Bir mekanda balık yemeyi hiç sevmiyorum. Aslında mekanlarda takılmayı sevmiyorum çünkü şerefsiz olmayan mekan bulmak o kadar zor ki…
Balık konusunda da durum böyle. Hatta balık söz konusu olunca mekanların şerefsizlik oranları biraz daha artıyor.
Gurme Vedat Milor’a göre Türkiye’deki mutfak kültürü yetersiz ve yavandır. Kimse kendisini dev aynasında görmemeli. Yemek kültürü açısından arayışçı ve devrimci değiliz. Aynı enlemlerde olmamıza ve aynı deniz olanaklarına sahip olmamıza rağmen yemek kültürü konusunda Fransa ve İtalya’nın yanına bile yaklaşamıyoruz.
Tabi burada Vedat Milor’un kavrayamayacağı tarihsel meseleler var. “Her şeyi bilen” komünistler olarak biz bunun sebeplerini de biliriz. Acaba burjuva devrimlerini daha eski dönemlerde yapmış olmaları ve Türkiye gibi dandik bir şekilde yapmamış olmaları olabilir mi? Estetik merakı ve arayışçılık parası ve vakti olanların işidir daha çok.
Balık konusunda yaratıcı değiliz ama balık bol. İstanbul’da eli yüzü düzgün balık lokantası yok denecek kadar azmış. Olanlar zaten bizim gibi gundilere vize uyguluyorlar.
Uygulamayanlar da dediğim gibi hem çok kötü hem de inanılmaz şerefsizler.
Birincisi bu mekanlarda alkol olmuyor. Olanlar da çok pahalı.
Sonra bu mekanlar berbat salatalar yapıyorlar. Türkiye’de iyi salata iyi çay ve bilimsel düşünen sosyalist bulmak çok zordur.
Ekmekler de tırt oluyor. Açık havada beklettikleri için kurumuş oluyor ekmekler.
Beyaz un kullanıyorlar. Ben mısır unu severim.
Yağ olarak da gres yağı kullandıklarından şüpheliyim.
Kılçık çok vakit kaybettiriyor ve balığın soğumasına sebep oluyor.
Bütün bunların çözümü evde balık yapmak.
Kılçıkları ayırırsınız, mısır ununa bularsanız, ilk kez kullanılmış yağda kızartırsınız, kaliteli lavaşı hazır edersiniz, mükemmel bir salata yaparsınız …Falan…Alkolü de içerken kimse sizden annenizin nikahını talep etmez. Halk müziğini de açarsınız…Afiyet olsun.
Şerefsizliğe karşı savunmasız değiliz.
Not: Bu yazıyı yedi dakikada yazdım. İyi geceler…