“Salo o le 120 giornate di Sodoma” (1975)

Sinema tarihinin en kötü şöhretli filmiyle ilgili yazıları okumuştum. En çok merak edilen filmler listemin en üst sırasındaydı Salo o le 120 giornate di Sodoma (Salo: Sodom’un 120 Günü, Pier Paolo Pasolini, 1975). Yönetmenin marjinal hayatı ve sansasyonel ölüm şekli filmi daha da gizemli yapıyordu. DVDsi bulunmayan filmi bir sahte sidicide buldum ve satıcı normalde filmler için bir lira isterken, Salo için beş lira talep ediyordu. Nedenini sorduğumda “Salo manyaq film aabi, bulması zor oluyo, biz de yolumuzu bulalım (aksırır)” şeklinde bir cevap vermişti. Bu da filmi daha daha gizemli yapmıştı benim için. İzlediğimde ise “so what”, “bu ne lan”, “eeee”, “haaay..” felan(!) oldum. Bir takım aşağı tabakadan gençleri kaçırıp, kendi sado-mazoşist eğilimleri için kullanan zengin ama faşist bir grubun ve bu gençlerin hikayesini anlatıyordu film. Elbette ki böyle bir film çekmek bugün bile çok zor bir şey; ancak bunu hakkıyla yerine getiremeyeceksen böyle bir işe kalkışmayacaksın. İlkokul müsameresi havasında geçiyor film. Zaten şu “tamamen amatör oyunculardan oluşan” filmlere hep mesafeli yaklaşmışımdır, bu sefer de yanılmadım. Hiçbir çarpıcı sahne yok. Güya filmi izledikten sonra, insanlığımızdan utanıp viJdan muhasebesine girişecektik. Böyle bir şey olmuyor. Pink Flamingos‘u (Pembe Flamingolar, John Waters, 1972) izlemiş olanlara bu film çerez gelecektir.

Bu yazı 70ler, Film, John Waters, Pier Paolo Pasolini, Pink Flamingos, Salo o le 120 giornate di Sodoma, Salo: Sodom'un 120 Günü kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.