“Tehlikeli Oyunlar” Roman Eleştirisi

“’Seninle birlikte olmaktan yorulan insanlara hak veriyorum’ dedi albay. ‘Hepsi beni başından attı albayım.’”

Yaklaşık iki sene önce “Tutunamayanlar Roman Eleştirisi: Hayat Güzel Midir?” başlıklı bir yazı yazmıştım. Aslında o yazıdaki bütün “tutunamayanlar” kelimelerini “tehlikeli oyunlar” kelimeleriyle değiştirip yazıyı tekrar yayınlasam da olurdu. Ben yine de bunu yapmayayım ve Oğuz Atay’ın “Tehlikeli Oyunlar” romanı için yeni bir yazı yazayım…

Gerçekten de iki roman arasında bir ruh ikizliğinden söz etmek abes değil. Nuri Bilge’nin olmamış “Kasaba” filmini tekrar “Mayıs Sıkıntısı” olarak çekmesi gibi veya Zeki Demirkubuz’un içine sinmeyen “Masumiyet”i “Kader” olarak yeniden çekmesi gibi Oğuz Atay da sanki “Tutunamayanlar”ı tekrar “Tehlike Oyunlar” adıyla yazmış. Elbette burada sinemadan verdiğim örneklerdeki gibi bir olmamışlık duygusu hakim değildir. “Tutunamayanlar” Türk edebiyatının %40’ı gibi bir şeydir! Ama tutunamayanın durumu o kadar baskındır ki Oğuz Atay’ın dünyasında, tahminimce bir roman daha yazmak için kendisine engel olamamıştır.

TUTUNAMAYAN KİMDİR?

Madem iki romanının da kahramanı birer tutunamayan, o zaman tutunamayanın kim olduğuna bakalım. Üniversiteyi bitirmiş, KPSS’ye girmiş, memur olmuş, askerliğini yapmış, evlenmiş, üremiş, ev kredisi çekmiş (hepsini yaptım), sosyal, mutlu, disiplinli, normal gözüken (?) biri değildir tutunamayan… Toplumsal ve “insansal” ön kabullerle arası iyi olmayandır. Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam” adlı romanındaki bir kelimeden gelir. Bir köylü için “…o da öküzüne tutunuyor…” gibi bir cümledeki kelimeden gelmiştir. Yani herkesin tutunduğu bir şey vardır şu biiip biiip hayatında. Mayıs Sıkıntısı’ndaki yaşlı adamın 50 yıl emek verdiği ama pratikte hayatında önemli bir fark yaratmayan koru onun tutunduğu şeydir. Kimisi için edebiyattır bu, kimisi için çocukları… Kimisi için futbol, kimisi için rakı, kimisi için Instagram story’leri, kimisi için de insanın devrim yapıp özgürlüğü getireceği düşüncesidir. Yani herkesin inandığı/tutunduğu bir şey vardır şu biip biip hayatında. İşte tutunamayan için o şey yoktur. Daha önce o şey olduğu düşünülen şeyler artık anlamını yitirmiştir. İşte bu yüzden bu iki kitaptaki tutunamayanlar intihar ederler. Selim Işık ve Hikmet Benol artık tutunacak bir şey bulamadıkları için intihar ederler. Turgut Özben ise tıpkı “Yeni Hayat” romanındaki Osman gibi intihar etmez de kendisini yollara vurur. Amaçsızca, sürekli seyahat eder. Bir gün tutunamayan olursam ben de intihar etmezdim de bunu yapardım sanırım. Ama ben gezdiğim yerlerin, tattığım yiyeceklerin ve içeceklerin tanıtımını yapardım Instagram’da. Oh mis! Mis gibi tutunamayanlık!  

OĞUZ ATAY NASIL OKUNMALIDIR?

Oğuz Atay okumak çok zordur. Başta teknik olarak zordur. Üst kurmacanın da üstü vardır onun romanlarında. Lineer hikaye anlatımı adında en ufak bir kırıntı bulunmaz. Bu yüzdendir ki klasik hikaye anlatım geleneğine aşina olan okurlar onu okuyamazlar. “Tutunamayanlar”ı yarım bırakan insanların Ekşi Sözlük’te açmış olduğu bir başlıkta 630 tane yazı vardır. Herhalde o kitabı yarım bırakanların sayısı, okuyup hakkını verenlerin sayısından fazladır. Bence Atay okumayı asıl zorlaştıran şey teknik değil içerik veya yaklaşımdır. Bu yazara yönelecek kişinin hayatla, toplumla, tarihle, kurumlarla, sosyalleşmekle, sevdikleri insanlarla, normal ve anormal tanımlarıyla ilgili düşüncelerini olgunlaştırmış olması gerekmektedir. Bunların genel geçer algıdaki durumlarını mutlaka sorgulamış olması gerekir. 20’li yaşlardaki bir insan çok yüksek ihtimalle sığır gibi düşünen ve yaşayan bir insan olacağı için onlardan beklenmez bir kere bu… 20’nin üstündekiler için de durum pek umut vadedici değildir yalnız, onu da belirtelim. İnsanın çevresindeki “normal” algısıyla bir kavgaya girmesi pek beklenen ve o kişiye güzel şeyler vadeden bir şey değildir çünkü. Tutunamayan olmak hiç de konforlu bir şey değildir. İntihar etmese bile çevresiyle uyumsuz olmak bir insan için büyük bir gerilim kaynağıdır. Boşlukta durma hissi de psikoloji için hiç iyi değildir. O yüzdendir ki bu kitabı okuyup, ruhunu kavrayan ama hala ne bileyim kurban kesen, Hıdırellez’e inanan, burçların konuşulduğu bir ortama girip orada sosyalleşmekten keyif alan, İYİ Partili arkadaşıyla kampa giden, kahvehanede futbol maçı izleyen “akıllı” insanlar görülebilir.

OĞUZ ATAY YAŞASAYDI…

Bence Nobel’e yürürdü. 43 yaşında beyin tümöründen ölen yazarımız, 30 yaşında başladığı yazarlık serüvenine 10 yılda üç roman ve bir öykü kitabı sığdırmıştır. “Bir Bilim Adamının Romanı”nı okumadım ama okuyan arkadaşlarım diğer ikisi gibi olmadığını söylüyor. Yani tarz olarak. Ama diğer ikisi Türk edebiyatında hala aşılmamış iki kitap. 30 sene daha yaşasaydı bu ilginç beyin, tahminen 7 veya 8 tane daha olağanüstü roman yazacaktı. Nobel almanın şartı çıkıntı olmak, oraya buraya çomak sokmaksa Oğuz Atay bunun alasını yapardı, o zaman da alırdı! 80 yaşında bir Oğuz Atay yaşıyor olsaydı herkes yazdığı romana biraz daha dikkat ederdi diye düşünüyorum.

ROMAN TEKNİĞİ

Biraz tekrar olacak ama post-modern teknikle yazılmış bir romandır. Bu tekniğe başvuran çok roman vardır. Hatta mesela “Araba Sevdası” gibi “Türk edebiyatının ilk realist eseri” unvanına sahip olan bir romanda bile ilkel bir bilinç akışı tekniği vardır. Post- modernist düşünce yapısının etkisinde yazılmış roman ise çok fazla yoktur. Türkiye’de olur olmaz her yerde itibarsızlaştırılan bu düşünce yapısına karşı çıkanlar; insanın neden yüce bir varlık olduğunu ve neden yüce şeyler başarma potansiyeline sahip olduğunu daha inandırıcı bir şekilde ortaya koymalıdırlar. Bugüne kadar Marx dahil hiç kimse bence bunu yeterince inandırıcı bir şekilde ortaya koyamadı. Acaba böyle bir şey var değil de yok olabilir mi… Sadece soruyorum ve mesajlarınız bekliyorum.

ATIŞ SERBEST!

Oğuz Atay tıpkı “Tutunamayanlar”da yaptığı gibi bu romanda da birçok (her) kişi, kurum ve kuruluşu hedef tahtasına oturtuyor. Lars Von Trier için “sinema teröristi” denir, Oğuz Atay da bir edebiyat teröristidir. Bombayı ortaya koyuyor, pimi çekiyor ve gidiyor. Taktik yok bam, bam, bam! “Eleştirdiği” kişi, kurum ve kuruluşları not etmeye çalıştım. Listeye bakalım: Osmanlı elitizmi, Türkiye modernleşme hareketi, Milli edebiyat, eleştirmenler, zenginlik, fakirlik, orta sınıflık, köylülük, olmamış şehirlilik, sıkıcı Doğu mistisizmi, bir türlü olunmayacak olan Batıcılık, dostluk, sosyalleşmek, akrabalık, aile, flört, evlilik ve kadınlar. Kadınlarla ilgili yazdıklarını burada ele almaya cesaretim yok! Kendiniz okuyun… Kadınlarla erkeklerin flört etmek ve üremek dışında ortak hiçbir şey yapamayacaklarına inanıyorum, pardon yanlış yazdım, Oğuz Atay buna inanıyor. Okuyun ve görün.

TEHLİKELİ OYUNLAR NELERDİR?

Romana adını veren tehlikeli oyunlardan bahsetmek gerekiyor biraz. Bu romanla ilgili şunlar oldu, sonra bunlar oldu, sonra da bunlar oldu şeklinde değerlendirmeler yapmamız zor çünkü bu roman esas olarak bir hikaye anlatmak için yazılmış bir roman değildir. Bir durumu göstermek için yazılmış bir romandır. O durum da genel olarak insan ve yaşamdır diyebiliriz. Tehlikeli oyunlardan kasıt insanın yaşam içerisinde “mutlu ve normal” taklidi yaptığı anlardır. Yazar bunları tehlikeli olarak görür. Bu yanlıştan derhal dönülmesi gerektiğini savunur. Etrafımızda bulunan ve normal kabul edilen her şeyin bir sorgulamaya tabi tutulması gerektiğini savunur. Okuyucuya bunu anlatmak ister. Bunu içgüdüsel olarak sezmiş olan Hikmet Benol –tıpkı Selim Işık gibi- meşhur Umut Sarıkaya karikatüründeki gibi “kendisinde bir y**lık” olduğunu sezmiş ve bunun üzerine gitmek istemiştir. Gecekondu’ya taşınarak Albay’ı yanına almıştır. Bir şekilde onlara takılan ve oldukça sıradan bir karakter olan Dul Kadın Nurhayat ile birlikte kafasındaki bu tuhaflığı çözmeye çalışır. Bunun için piyesler, skeçler, tehlike oyunlar yazar Albay ile birlikte. Yani bu tehlike oyunlar esasında yaşam içerisinde yapılan “mutluluk ve normallik” taklidiyle eşitlenir. Yazmaya çalıştığı oyunların aslında yaşam içerisindeki bu yapaylıklar olduğunu keşfeder ve intihar eder! Ona kimse katlanamaz, o da kimseye katlanamaz.

SON SÖZ

Oğuz Atay “Tutunamayanlar” romanında ön sözlerle fena dalga geçer. Buna rağmen o romanının çeşitli baskılarına dört, beş tane ön söz yazılmıştır. Bu kitabın da ön sözü vardır. Hatta yazan kişi, Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar”ı bitirdikten sonra ilk okuttuğu insan olan, arkadaşı Cevat Çapan’dır. Bir güzel Spoiler’ı da verir ön sözde. Yazar ön söz istemiyorsa son söz de istemiyor demektir. Bu durumda ben de soz söz yazmıyorum…

Not: Yazım yanlışlarına bakamayacağım.        

Bu yazı Uncategorized kategorisine gönderilmiş ve ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.