu işçilerden biri Stevie, yani esas oğlan. Sıradan biri. Aslında aralarında sıradan olmayan bir tanesi var. Larry sınıf bilinci olan bir işçidir. Diğerleriyle konuşur, onları örgütlemeye çalışır. Thatcher’a “oy vermemeleri” konusunda tavsiyelerde bulunur. Fakat sınıf bilinci çalınmış olan lümpen işçiler ona mahallenin delisi muamelesi yaparlar. “İstikrar var” derler. Her zamanki hikaye.

Bir Ken Loach filminde ezilen iki insanın aşkı çoğunlukla bulunur. Stevie de bir amatör şarkıcıyla bir şekilde tanışır ve onunla bir yakınlaşma yaşar. Film bu ikisi arasındaki hikayeyi filmin bütününe ustaca yedirir.

Bu arada lümpen işçilerin boş hayalleri de masaya yatırılır. Sınıf bilinci olmayan işçi doğal olarak mücadele etmek yerine boş “yırtma” hayalleri peşinde koşar. Bu hayaller kimisi için boxer don işine girmek, kimisi için potansiyeli olmadığı halde meşhur bir şarkıcı olmak, kimisi için de atalarının ana vatanı olan Afrika’ya gitmektir.

Kapitalizmde hayallere ne kadar yer vardır? Filmin bir yerinde geçen diyalogda “sen hiç depresyona girdin mi?” diye kendisine soru sorulan Stevie “hayır, depresyon burjuvaların işidir, benim vaktim yok” der. Kapitalizmde sadece sömürü vardır, başka bir şey yoktur işçi sınıfı adına.

İşçi sınıfı dostu olan bu film bize arabeskleşmeden sağlıklı bir resim sunmaktadır. Bareti takmamız ve dikkatli olmamız gerektiğini salık verir. Mutlaka izlenmeli…

Bu yazı Devrimci sinema, iş cinayetleri, Ken Loach, kendinde sınıf, kendisi için sınıf, Margaret Thatcher, Marksizm, Sinema, sınıf bilinci kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.