Türkiye’nin Toplumsal Kesimleri 2: CHP’liler

Yazı dizimin ikincisiyle karşınızdayım.

Birinci yazıda Ak Partilileri incelemiştim. Karadeniz ve İç Anadolu’nun orta sınıfı Duran Abi, toplumsal yaşamın Kuran ve sünnete göre dizayn edilmesini ve kurallara uymayanlara yaptırım uygulanmasını hayal eden Sıddık Hoca ve müteahhit Fenasi’den oluşan bir üçlü koalisyondu Ak Parti…

Karşılarındaki en büyük toplumsal kesim/siyasi odak CHP’lilerdir.

Kimdir CHP’liler? 2002’den sonra %25 oy oranını sabitleyen CHP’ye oy verenler midir? “CHP’li” kavramı bazen oy vermeyenleri de ima edebilir. Yani bu yazıda… Normalde elbette sadece oy verenleri ifade eder.

Yalnız CHP kadar çelişkilerle dolu bir parti zor bulunur. Meclisteki bütün partilerle oy geçişkenliği olan tek partidir. AKP de böyledir ama normaldir çünkü 18 senedir iktidar olan bir parti. İktidarla herkes ideolojik olarak yakınlaşmaz. CHP, iktidarda olmamasına rağmen her partiyle ideolojik oy geçişkenliği yaşayan bir partidir. CHP’ye oy verenlerin bir bölümü bir sonraki seçimde HDP’ye de MHP’ye de İP’e de az da olsa AKP’ye de oy verebiliyorlar. Bu konuya döneceğiz.

YAŞAM TARZI SAVAŞI

Türkiye’de olmayan sınıflar savaşından ziyade neydi? Yaşam tarzı savaşı. Batılı gibi mi yaşanacak, Doğulu gibi mi? Olay budur. 1800’lerde ve 1900’lerde İstanbul’da yaşayan veya devletin taşra kurumlarında çalışan ve bu kavgayı veren o; 10, 15 bin erkeği hatırlayalım: Bunların bir bölümü Batılı yaşam tarzını savunuyorlardı. Açıktan içki içmek istiyorlardı. Kadınların toplumsal yaşam içerisinde o kadar da geri planda durmamalarını arzuluyorlardı. Arzuluyorlar mıydı veya artık mızrak çuvala sığmamaya başlamıştı tartışılır. Bu insanlar kavgayı verdiler. Enver Paşa’nın hamisi olduğu gazetede Arapça harfler arasında boşluk kullanarak yazılar bastırdığını biliyor muydunuz? Yani bir arayış vardı.

Atatürk geldi. Elinde büyük bir güç buldu. 1. Dünya Savaşı esnasında genelkurmay başkanı olmak için kulis yapmış olan Atatürk, bunu başarsaydı acaba ülkenin seyri nasıl gidecekti? Atatürk’ün aklında ilk günden itibaren saltanatı iptal edip “demokrasiye” geçmek var mıydı? İstanbul’da önemli göreve gelseydi biraz daha uzlaşmacı bir siyaset izler miydi? Neyse bunlar olmadı ve Atatürk orduyu yanına aldı. TR’de (ve insanlık tarihinin yüzde 99’unda) önemli değişiklikler orduyu yanına alanlar tarafından gerçekleştirilir.

Atatürk’ün aklında Batılı gibi hareket eden bir toplum olması mutlaktı. Çok da kararlı bir kişilikti. Pek etkin olmadığı, ömrünün son iki, üç yılı hariç o, 10 yılda çok önemli adımlar attı. 1950’ye kadar bu adımlar ilk dönemki kadar kararlı olmasa da devam etti.

1950’de Duran Abi ve Sıddık Hoca ilk fırsatta iktidarı geri aldılar. 1960’ta ordu bunlara son bir darbe indirmek istedi. 1965’teki seçimlerde yine Duran Abi, Sıddık Hoca iktidarı aldılar. Seçim olduğu zaman bunların kazanacağı garanti gibi bir şeydi. Hep öyle de oldu zaten.

Bu esnada ise toplumsal düzende önemli dönüşümler yaşanıyordu. TR toplumu diğer İslam toplumlarından katbekat fazla bir şekilde açık toplum olmaya başladı. 1900’li yılların başlarında yazılan romanlara baktığımızda İstanbul’da yaşayan orta sınıfların zaten Batılı gibi yaşamaya başladığını ve bundan çok hoşlandığını görüyoruz. Batılı yaşam tarzı, zor mekanizmasını kullanarak kent merkezlerinden ilçe merkezlerine akmaya başladı. Eğer bu iyi bir şeyse, o yıllarda okula gelen kızların başlarının açmalarının zorunlu olması, tekke ve zaviyelerin kapatılması gibi hamlelerin etkisi vardır.

Bu baskı uygulamaları önceden liberaller tarafından eleştirilirdi fakat Ak Parti’nin son 10 yılda dini konularda ne kadar baskıcı olduğu görülünce liberaller de bu düşüncelerinden dolayı pişman oldular. Geçen LDP başkanı Besim Timuk böyle bir şeyler söylemişti. Neyse biraz zorla biraz gönüllü bir şekilde toplum değişti, değişiyor. TR giderek daha açık bir toplum olmaya doğru gidiyor.

Açık toplumun savunucuları CHP’lilerdir işte. Bu, böyledir.

CHP’lilerin modernciliği ne kadar berraktır? Daha doğrusu CHP’liler içlerinde ne gibi çelişkiler barındırırlar? Neden her partiyle oy geçişkenliğine sahiptirler? Bu aşamada üç başlıktan bahsetmemiz gerekiyor. Bu üç başlık TR’de siyasette en çok kafa bulandıran başlıklardır. Bunlar Atatürk, Kürtler (veya Kürt hareketi) ve dindir! Bu üç başlıkta bir türlü sağlanamayan netlikler TR siyasi iklimini bulandırır.

ATATÜRK

Türkiye’de neredeyse politik Kürtler ve İslam’ı bilenler ve ona bağlı olanlar hariç herkes Atatürkçüdür! Atatürk’e, ilk başlarda kendi eliyle, iliştirilmiş olan kült figürlük mertebesi onu doğru dürüst ele almayı engeller. Kendi eliyle dedik, Atatürk hayattayken en önemli 20, 30 şehir meydanına heykelini diktirtmiş bir insandır. Falih Rıfkı gibi bir memura bir sürü efsanelerle dolu kitaplar yazdırmıştır. Eğin’in adını telgrafla Kemaliye yapmıştır. Bunlar hoşuna gitmiştir ayrıca önemli siyasi dönüşümler yapacağı için buna mecbur da kalmıştır. Fakat Atatürk ile ilgili bu efsaneler, bu mitler 2020 yılında hala devam ediyor. Kendisinin sosyalist olduğunu bile düşünenler var. Halkçı, demokrat olduğu da düşünülüyor ki ben buna inanmıyorum. Atatürk bir Osmanlı elitiydi. 1917 yılında veliaht Vahdettin’in Almanya ziyaretinde yanında götürdüğü 30, 40 kişiden biriydi. Bu mevkilere erişebilen bir insandı. Padişahla görüşebiliyordu. Genelkurmay başkanlığı için kulis yapabiliyordu. İTC başkanlığı için çalışma yapabiliyordu. Ölene kadar reisicumhur kalabiliyordu. Şimdi Atatürk insanarın hayatlarına çocuklukta yoğun duygularla girdiği için ilerleyen yıllarda insanların onu bilimsel tarihi bir metotla ele almaları imkansız olmaktadır. 1930’lu yıllarda İngiliz otomobil firmasını Dolmabahçe’ye davet eden, otoyol teklifini sevinçle karşılayan, E5’in adını koyan hatta bizzat bir boğaz köprüsü fikrini ortaya atan bir insanın anti-emperyalist olduğunu ve ülkeyi “demir ağlarla” ördüğü iddia ediliyor.

Çocuklukta insanların hayatına duygularla giren adam, Batılı yaşam tarzında önemli ve kararlı adımlar da atmışsa kıyamete kadar gidecek bir efsane oluyordu. Sorun şudur ki bu yaşam tarzı savaşı hala devam etmektedir. Birileri de bu hamlelerden rencide olmaktadır. Dini metinleri açıp okuyunca da kafaları bulanmaktadırlar. AKP döneminde dini metinleri açıp okuma arttığı için insanların Atatürk’le, modernlikle, Batılı yaşam tarzıyla olan mesafeleri açılabilmektedir de… Eskiden Atatürk aleyhinde tek kelime edilemezdi. Edecek olanlar da içinde tutmak zorunda kalırlardı. Çünkü baskı vardı. Fakat AKP ile birlikte bu baskı biraz kırıldı. İnsanlara ideoloji de taşınmaya başlandı AKP tarafından. Bunun ne kadar başarılı ve kalıcı olacağı ayrı bir konudur ama 2002 öncesindeki gibi de değildir durum. Anadolu’da eskiden insanlar memurlardan ve askerlerden korkup takiye yapabiliyorlardı. Şimdi de yapıyorlar. Whatsapp’ta türbanlı öğretmenler milli bayramlarda yalandan Atatürk paylaşımı yapıyorlar. Neyse, demem odur ki karşı tarafın Atatürk konusunda muhafazakarların ellerini rahatlatan hamleleri olmaktadır ve okulda bu büyüye kapılan genç insanlar oy tercihlerini okulun beklediği gibi yapmamaktadırlar bazen. Atatürk tarihte kalmış ve herkesin üzerinde fikir birliği içinde olması gereken bir konu başlığı değildir. Atatürk günceldir. Günümüzdeki siyasi kavgaların da bir tarafı ve uzantısıdır. Ama hala çocuklukta insanlar bu büyüye maruz kalmaktadırlar. Bu yüzden CHP’ye oy verenlerde ve aslında AKP’ye oy verenlerde de bazen hayret etme duygusu yaşanmaktadır.

KÜRTLER

Atatürk’ün bir yanı laiklik ise diğer yanı da Türk milliyetçiliğidir. Fakat bu milliyetçiliğin TR’de asla kapsayamadığı, çok kalabalık sayılara ulaşan bir Kürt nüfusu vardır. Bu insanlar cumhuriyetin ilk yıllarında o kadar politik insanlar değillerdi fakat sonra 30, 40 yılda bu insanlar politikleşmişlerdir ve artık edilgen olmamaya başlamışlardır. Zaten şu vardır: TR’nin ortalama insanı Kürtleri sevmez. Onları küçümser. Çevresinde görmek istemez. Bu, benim için dünyanın en net şeylerinden biridir. İstisnalar kaideyi bozmaz! Ortalama insan dedik, bu ortalama insana CHP’li de MHP’li de girer. İP hakkında yorum yapmak istemiyorum. Bana göre onlar bir “toplumsal kesim” olarak değerlendirilecek bir topluluk değillerdir. İşte Kürtler ve onların hakları, duyguları söz konusu olduğunda CHP ve MHP arasında pek bir fark yoktur. Daha doğrusu CHP’liler ve MHP’liler arasında. Denilecektir ki PKK olaylarının bunda bir katkısı yok mudur? Onlar sebep değil sonuçtur bana göre. Asıl bu Türk milliyetçiliği olaylarının şu andaki duruma olan katkısından konuşmak lazım gelir. Düşünün Ordu CHP il başkanlığı toplantısını… Toplantıda herkes zalim PKK terör örgütüne atıp tutuyor ama birden bakıyorlar ki HDP ile CHP seçim ittifakı yapıyor. Bu insan evine gidip kolaylıkla oyunu amcasının oğlu, MHP’li Mevlüt’e verebilir. Veriyor da zaten. 2015’ten sonra TR’de siyasi dengeler CHP ve HDP’yi birçok alanda yakınlaşmaya zorlarken, tabanda çözülmesi mümkün olmayan bazı sorunlar vardır. CHP tabanı Kürtleri sevmez. Kavgada ilk vurana bakmak lazımdır. Bunun adını bu şekilde koymak zorundayız. Adlı adınca bir çelişkidir. Uzun süre çözülemez. Neler olacağını bilemiyorum. Bazı işgüzar sosyalistlerin bu iki kesimi birleştirmek gibi hayallerine gülüp geçiyorum sadece.

DİN

Din de çok zor bir başlıktır ve CHP’nin çelişkilerine çelişki takar. Yaşlı CHP’liler İslam’ı en iyi anlayan ve yaşayan insanın Atatürk olduğuna inanırlar. Oysa Atatürk’ün dini kaideler umurunda değildi. Onun ateist olduğunu yazan anı kitapları varmış. Ben okumadım ama buna pek inanmıyorum. Bir Osmanlı elitinin ateist şeklinde kendisini lanse etmesi imkansızdır. Ne yapar Osmanlı eliti? Atatürk’ün yaptığını yapar. Dinin etinden, sütünden, yününden faydalanmak ister. Özel hayatında umurunda olmaz din. Atatürk’ün farkı, onun üzerine siyasal olarak gitmesidir. Tamamen yok etmek üzere değil, elinde bir araca döndürmek üzere. Bizim cahil Halk TV Müslümanı ise bunu bilmez. Oruç tutar ama bakar ki Erzurumlu Ak Partililer Ramazan’da sokakta sigara içen adamı dövüyor… Onlardan soğur. Bakar ki genç CHP’liler oruç tutmanın çok saçma bir şey olduğunu düşünüyorlar ve o eylemle dalga geçiyorlar. Ne yapacak şimdi yaşlı CHP’li? Kafayı çok bulandırmayacak ve esnaf Müslümanlığa devam edecek. Ömrü boyunca bir “Atatürk kızı” olarak yaşamış emekli öğretmen Hanife hanım da asla bir ateist değildir. Emeklilikten sonra dini metinleri okumaya başlamıştır. Çocukları ve torunları için sık sık dua etmeye başlamıştır. Dua ederken başını örtmektedir. Başını örtmek, örtmemek gerilimi kendisi için artık dayanılmazdır. Başı kapalı bir insan olarak yakın çevresinde yeri yoktur ama kafasının içinde de bin tane düşünce gezmektedir. Oy tercihini değiştirmez ama yaşam tarzını giderek, azar azar, gizli gizli değiştirir. Bu kişi tvde Kuran okuyan Erdoğan’ı görünce durup bir düşünür. Başını açıp, hayatın anlamı olan “beğeni”nin sularına çılgınca dalmak isteyen genç türbanlı kadının çelişkileri de dayanılmazdır bu arada. Zaten o da yavaş yavaş bunu yapmaya başlamıştır. CHP ideologlarının hiçbirinin deklarasyoncu ateist olmasalar da dinin hiçbir kuralını takmadıklarına eminim.

Bu üç başlık CHP’yi çok zorlamaktadır.

CHP doğru dürüst bir siyasal mücadele yürütmese de kapalı toplum yapısı kendi kendisine çözüldüğü için toplumsal yaşamda her yere egemen olmaya başlamıştır. Büyükşehirlerde muhafazakar yaşam pek kalmamıştır artık. İlçelere de teknoloji sayesinde modern yaşam tarzı sızmaktadır. Gençler için ikincisi mutlak daha renkli, daha tercih edilesidir. Muhafazakarlığa hiç şans tanımıyorum. Türklerin koşar adımlarla bir CHP milleti olmaya doğru gittiklerini düşünüyorum.

Müteahhit Fenasi mi? Yarının en büyük CHP’lisinden bahsediyorsunuz. Onun için SIKINTI YOKTUR!           

Bu yazı siyaset kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.