Sosyalizmin Serdar Ortaç’ı Dühring, dönek Kautsy ve kenar notlar

Dünya Kupası yılındayız. Bu turnuva söz konusu olduğunda eski İngiliz futbolcu Gary Lineker’in “Futbol, iki takımın doksan dakika topun peşinde koştuğu ama sonunda Almanların kazandığı bir oyundur” vecizesi hep hatırlanır. Öyle midir? Hep Almanlar mı kazanır? Dünya Kupası’nda Almanlar sanıldığının aksine Brezilya’dan daha başarılılar. Brezilya sadece şampiyonluk sayısında önde ama diğer bütün önemli istatistiklerde Almanya öndedir. Yani bir bakıma doğru.

Peki siyasette durum nasıl?

Siyasette en “başarılı” olan hangisi? Lineker’in sözüne benzer bir durum Almanya’daki işçi sınıfı siyaseti için de geçerli. Sınıflar mücadelesi Almanya’da hep burjuvazinin kazanmasıyla sonuçlandı. Şimdilik zaten her yerde durum bu ama orada çok çok önemli şeyler oldu. Veya olabilecek olmasına rağmen “olmadı”. Özel ilgiyi hak ediyor.

Bu yazının çıkış noktası, belli bir coğrafyanın veya bir bireyin tarihin akışı üzerinde çok çok etkili olabileceğidir. Bu Marksist bakış açısına ters olarak düşünülebilir. Çünkü ne diyoruz? Tarih bireylerin tutkuları üzerinden ilerlemez, tarih denilen şey sınıflar mücadelesinin tarihidir. Lenin, arkasında bir sınıf olmasaydı o muhteşem şeyleri gerçekleştiremezdi ama bunu da Lenin yapabildi.

Tartışma başlığımız şu: Bazı özel tarihsel kesitlerde bazı lokal bölgeler o kadar çok öne çıkar ki, bazı bireyler geniş etki alanlarını öyle bir kullanırlar ki inanılmaz şeyler olur veya Almanya örneğindeki gibi inanılmaz şeyler olabilecekken “olmaz”.

Almanya böyle bir ülkedir. Birazdan inceleyeceğimiz üzere Eugen Dühring ve Karl Kautsky böyle bireylerdir. Lenin öznelliğin doruk noktasıdır. Stalin iradenin doruk noktasıdır vb. Başlayalım.

Almanya bana göre dünyaya üç kez “ihanet” etmiştir. İlk eylemin adı zaten “Büyük İhanet”. 1914’te çok güçlü olan ve biraz kendine güvenle devrime yürüyebilecek olan sosyalistler burjuva hükumetin savaş bütçesini onayladılar ve emperyalist kırım başladı. 1918’de hazır devrime yürümüşken yine reformizme yenildiler ve dünya devrimi ıskalandı. Son ihanetlerini de 1989’da yaptılar. Yeterince kavga edemeyerek Berlin Duvarı’nı yıktırdılar ve sosyalizmin çözülmesine giden yolda çok önemli bir viraj onların sayesinde dönüldü. Elbette bütün bu belalar sadece Almanya’nın basiretsizliği yüzünden olmadı ama onlar ve önderleri bu cesareti gösterebilseydi muhteşem şeyler “olurdu”.

Bu kara tabloyu anlamak adına yardımcı olabilecek üç kitabı inceleyeceğiz şimdi:

EKŞİ ELMA EUGEN DÜHRİNG

Engels’in tuğla kadar olan kitabı “Anti-dühring” yazıldı da kötü mü oldu?

Diyalektik materyalizm bence insanlığın en önemli kazanımıdır.

Hayatı, toplumu, doğayı her şeyi anlamak için elzemdir. Kadın-erkek ilişkileri, psikoloji, sosyoloji, felsefe falan filan her şey diyalektik materyalizme göre ele alınmıyorsa mutlaka bir şeyler eksik kalır. Kimse kusura bakmasın da diyalektik materyalizme göre bir şeyi ele almıyorsanız koşu bandında koşuyorsunuz demektir. Burjuvazinin elinde oyuncaksınız demektir. Engels de bu kitapta diyalektik materyalizmi ustaca, bütünlüklü bir şekilde, derli toplu bir şekilde ele aldı. Her paragrafıyla zihninizdeki puzzle’ın önemli bir parçasını yerine koyuyor Engels.

Kimdir Eugen Dühring? 1870’li yıllarda Alman Sosyal Demokrat Parti’sinde travmaya neden olmuş bir “düşünür”dür. Başlıkta dediğim gibi sosyalizmin Serdar Ortaç’ıdır. Marx’a amansızca saldırmıştır. İncir çekirdeğini bile doldurmayacak argümanlar geliştirmiş ve inanılır gibi değil ama Parti içerisinde epeyce yardakçı kazanmıştır. Parti yöneticisi Bracke, Engels’ten Serdar Ortaç’a haddini bildirmesini rica eder. O da kendi deyimiyle bu “büyük ekşi elmayı” yemeye mecbur kalır. İki senesini harcar Engels. Bu muhteşem kitap ortaya çıkmıştır ama Engels’in iki senesi de gitmiştir. Dühring’in ektiği kötü tohumların ilerideki belalara giden yolu döşemediği iddia edilemez. Yani işte böyle. Bir soytarı çıkıyor ve koskoca bir partiyi allak bullak edebiliyor. Mücadeleyi geri çekebiliyor.

Bu arada Dühring’le aynı düşündüğümüz tek bir konu var. İkimiz de kedilerden nefret ediyoruz. O bunu bir “felsefe” haline getirebiliyorken ben sadece nefret etmekle yetiniyorum.      

KENAR NOTLAR

Alman Sosyal Demokrat Parti 1869 yılında kurulduğunda Marx ve Engels onu kendi partileri olarak kabul ettiler. Engels’e göre bu tarihteki en devrimci partiydi. Dünyada işçi sınıfı örgütlenmesinde kısa sürede liderliği eline aldı, inanılmaz sayılara ulaştı ve 2. Enternasyonal’in doğal sürükleyicisi durumuna geldi. Önderlerinin burjuvazi tarafından satın alınması korkunç sonunu hazırladı. Marx ve Engels Almanya’dan sürüldükleri için Parti’yle hakkıyla ilgilenemediler. Son belirleyici olamadılar.

Parti Lasalle gibi yine bir soytarının etkisi altına girdi. Gotha ve Erfurt şehirlerindeki kongrelerde parti programı revize edildi. Daha doğrusu devrimci bir çizgiden alınıp reformist bir çizgiye çekildi. Marx ve Engels’in sırasıyla parti programlarına yaptığı eleştiriler ve bir takım diğer metinler “Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi” adlı kitabı oluşturmaktadır. Bu kitap da Marksizmin en önemli metinlerinden birisidir. Özellikle komünist toplumun anlatıldığı bölümler, sosyalist toplum denilen geçiş döneminin özellikleri, iktidarı ele alma şekillerinin anlatıldığı bölümler okunmalıdır. “Sevgi pıtırcıkları” mutlaka bu kitabı okumalıdır. Marx’ın yazısı “Alman İşçi Partisinin Programına Kenar Notlar” gibi alaycı bir başlığa sahiptir.

Marx ve Engels’in uyarıları dikkate alınsaydı, Almanya’da neler olurdu ve biz bugün nasıl bir dünyada yaşıyor olurduk? Böyle sorup “tarih dışı” kalmak mümkündür ama bu bahsettiği kurgu olabilirdi ve olsaydı çok farklı şeyler de olacaktı.

DÖNEK KAUTSKY

Lenin’in 1918 tarihli kitabının başlığı “Proleter Devrim ve Dönek Kautsky”. Kimdir Karl Kautsky? O da sosyalizmin Ajdar’ı. Bir artist. Marx’ın kitaplarını neredeyse ezbere bilen birisi. Dönek olmadan önce Marx’ı ve Engels’i ziyaret etmiş, onların dostluğunu kazanmış biridir. Engels’in ölümünden sonra sosyalizm mücadelesinin teorik önderliğini eline geçirmiştir ve yazının başında bahsettiğim üç ihanetin ikisinde önemli roller üstlenmiştir. Bu kesitlerde karşı-devrimci bir duruş sergilemiştir. Nihayet Lenin de kendisinin ipini çekmiştir.

Herhangi bir Lenin kitabının sayfasını açıp hazırlıksızca okursak hiçbir şey anlamayız. Lenin’in o kitabı hangi tarihsel kesitte yazdığını, mücadelenin hangi ihtiyacını gidermeye yönelik yazdığını bilmemiz gerekir. Aksi takdirde Türkiye’deki devrimci demokratlar gibi “İki Taktik” adlı kitabına kutsal kitap muamelesi yaparız.

Lenin bu kitabı 1918’de yazmıştır. 1917’de devrime giden Lenin’in en baştan beri kafasında bir dünya devrimi planı olduğunu görürüz. Rusya’da veya herhangi bir yerde yapılacak bir sosyalist devrimin domino etkisi yaratacağını düşünmektedir Lenin ve bunu başarmaya çalışmaktadır. Tüm Bolşevik Parti böyle düşünmektedir. Parti’nin yıllarca Merkez Komite üyeliği yapan Stalin’in durup dururken bundan vazgeçerek “tek ülkede sosyalizme” gitmeyi “tercih ettiğini” iddia edenler bunu bilirler mi?

Lenin 1917’de üzerine düşeni fazlasıyla yapmış biri olarak doğaldır ki Avrupa’dan bir adım beklemektedir. Buna en yakın aday da Almanya’dır elbette. Hatta 1918’te bazı bölgelerinde lokal işçi sınıfı iktidarları bile kurulur. Fakat Kautsky “reyiz” rotayı revizyonizme çevirir. Marx’ı bir liberale dönüştürür. Alman işçi sınıfını da “sevgi pıtırcığı” yapar. Kendileri demokrattır, Bolşevikler ise diktatör. Bu anlamda, bugünlerde “diktatör” kelimesini çok kullanıyoruz. Acaba biraz düşünsek mi?

Sovyetlere amansızca saldıran Kautsky, Avrupa devrimini de geri çekerek tarihsel olarak çok önemli bir belaya imza atmış olur. Lenin, tüm Avrupa işçi sınıfı için el freni işlevi gören Kautsky’i teorik olarak yenmiştir ama maalesef dünya devrimi yalan olmuştur. Yine baş rolde Almanya ve bir karikatür figür vardır. Gel de içerlenme…

İşimize gücümüze bakalım. Bazı tarihsel kesitlerde, bir coğrafyada olabilecekler çok çok önemli olabilir. Tezimiz buydu. Şimdi Türkiye’de sol siyasetin ayağa kalkması dünyada çok önemli etkiler yaratabilir. Fakat evinizde, götünüzün üstünde oturup sonra, ne bileyim, iki üç sene sonra hala ayağa kalkmadıysa “ne oldu, hani ayağa kalkacaktı” derseniz, ağzınıza kürekle vururum. Tatava yapmayın örgütlenin, örgütlü iseniz hakkını verin…
 

Bu yazı Anti-dühring, Büyük İhanet, Dönek Kautsky, Friedrich Engels, Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi, Karl Marx, Lenin, Proleter Devrim ve Dönek Kautsky, Stalin kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.