Yine bir Sovyet filmi. “The Forty-first/Kırk Birinci”, devrimden sonraki iç savaş yıllarında geçen bir film.
Tarihsel arka plana baktığımızda, insanlık atıp atabileceği en ileri adımı atalı henüz bir sene olmuştur. Lenin önderliğinde Bolşevikler işçi sınıfı iktidarını kurmuşlardır. Kurmuşlardır da bunu korumak ve geliştirmek kolay bir iş midir?
Kapitalizm bugün bile hala hıncını çıkaramadı SSCB‘den. Hala bir takım ergenler gelip “80 milyon kişiyi öldürmüşler, nasıl sahipleniyorsunuz” diyorlar.
Devrimden sonra Avrupa’nın ileri kapitalist ülkeleri tarafından altı ay bile ömür biçilmeyen Sovyetler Birliği 70 sene yaşadı. İlk andan itibaren karşı devrimciler saldırıya geçtiler. Arkalarında ise her zamanki gibi batı emperyalizmi ve yerli sermaye sınıfı vardı.
1920li yılların başına denk gelen iç savaşta karşı devrimciler yani Beyaz Ordu, Kızıl Ordu tarafından yok edildi. Filmde orta asya çöllerinde seyahat eden ve savaşan 15-20 Kızıl Ordu mensubu Bolşevik var.
Bir çatışma sonrasında önemli bir istihbarat bilgisine sahip olan bir Beyaz Ordu subayı kahramanlarımızın eline esir düşüyor. Bu grup Kara Kum Çölü’nü aşıp Aral Gölü’ne ulaşmak istiyor. Yani bizim çocukluğumuzdaki atlaslarda görülen ama şimdi yok olan Aral Gölü’ne. Gerçi artık çocuklar atlasa da bakmıyorlar.
Bu yolculuk esnasında esas oğlan, esas kıza emanettir. Esas kız gerçekten esas bir kız ama…Sağlam bir Bolşevik. Er Maria Filatovna, teğmen Oleg’den sorumludur.
Eğer elimizde bir film varsa o filmde aşkın olmaması pek mümkün değildir. Güzel kadın ile çekici erkek arasında bir yakınlaşma başlar. Çöllerde herkesin birer birer telef olmasıyla göle yalnız bu ikisi ulaşmaz mı bir de?
Kadının esaslı bir Bolşevik olduğunu erkeğin de üniversite mezunu bir cahil cüvela olduğunu belirtiyorum. Bu kadar öne çıkmış bir Sovyet filmi öylesine çekilmiş olamaz.
Güzel bir Mosfilm yapımı…