Mustafa Kemal sosyalist miydi?

Cevap çok net: Hayır, değildi. Peki, herkes sosyalist olmak zorunda mıdır? Vallahi olursa tadından yenmez!

Aslında bu yazıyı yazmayı uzun süre önce planlamıştık. Çünkü solun Kemalizmle olan ilişkisi sorunluydu. Mustafa Kemal’in kişiliğiyle olan ilişkisi de sorunluydu. Bize göre Kemalizmle ilişkisi sorunlu olmayan biri bakın ne diyor: Türkiye “komünistlere yapılan bütün eziyetlere rağmen devrimci bir rol oynamaktadır, çünkü bir bütün olarak emperyalist sistem karşısında yıkıcı bir araçtır.” Bu cümleyi 1923 Nisan’ında, Buharin kuruyor. Lenin, Stalin, Troçki, Zinovyev gibi insanlar da böyle düşünüyor. Mustafa Kemal’i burjuva karakterli bir önder ama emperyalizme karşı mücadele eden bir müttefik olarak olarak tahlil ediyorlar. Bazılarına göre bu insanlar geri zekalı, bir tek onlar akıllı.

Devam edelim. Resimdeki kişi Sovyet generali Voroşilov. 10. yıl kutlamaları. Taksim’deki anıtta da heykeli var. Hatta İzmir’deki Plevne Caddesi 1925’ten 1950 küsürlere kadar Voroşilov Bulvarı olarak bilinmiş. Anıttaki diğer Sovyet generali de Frunze. O da 1921 yılında gemilerle askeri malzeme ve altın getiriyor Türkiye’ye. Bazılarına göre Yunanlılara karşı askeri planlar da yapıyor. Aslında tüm kafa karışıklığı Türkiye’nin kuruluş aşamasındaki bu etkileşimde. Mustafa Kemal’in de kafasını karıştıran bu. Kendisinin vatanseverliğinden eminiz ama yüzü batıya dönük, modern, kapitalist bir ülke kurmak istediğinden de eminiz. Fakat hemen yanı başında muhteşem şeyler oluyor ve ortak düşmana karşı hareket etmek için bu muhteşem şeye duyarsız kalamıyor.

Tarihteki bütün niteliksel değişimlerin olduğu gibi önemli tarihsel figürlerin de sınıfsal karakterleri vardır. Tarih, bireylerin tutkuları üzerinden ilerlemez. Bireylerin öznelliği bazı örneklerde çok belirleyici olabilir ama bu kişiler için bağlayıcı olan şey sınıfsal reflekslerdir. Mustafa Kemal’in sınıfsal karakteri en çok irdelenmesi gereken ama neredeyse hiç irdelenmeyen bir şeydir. Lenin bir ahmak değilse eğer onu burjuva karakterli olarak tahlil etmiştir. Aynı Lenin, Mustafa Kemal’in kurdurttuğu sahte komünist partiyi de 3. Enternasyonel’e almamıştır. Burjuva karakterli liderlerin pratiğini değerlendirirken iktidardan öncesine ve sonrasına dikkatle bakılmalı. Frunze’yle görüşen Mustafa Kemal’le, kapitalizmin ilanı anlamına gelen İzmir İktisat Kongresi’ndeki Mustafa Kemal’i aynı yaklaşımla mı değerlendireceğiz? İngiliz emperyalizmine kafa tutan Mustafa Kemal’le, 1931 yılında başbakanını Amerika’ya kredi almaya yollayan Mustafa Kemal aynı kişiler mi? T.C, emperyalist ülkelerle işbirliğine gitmek istemiş olabilir. Bunu zorunlu durumlarda Sovyetler de yapmıştır. Burada kritik olan şey onlarla mücadele etme niyeti var mıdır yok mudur? 1923’ten sonra Mustafa Kemal’in böyle bir düşüncesi yoktur.

Mustafa Kemal’in değeri feodalizmden kapitalizme geçişte ortaya çıkıyor. Tarihsel ilerlemedir bu. Bu artık bizim dilimizde bir klişe olmaya başladı. Marksizmin toplumsal ilerlemeyi tahlil ettiği tarih cetvelinde bir yerlerde bulunuyor Mustafa Kemal ve pratiği. Türkiye toplumunu daha geri bir yer olan feodalizmden alıp kapitalizme getirmiştir. Bunu yaparken, insanların somut yaşantılarında fark yaratacak üstyapısal dediğimiz değişiklikler gerçekleştirmiştir. Laiklik uygulamaları bunların en değerlileridir. Bugün AKP ilçe başkanları okul müdürlerini arayıp öğrencilere zorla Kur’an derslerini seçmelerini sağlamaları konusunda baskı yapmaktadırlar. Buradan bir değer saptaması yapılabilir.

Türkiye’de halk, anasının karnından Marksizmin tarih anlayışını bilerek doğmuyor. Bir de resmi ideolojinin  manipülasyonuyla, maalesef Mustafa Kemal insanların hayatlarına sağlıklı bir yerden girmiyor. Ya insanüstü bir yaratık olarak ve tarihin gelip dayandığı son nokta olarak giriyor ya da işi gücü nefret ettiği kişilere baskı uygulamak olan biri gibi giriyor. Bu tür insanların “peki sen Mustafa Kemal’i seviyor musun sevmiyor musun” sorularından bıktık. Köşeye sıkıştırmaya yönelik bir soru bu. Tarih, siyaset insanları sevmek sevmemek gibi bir yaklaşımla ele alınamaz. Kendileri sadece bunu yapıyorlar çünkü. Doğruluğu kesin olmayan bir sürü saçma anektodla siyaset, toplum tahlili yapmaya çalışıyorlar. Mustafa Kemal’i sevmek adına bilim dışı, mantık dışı işler yapanlar aynı şekilde Mustafa Kemal’i sevmemek adına tarih dışı kalanlar var. Bizim yapmaya çalıştığımız Mustafa Kemal’i doğru tahlil etmek. Tarih biliminde bir yerlere oturtmak. Değeri ancak orada anlaşılabilir. Değerinin limitleri de orada anlaşılabilir.

Burada Kürt siyasetine bir parantez açmak gerekiyor. Cumhuriyet rejimi Kürtlere asimilasyon ve katliamlar olarak dönmüştür. Fakat bu, Mustafa Kemal’in Kürtlere gıcık olmasından dolayı mıdır? Hayır. Bu bir yapısal sorundur. Hemen hemen her kapitalist ülkede görülen ulusal sorun yani ortak pazar oluşturmak için ulus devlet kurmak ve baskın ulusun dili ve kültürünü diğerlerine dayatmak sorunundan elbette Kürtler çekmişlerdir. Ve hemen hemen her kapitalist ülkede olageldiği gibi isyan etmişlerdir. 20. yüzyılın başlarında kapitalizmin ancak ulus devletlerde var olabileceği düşünülüyordu. Bugün neo-liberalizmin geldiği noktada, egemen sınıflar 100 sene öncesinin aksine ulus devletlerde ısrar etmenin illa da şart olmadığını düşünmektedirler. Mustafa Kemal, Kürtlerin hayatına da bu şekilde girmektedir. Her sabah okulda hiçbir şekilde empati kuramadığı bir milliyetçi andı söylemek zorunda bırakılmakta, ve ana dilini konuşamadığı için travma yaşamaktadırlar. Bu duygusal çöküntüyü anlamak gerekir ama baş düşman olan egemen sınıfların neler planladığına odaklanmak lazım asıl. Mustafa Kemal’in tarih biliminde bulunduğu yer Kürtler için de geçerlidir. Feodal yapıyı batıdaki kadar kır(a)mamış olsa da hiçbir şey vermediğini, oradaki toplumsal ilerlemeye hiç etki etmediğini söyleyemeyiz.

Sonuç niyetine: Kemalizmin öngördüğü toplumsal düzen, toplumsal işleyiş, toplumsal örgütlenme eklektik bir model olmasına rağmen kapitalizmin sınırları dışında değildir. Bu limitler akıllarda tutulmalı ama tarih biliminde bulunduğu yer üzerine de kafa yorulmalı diye düşünüyoruz. Marksistseniz , olmak zorunda değilsiniz demeyeceğiz olsanız çok iyi olur, bilim olarak tarih bilimini kabul etmeniz gerekir. Tarihe baktığımızda Kemalizmin bugünkü AKP rejiminden daha ileride olduğunu görürsünüz. Ama en iyisi olmadığını da görürsünüz. En iyisi sosyalizm. O gömlek de Kemalizme bol gelir. Anahtar kelime eşitlik…

Not: Neden Atatürk demiyoruz? Dikkatleri çekiyor bu tutumumuz. Doğru böyle bir tercihimiz var. İlk olarak Atatürk bir efsaneleştirme, kültleştirme gibi tınlıyor. Mustafa Kemal daha dünyalı gibi tınlıyor. İkincisi herhangi bir ırk vurgusu yapmaktan kaçınıyoruz. Kendisi bunu yapmış olmasına rağmen, Türkiye’deki herkesin Türk olmadığını düşünüyoruz. Bize göre hayat memat meselesi değil ama herkes Türk değil işte arkadaşım.

Not 2: Aslında bu yazı Mustafa Kemal’e odaklanıyor gibi görünse de Türkiye’deki burjuva devrimini gerçekleştiren kadrolar, bir bütünlük ve süreklilik içerisinde düşünülüyor. Mustafa Kemal, bu kadroların en çok somut adım atanıdır, lideridir. Ve de Türkiye’de bir mittir. Türkiye’deki burjuva devriminin -yani feodaliteyi tasfiye edip yerine kapitalizmi koymanın- kökleri 1908’e kadar gider. Bolşevik önderler de 1908’i bir devrim olarak tahlil ederler. Liberaller gibi kendimizi akıllı, o büyük devrimcileri geri zekalı sayarsak 1908’e askeri darbe deriz. Türkiye’deki burjuva devriminin çelişkileri ve hamlıkları başka bir yazının konusudur.    

Bu yazı Buharin, Burjuva Devrimleri, burjuvazi, Frunze, Kapitalizm, Kemalizm, Kürt hareketi, Lenin, Mustafa Kemal, Sosyalizm, Stalin, Troçki, Voroşilov, Zinovyev kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.