Nasıl Sinemasever (Movie-Buff) Oldum?

23517540_1134680833334150_8584012915736743568_n.jpg

Bugün 14 Kasım Dünya Sinema Günü’ymüş. Özel günlerden sadece 1 Mayıs benim ilgimi çekmektedir. Ne benim ne başkasının doğum günü veya başka herhangi bir gün ilgimi çekmemektedir (sempatik öküz stayla.) Böyle biri olmayı isterdim. ..

14 Kasım da bir şeyler kıpraştırmadı ama bu konu üzerine yazı yazmam için beni dürttü. Zaten uzun süredir planlıyordum.

Movie-buff’lıktan önce Yeşilçam-buff’lık kariyerim vardır. En erken hatırladığım etkinlik ü. yaşımdayken katıldığım teyzemin oğlunun sünnet düğünüdür. O tarihten sonra izleyebildiğim bütün Türk filmlerini izledim.

TRT’de Cumartesi günleri Türk filmi kuşağı vardı. Onları heyecanla beklerdim. Sonra 1991’de Star1 adlı televizyonun herkesçe izlenilebilir olması, bir sene sonra Show TV’nin açılması Türk filmlerine erişim konusunda elimizi bayağı bir rahatlatmıştı. Bu esnada Amerikan sinemasının örneklerini de izlemiyor değildim.

Ama olay Türk filmlerinde bitiyordu. Agah Özgüç’ün “Türk Filmleri Sözlüğü” adlı bir kitabı vardır. 2010 yılına kadar olan filmleri kapsıyordu galiba. Üşenmeden üç cildi de tek tek gözden geçirmiştim ve 400 civarında Türk filmi izlediğimi anlamıştım. 400 farklı film, bu arada. Bu 400 farklı filmi 1500 kere izlemişimdir bu arada. Sırf “Banker Bilo”yu her seferinde izlemişimdir. Geçenlerde yine izledim. ..

Sonra 2004 yılına geliyoruz. O sene bir şey oldu. KPDS sınavına girmek istedim. Yani dil sınavına. Vocabulary çalışmam gerekiyordu. Filmleri İngilizce alt yazıyla izlemeye başladım. Klavye kısayolları sayesinde bilmediğim kelimeye beş saniyede bakabiliyordum. Aynı dönemlerde şu anda olmayan “Sinema” isimli dergiyi de okumaya başladım. Bu dergiyi 2011 yılına kadar okudum.

Sonra “manyak süreç” başladı. Yaklaşık sekiz sene boyunca sadece ama sadece film izledim. Devlette öğretmenliğin sosyalizm koşullarında olduğunu iddia edince öğretmen arkadaşlarım itiraz ediyorlar ama bu olay sayesinde o kadar boş vaktim vardı ki (boş vakit insan hayatındaki en önemli şeylerden biridir) bu manyak süreci işletebildim. Genelde de “sevgilisiz”dim. Sevgilili biri de böyle bir tempoya giremez. Hele hele evli-kadın biri mümkün değil böyle bir tempoya giremez. Evli-erkek de zor girer.

2012’de bu süreci bitirip daha çok okumalara yöneldim. Bence çok da iyi yaptım.

Bu süreçte 1400 tane film izledim. Hepsi Excel dosyamda kayıtlıdır.

1400 arşivde, 400 Agah Özgüç’ün kitabında, 200 tane de sinemada videoda şurda burda izlediğim yabancı filmler desek, toplamda 2000 film izlemişimdir. Benden daha çok film izlemiş birisiyle bir kere tanıştım.

İyi mi oldu? Açıkçası pişmanım. “Yaşadığım hiçbir şeyden pişman olmam” düşüncesine nasıl kafa göz girdiğimi takipçilerim hatırlar. İnsan bazen mal mal işler yapar ve oturup eşşek gibi ağlaması lazımdır. Kaçırdıklarına yanmalıdır. ..

Örneğin bir yönetmen keşfediyordum, sonra oturup onun bütün filmlerini izliyordum. Buna gerek yoktu. Imdb’de yedi altı puan almış filmlerini izlememeliydim.

O kadar çok film izlemek yerine tarih, mimari ve gezme merakımı daha erken başlatabilirdim. Tabi bunu bilinçli bir şekilde yapamazsınız, keşke böyle olsaydı diyordum.

Şöyle bir anım var: 2008 yılında İngiltere’ye gittim. Ve British Museum’u ziyaret etmedim!!! Ne yaptım? Gidip stadyum turları yaptım ve korku filmi festivaline gittim. Aklımı seveyim. ..

Movie-buff’lık bir virüs gibidir. Bir kere bulaştı mı atılmaz ve her yere sirayet eder. Hiç olmasaydı demiyorum kesinlikle, keşke insani ölçülerde olsaydı.

2008 yılında yazılar da yazmaya başladım. marlonbarando.blogspot.comadresinde sinema yazıları yazmaya başladım. 23 takipçim vardı. O gün bugündür toplam 700 tane falan sinema yazısı yazmışımdır.

Ölene kadar toplam 3000 film izleyeceğimi tahmin ediyorum. Artık yeni filmlerden, sadece favori yönetmenlerimin filmlerini ve ses getiren filmleri izliyorum. Popüler sinemanın ABV! Eski filmlerden ise merak ettiğim bir 400, 500 tane vardır en fazla.

Şu andaki durumum budur.

Sinema en “etkili” sanat dalıdır. Bunu politikacılar da görmüşler ve sinemayı en fazla yatırım yaptıkları sanat dalı yapmışlardır. En fazla ideolojik anlam yüklenen sanat dalı da sinemadır. Popüler sinema tüketmem ama ona karşı da değilim çünkü o gelişkin olduğu oranda sanat sineması da kendisine alan bulur.

Top 10’larım da vardır. Uzun yıllar en sevdiğim filmler olarak dört film arasında kalmışımdır. Rear Window, Taxi Driver, Pulp Fiction ve The Big Lebowski. ..

2008 Top 10’um şu şekildeymiş:

1-Rear Window (Arka Pencere), Alfred Hitchcock, 1954.
2-Taxi Driver (Taksi Şoförü), Martin Scorsese, 1976.
3-Psycho (Sapık), Alfred Hitchcock, 1960.
4-Il Buono, il Brutto, il Cattivo (İyi, Kötü, Çirkin), Sergio Leone, 1966.
5-Se7en (Yedi), David Fincher, 1995.
6-Kill Bill Vol:1, Quentin Tarantino, 2003.
7-The Big Lebowski (Büyük Lebowski), Joel Coen, 1998.
8-The Texas Chainsaw Massacre (Teksas Katliamı), Tobe Hooper, 1974.
9-Rope (Ölüm Kararı), Alfred Hitchcock, 1948.
10-Dressed to Kill (Öldürmeye Hazır), Brian de Palma, 1980.

Geçen sene yazdığım Top 39 film listemi de yorum bölümünde paylaşacağım. O listeye daha sonra Yeşim Ustaoğlu’nun “Tereddüt”ü de girdi.

Böyle. ..

Bye!

Bu yazı Sinema, Uncategorized kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.