Sobadan kestaneleri almak


Lenin olağanüstü bir insandı. Kendisine büyük bir kişisel hayranlığım var. Hatta bu hayranlığı biraz abarttığımı da kabul edebilirim. Bu eleştirilmesi gereken bir tavırdır.

Lenin’in Türkçeye çevrilmiş, bir iki tanesi hariç, bütün kitaplarını okudum. Bugün bunlardan bana en ilgi çekici geleni ile ilgili bir yazı yazmak istiyorum.

Bu kitap Lenin’in son kitabı olan ‘Sol’ Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı adlı kitaptır.

Herhalde Lenin’e yapılacak en büyük kötülük onun Ne Yapmalı? adlı kitabını okuyup diğer kitaplarını okumadan, siyasal mücadelesini anlamadan “ben Leninist oldum” diye piyasaya çıkmak olacaktır. Bir de o kitabı bile okumadan “ben Leninistim, ben Bolşeviğim” diyenler vardır ki onlar Kızılmeydan’daki karları bile eritebilirler. Hepsine çok büyük saygı duyduğum, 70li yılların başında katledilmiş Türkiyeli yiğit devrimcilerin Türkiye tahlillerine allahın emri muamelesi yapanlardır bunu yapanlar.

Kimisi buna allahın emri muamelesi yapar kimisi de Ne Yapmalı?’ya. 1902 Çarlık Rusya’sının koşullarını mekan ve zaman üstü kabul edip dünyanın her köşesine her zamanda o şartları uygularlar. Bunun Leninizm ile uzaktan yakından alakası yoktur. Bunun adı cahillik ve muhafazakarlıktır.

Ne Yapmalı?’ya eğer bir örgütçünün el kitabı, nasıl gazete çıkarılırın evrensel bir yanıtı muamelesi yaparsak yanlışın büyüğünü yapıyoruz demektir. Ne Yapmalı?’ya zaman ve mekan üstü bir örgüt tüzüğü muamelesi yapmak da büzük ister. Bu büzük bizde yok.

O halde biraz mesai harcamak lazım ve Lenin’in bütün eserlerini kronolojik bir sırayla ve tarihsel arka plan bilgisiyle beraber okumalıyız.

Metin Çulhaoğlu’nun Marksist Klasikleri Okuma Kılavuzu adlı kitaptaki makalesinde Ne Yapmalı?’nın senkronik ve diyakronik bütünlüğü olduğu yazılıdır. Senkronik yani o anın somut koşullarını tahlil edip o ihtiyaca yönelik bir siyaset tarzı belirlemek, diyakronik yani bütün bunları yaklaşan zamana ve onun koşullarına bir müdahale aracı olarak kurgulamak. Siyaset yapmak başka nedir ki? Aslında sadece devrimci siyaset değil burjuva siyaseti de bunu yapmaktadır. Devrimci siyasete nazaran sahip olduğu bazı fiziksel avantajlarla ikincisine daha fazla kafa yorabilmektedir burjuva siyaseti.

Lenin’in daha çok diyakronik bütünlüğü ona başarı olanağı vermiştir ve siyasal iktidarı fethedebilmiştir. Başlıkta bahsettiğimiz sobadan kestaneleri almaya o zaman -daha çok- mecbur kalmıştır. Daha çok’u bir daha vurgulamak istiyorum.

Ona göre Bolşevikler 1903-1917 yılları arasında dünya tarihinde hiçbir siyasi aktörün ilgilenmek zorunda kalmadığı kadar yoğun bir gündemle meşgul olmuşlardır. Fakat benim kişisel görüşüm, Lenin devrimi yaptığı 1917 yılından aktif siyasetle ilgilenmeyi bıraktığı 1922 yılana kadar daha fazla terlemiştir. Yani bu beş yıllık dönem 1903-17 arasını katlamıştır.

Devrimden bir gün sonra yıllarca ideolojik mücadele verdiği Sol SD’lerle ittifak yapmıştır. Ölesiye nefret ettiği emperyalist Almanya devletiyle masaya oturmuş, bir “müzakere süreci” başlatmıştır. Bu süreci şımarıkça ve akılsızca reddeden Troçki ile mücadeleye başlamış ve ‘Sol’ Komünizm deyimini ilk kez aslında Troçki için geliştirmiştir.

Düşünün 7 Kasım’da sosyalist devrim yapıyorsunuz ama aynı ay içinde burjuva hükumetin yaptığı seçimlere parti olarak katılıyorsunuz. %25 de oy alıyorsunuz. Yani kıyamete kadar hiçbir devrim süreci tarafları netleşmiş, önceden yazılmış bir senaryoyu adım adım hayata geçirir gibi olmayacaktır. Bolşevik Devrimi kesinlikle ama kesinlikle böyle olmamıştır.

1920 yılında Komitern’in toplantısına katılacak delegelere dağıtılmak üzere yazılan bir broşür olan bu kitap, başarılı olmuş ve iktidara gelmiş bir aktörün ne tür zorluklara maruz kaldığını öyle güzel ortaya koyar ki…

Ne tavizler verdiğini…

Ne uzlaşmalar yaptığını…

Bolşevik Devrimi için elzem olduğu düşünülen Avrupa devrimi için saçma sapan bahaneler öne süren Avrupalı “sol” komünistlere bir uyarı mahiyetindedir.

“…Sonuç açıktır: ‘İlke olarak’ her türlü uzlaşmayı reddetmek ne türden olursa olsun, genel olarak, uzlaşmayı gayrımeşru saymak, ciddiye bile alınmayacak bir çocukluktur.” (sayfa 27)

Lenin (ve Stalin) bir dolu kapitalist, emperyalist, gerici, burjuva odakla uzlaşmak zorunda kalmıştır. Kim “ben kıyamete kadar hiçbir burjuva unsurla uzlaşmayacağım” diyorsa ne diyelim…Minareden at beni, in aşağı tut beni!

Yani olsa dükkan sizin. Gerçekler her zaman somuttur.

Bunları hesaba katmadan çocukça “sol” sloganlar atmak nedir bilemiyorum ama Leninizm değildir kesinlikle. Kesinlikle değildir. Leninizm, devrim perspektifini her zaman her ülke her şarta uygulama esnekliğini gösterebilmektir.

Bana göre Lenin dünyanın en başarılı reel politikacısıdır.

Hem kapitalizm nefretini dünyada en çok hisseden insanlardan biri hem de duygularını sanki kanal tedavisiyle aldırmış.

Bugün ben o duygusallığa yenildiğimi düşündüm. İki gün sonra eğitim sendikalarının bir iş bırakma eylemi var. Buna şu anda en ilerici sendika diyebileceğimiz Eğitim-Sen’le beraber Türk Eğitim Sen, Eğitim-İş de katılıyor. Bir de Fettullahçı kılkuyrukların sendikası Aktif-Sen de katılıyor. Lenin ‘Sol’ Komünizm’de en gerici sendikalarda, en pespaye burjuva kurumlarında bile olmak gerektiğini söylüyor ama içimden onlara “siktirin gidin” demek geliyor. Bu başka bir tartışma konusu. Günümüz Türkiye’sinde Aktif-Sen’e cepheden karşı duruş geliştirmek duygusal bir hezeyan olmasa gerek. O kadar da değil…

Lenin diyor ki (devrime engel teşkil eden o ‘şeyi’) dağıtamıyorsan, (onu alt etmek için) taktik geliştireceksin.

Ne Yapmalı?’da devrimci teori olmadan devrimci hareket olmaz diyen Lenin bu ideolojik savaşı kazanmış ve siyasette asıl belirleyen olan “gücü” elde etmiştir.

Siyaset güç meselesidir.

Bunu “sol” komünist çocukça sloganlarla değil devrimci taktikler geliştirerek elde edebiliriz. Yani o sobadan o kestaneleri al-mak zo-run-da-yız.

Elimizi hazırlıyoruz…

Bu yazı Bolşevik devrimi, bolşevik parti, Eğitim Bir Sen, Eğitim Sen, Lenin, Leninizm, Metin Çulhaoğlu, ne yapmalı, sol komünizm bir çocukluk hastalığı, Stalin kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.