Türkiye’nin Toplumsal Kesimleri 4: Aleviler

Yazı dizimi yavaş yavaş bitiriyorum. Ak Partilileri, CHP’lileri ve MHP’lileri inceledik. Siyasi parti olarak sadece bu üçünü inceleyecektim. Şimdi Alevileri inceleyeceğiz. Sonra da Kürtleri… En son olarak da akıllara sosyalistler gelebilir. Hayır, onları incelemeyeceğim çünkü sosyalistler bir “toplumsal kesim” değil. Kendime devrimci diyemem ama sosyalist diyebilirim. Yani sosyalizmin iyi bir şey olduğunu düşünüyorum. Kızacaklardır ama bence TR’de bir sosyalist hareket yoktur. Hareketten anladığım politik süreçlere dâhil olup, onlara az ya da çok etki edebilmektir benim! Sosyalistlerde bunu görmüyoruz. Niceliğin ne kadar önemli olduğunu (Türkiye’de neredeyse tek gerçek) düşündüğümü arkadaşlarım bilir. Sosyalist hareket yok ama sosyalist bir topluluk var. Ve ben onların da içlerine dâhil oldukları “değişikleri”, “tutunamayanları” inceleyeceğim son olarak.  

Gelelim Alevilere…

Bu konu bela bir konu. Çünkü Aleviler çok hassaslar. TR’nin Kürtlerden sonraki en büyük ötekisi Alevilerdir. Ana akım adam onları sevmez, çevresinde istemez. Alevilerle ilgili skandal iddialar (ensest gibi) öyle gizli saklı değil, rahatlıkla orada burada dile getirilir. Bir de tarih boyunca katliamlara uğramaları, sürekli kendilerini gizlemek zorunda kalmaları; onları iyice hassas yapmıştır. Son 20, 25 seneye tekabül eden sürede Aleviler seslerini çıkarma, protestolar etme, örgütlenme gibi başlıklarda takdire şayan bir ilerleme kaydettiler. İsimleri fısıldanarak telaffuz edilen bir kesim olmaktan çıktılar ve bayağı toplumsal süreçlere kimlikleriyle dahil olmaya başladılar.  

Bu arada belirteyim ben de Aleviyim. Yani Alevi bir ailede dünyaya geldim… Fakat deklarasyoncu ateistim. Dinleri tanrı tarafından insanı yola getirmek için gönderilmiş öğretilerden ziyade toplumsal ve politik konum alışlar olarak görmekteyim. Aleviliği de öyle görüyorum. O yüzden yazıyı okuyacak Aleviler bunu bilmeli ve rencide olmamalı. Olurlarsa, bu yazdıklarımın Aleviliğe özel bir operasyon olmadığını, bütün dinler için aynı şeyleri düşündüğümü akılda tutsunlar.

Din dedik… O zaman hemen Aleviliğin bir din olup olmadığıyla başlayalım. Alevilikle ilgili birçok soruya hem evet hem de hayır diye cevap verebiliriz. Bu da onlardan biri. İnsanlar diğer dinleri en iyi bildiği dine olan benzerliği veya benzemezliğiyle anlama eğilimindedirler. Dünyanın ezici çoğunluğu da Hristiyan veya Müslüman olduğu için diğerlerini onlara olan benzerliğiyle ele alırlar. Bu hem yanlıştır hem de kibir kokar. TR’deki sünni Müslümanlar Aleviliği kendi sistemlerine göre yorumlarlar. Öyle yapılınca da bazen Aleviliğin din olmadığı düşünülebilir. Antropolog A. Wallace “Din doğaüstü ve varlık ve kudretlere ilişkin inanç ve pratiklerdir.” gibi bir tanım yapmıştır ve bu tanım genel olarak antropologlarca kabul görmüştür (50 Soruda Antropoloji, Sibel Özbudun.)

Bu tanıma bakınca Aleviliğin bir din olduğu su götürmez bir gerçektir. Dinlere bakarken kanımca o dine inananların devlet olup olmamayı başarıp başarmadıkları önem kazanmaktadır. Bunu başarmışlarsa o öğretinin hukuki alanda etkinliği artmaktadır. Dışlayıcılığı artmaktadır. Saldırganlığı artmaktadır. Gündelik hayat üzerinde etkisi artmaktadır. Çünkü korunması gereken bir devlet aygıtı vardır. Hatta büyüyüp gelişmesi de gerekir o aygıtın. O zaman modernlik öncesinin masum ve zararsız mitolojik hikayeleri hayat ve politika içerisinde somut sorunları çözmeye yönelik sekter kurallara evrilir.

Bugün Aleviliği ele alırken buna dikkat etmek gerekmektedir. Ben açıkça Aleviliğe biraz pragmatizmle yaklaşıyorum. TR’de yobazlığın bir türlü kapsayamadığı ve modern yaşam tarzının en büyük güvencesi olduğu için Aleviliğin varlığından dolayı gayet memnunum ancak… Aleviliğin diğer büyük dinlere benzer bir hikayesi olsaydı ne gibi boyutlar alabilirdi kestirmek güç. Aleviliğe “inanan” insanlar bunu kabul etmeyecektir, farkındayım. Ayrıca işin “mantık” boyutuna bakarsak diğer dinlerden eksiği de fazlası da yoktur diye düşünmekteyim. Hatta diğer dinler gibi uzun çağlar boyunca sistemli kurallar bütünü haline gelmediği için rasyonel bir şekilde sorulan sorulara cevap verme konusunda onlardan bir adım geride olduğunu da söylemek istiyorum. Örneğin Alevilerin neden namaz kılmadıklarını sorsak, bu “bıktırıcı klişelerden” ne zaman vazgeçeceğimizi homurdanabilirler ama bu basit soruya verilecek doyurucu bir yanıt da çıkmaz.

ÇELİŞKİLER

Toplumsal ve politik konum alış dedik… Devletsiz ve baskı altında olan bir topluluk olarak Aleviler doğal olarak diğer devletli dinler gibi bir “sistem” geliştirememişler ve önemli konularda fikri birliğine ulaşmakta zorlanmaktadırlar. Bir din için en önemli unsur olan tanrı bile Alevilerde üzerinde anlaşılabilmiş bir şey değildir. İslam’ın tanrısının biraz farklı da olsa kabulünü görmekteyiz ama insanın kendisine ve Ali’ye atfedilen öyle özellikler var ki ana akım İslam’ın tüylerini diken diken etmemesi imkansız. Ali’nin konumu da çok muammalı bir konu. Muhammet ile olan hiyerarşisi çelişkili. Muhammet sonrasının siyasal mücadelesinin bir unsuru olan Ali’yi baş öğreticinin yanına ve hatta üstüne koyan Alevi söylemleri var. İslam’ın içinde mi dışında mı olduğu konusunda da sanırım Alevilerin fikir birliğine varması hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Hangi Alevi, içinde veya dışında olduğunu herkesi ardına dizerek öne sürebilir? İşin mitolojik ve teolojik boyutundaki çelişkiler ve Baran Doğan olarak yazıyorum bunu “mantıksızlıklar” diğer dinlerden daha fazla.

ORTAYA ÇIKIŞ

Yine kimse kusura bakmasın, amacım hakaret etmek değil ama ben Alevilerin Alevi olmadıklarını, ilan edildiklerini düşünüyorum. Resmi ideoloji tarafından… II. Beyazıt’la birlikte başlayan ve Yavuz’la birlikte kesinlik kazanan bir süreç var. O da Hanefi İslam yorumunun devletin resmi ideolojisi olması. Bu tarihten sonra bu ideolojiyi benimsemeyen, onun sıkı kurallarını kendi rahat toplumsal hayatlarına sokmak istemeyen topluluklar bir torbaya konuldu ve hepsine Alevi dendi. Elbette bununla birlikte, İran siyasetinin etkisinde kalan Doğu Anadolu’daki topluluklar biraz da iradeyle bu yola girdiler. İki yüz yıl öncesine kadar birbiriyle hiç karşılaşmamış topluluklar Alevi ilan edilmeye başlandı. Bunlar içerisinde Doğu Anadolu’nun bazı Kürt toplulukları vardı. Suriye kökenli bir halk olan ve pratikleri Doğu Anadolu Alevilerine hiç benzemeyen Nusayriler Alevi olarak anılmaya başladılar. Göçebe olan ve gündelik pratikleri çok farklı olan Tahtacılar Alevi oldu. Orta Anadolu abdalları Alevi oldular. Trakya’daki bazı topluluklar Alevi oldu. Bu çeşitli kesimler 200 yıl öncesine kadar birbirleriyle alakası olmayan topluluklardı. Bildiğimiz kadarıyla Muhammet, İsa veya Musa gibi bir örgütleyicileri de olmayan Alevilerin ortaya çıkışı 15, 16 ve 17. yüzyıllardaki siyasal gelişmelerin bir sonucu olarak olmuştur. Elbette dinler benimsemeyle de ortaya çıkabilirler. Ama bilebildiğim kadarıyla Aleviliğin böyle bir yayılma iddiası yok. Diğer dinlerde olan, başka insanları kendi dinine çekme hevesi yok (çünkü devleti yok.) O zaman, bu alakasız coğrafyalardaki ve alakasız geleneklerdeki insanlar nasıl oldu da Alevi oldular? Resmi ideoloji onları bir kümeye topladı. Ben böyle düşünüyorum. Burada hakaret etmek amacı yoktur. Cahillik varsa inandırıcı, üzerinde fikir birliğine varılmış bilgi ve belgelere açık olduğumu belirteyim.

ALEVİLİK VE SOL

Aleviler CHP için çantada keklik mi? Maalesef evet. Alevilerin neredeyse tamamı CHP’ye oy verir. Neden? Çünkü TR Batıcı Yaşam Tarzı Savaşı’nda Alevileri kesin bir şekilde taraftırlar. Batılı yaşam tarzı onlar üzerindeki baskıyı azaltmıştır. Onlara nefes alma olanağı vermiştir. Aleviler bu savaşın iki tarafını da çok iyi sezerler ve oy verirken gidip hata yapmazlar. Son yıllarda Tokat, Çorum, Amasya gibi Türk yerleşim yerlerindeki Alevilerin küçük bir kesimi MHP’ye oy vermeye de başlamışlardır. Tahtacılar da verirler. Bunun sebebi Kürt sorunun iyice görünür olmaya başlaması ve esasında bir “ezilen” olmalarına rağmen egemen ulus olmanın hazzına kapılmış olmalarıdır. Kürt sorunu ortaya çıkmadan önce MHP’nin en büyük ilgi odağı Alevilerdi ama genç ve cahil Aleviler bunu bilmedikleri için az da olsa onlara oy verenler çıkmaktadır. Kürt Alevileri de esasında CHP’lidirler. Onlar için Kürt kimliğinden ziyade Alevi kimliği önemlidir. İçlerinde tek tük Kürt siyasetine ilgi duyanlar çıkar ama dediğim gibi yaşam tarzı bunlar için daha önemlidir. Bir de sosyalist solun büyük çoğunluğunun Alevilerden oluşması vardır elimizde. Çok büyük bir sayıya ulaşmayan bu topluluk içerisinde çoğunluk Alevilerden yanadır. 70’li yılların bir geleneğinin devamıdır bu. O yıllarda sosyalist sol çok popüler olmuştu ve Alevileri cezbetmişti. Bu cazibe hala devam etmektedir. Gezi Direnişi’nin sınıfsal boyutu hep tartışılır. Ben Gezi’de “sınıf” adına yani işçi sınıfının burjuvaziye öfkesi anlamında hiçbir şey görmüyorum. Böyle deyince “emekçi mahallelerindeki 10 binler” önüme sürülüyor. O emekçi mahalleleri denilen şey aslında Alevi ve Kürt mahalleleri. Aleviler yaşam tarzı savaşının direkt muhatabı oldukları için, büyükşehirlerdeki Kürtler de çok politikleştikleri ve sokağa çıkmamayı kendilerine yediremedikleri için sokağa çıktılar. İlginçtir Sarıgazi’nin Kürtleri ve Alevileri binler halinde sokağa çıkarken, Samandıra’nın Türk ve Kürt “emekçileri” evlerinde oturdular… Yani emekçi memekçi hikaye! Bu ülkede yaşam tarzı ve kimlikler mücadelesi vardır. Başka da bir şey yoktur…

 ASİMİLASYON

Son yıllarda Cuma kutlayan, oruç tutan, cumaya giden Aleviler görülmeye başlandı. Bir asimilasyon olur mu? Açıkçası pek tahmin edemiyorum. Çünkü Alevi olup da inanç düşüncesine bağlı olan birisi Alevi pratiklerine bakıp bunları çelişkili bulabilir. Sünni pratiklerde pek çelişki yoktur. Tekrar edeyim, inançlı olacak birisinin bakış açısına göre öne sürüyorum bunları. Komşuları, arkadaş çevresi falan baskı ortamı oluşturuyorsa bu kişinin Alevi kimliğini ayan beyan elinde tutarak onların karşısına çıkması hala TR’de zordur ve bu kişi mağlubiyeti tercih edebilir. Birkaç bir şey okumak isterse de elini rahatlatacak şeyler bulabilir. Evliyse mesela, evliliğinde huzursuzluk olmasın diye sünni tarafın pratiklerini yapmak isteyebilir. Bunlar olabilir. Ama bir yandan da Alevilerdeki kırgınlık, öfke o kadar yoğundur ki bunları elinin tersiyle de itebilir. Bugüne kadar bunu yapmıştır zaten. 1950 yılında köyünden dışarı üç ayda bir çıkan bir Alevi için asimilasyon söz konusu değildi ama şimdi bu tehlike daha yoğun. Zaten İslamcı parti de o yüzden ideolojik hamlelere çok önem vermektedir. Bu fırsat bir daha ele geçmeyecektir.

SONUÇ

Kendisine Alevi diyen ve ona gönül bağıyla bağlı olan birisi için yazdıklarım kabul edilebilir gelmeyecektir. Çünkü o da Allah’ın onun hayatına bir anlam kattığına inanmaktadır. Bununla mutlu olmaktadır. Elinde bu olmasa ne yapacağına dair dehşete düşmektedir. Yobazlığa bakınca da kendisini iyice şanslı hissedecektir. Ama benim gibi dinleri somut politik ve toplumsal süreçler olarak algılayan ve hepsini mantıksız bulan biri için yazdıklarım dikkate değer bulunacaktır diye düşünüyorum.

Bu yazı siyaset kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.