
“Osman” isminde roman olur mu?
Bence olmaz çünkü romanların olağanüstü şeyleri okuyucuya sunması gerektiğini düşündüğümden adlarının de vurucu olması gerektiğine inanıyorum. Osman kim? Osman isminde birinin hikayesi olabilir mi? Herkesin bir hikayesi var mıdır? Herkesin anlatacak bir şeyleri vardır da onlara hikaye denir mi? İyi bir roman okurunun dikkatini Osman isminde bir romanla çekebilir misiniz?
Kafada tuhaf sorular!
Ben bu kitabın ismini sevmesem de böyle bir kitap var. Hem de en sevdiğim Türk kadın yazarlardan biri olan Ayfer Tunç’un… Hem de bu kitap son zamanlarda okuduğum en iyi roman olarak gördüğüm “Yeşil Peri Gecesi” romanının devamı… Bir üçlemenin son ayağı bu roman. 1992 yılında yazılan “Kapak Kızı” hikayesi 2010 yılında “Yeşil Peri Gecesi” ile devam etmişti. Yazar 2020 yılında da “Osman”ı yayımladı.
Daha önce üçlemeler okumuştum ve üçlemelerin her bir romanlarını beğenmiştim. İlk defa bir üçlemenin bir ayağını zayıf buldum.
Şebnem Üçlemesi’ni okuyanlar genelde hep aynı yolu izliyorlar: Bir şekilde “Yeşil Peri Gecesi”ni okuyorlar ve de vuruluyorlar doğal olarak. Sonra “Kapak Kızı”ndan haberleri oluyor ve onu okuyorlar. “Kapak Kızı” o kadar da iyi, daha doğrusu “Yeşil Peri Gecesi” kadar iyi bir roman olmadığı için biraz hayal kırıklığına uğruyorlar fakat Şebnem’e ve hikayesine çok düşkün oldukları için veyahut kendilerini YPG’yi tekrar okuyormuş gibi hissettikleri için kitabı ilgiyle okuyorlar. Sonra akıllarına “Osman” düşüyor. Er ya da geç O’ya başlıyorlar. Benim gibi kitabı beğenmeyenler pek yok gördüğüm kadarıyla. Yine Şebnem’e ve hikayesine çok bağlı oldukları için O’yu da seviyorlar.
Bu kitabı çok tutmadım çünkü yazarın hikayeyi zorladığını düşünüyorum. Bu hikayeyi bir takıntıya mı çevirdi ne! “Kapak Kızı”nı revize ederek ilk halinden farklı bir şekilde bastırdığını okumuştum. Yani bizim okuduğumuz kitap 1992 tarihli ilk versiyondan farklı. Bu yaptığı yazarın içine sinmemiş olacak ki kitabı yeniden yazmış 2010 yılında. Sonra Şebnem’i geride bırakamamış ve “Osman”ı yazmış 2020’de. “Kapak Kızı”ndaki potansiyeli fark etmiş ve üzerine giderek YPG’yi ortaya koymuş olmasından dolayı iyi yaptığını düşünüyorum ama Osman’ı anlatmanın mite hiçbir şey katmadığına inanıyorum.
Osman’ın değil de Şebnem’in romanı yazılsaydı, Şebnem ölseydi ve onunla ilgili mülakat yapılsaydı birileriyle daha iyi olurdu sanki! Laf aramızda 2030 yılında böyle bir şeyin yapılacağına dair derinlerde bir kuşkum var. Şebnem yıllar sonra ortaya çıkıyormuş ve “Osman” kitabını yazan yazarı bulup ona her şeyi bir daha anlatıyormuş! Olur mu olur. Alır okuruz biz de, Şebnem dendi mi akan sular durur bizde…
Peki, şey olamaz mı? Yazar para kazanmak istemiş olamaz mı? İyi satacağı neredeyse kesin olan bu projeyi yazar biraz daha para kazanmak için gerçekleştirmiştir belki de… Böyle bir durumda eleştirir miyiz? Eleştiririz elbette. Büyük bir sıkıntısı yoksa eleştiririz. Ama bunlar komplo teorisi işte…
KİTABIN KONUSU NE?
Bu soruyla ilgili problemlerim olduğunu bir iki eski yazımda yazmıştım. Bir yerlerde okumuştum, anlatılacak olan her hikayenin bugüne kadar anlatıldığını söylüyordu. Sanırım post-modernizmde geçiyordu. Buna şöyle hak veriyorum: Roman sanatı söz konusu olduğunda nasıl anlattığınız ne anlattığınızdan daha önemli oluyor. İnsanoğlunun temel dertleri aşk, savaş, ekonomi ve ölümdür. Listeye bir iki şey daha eklenebilir, çok düşünmeden yazdım bunları. İnsanoğlunun temel dertleri bir elin, iki elin parmaklarını geçmiyorken anlatı yapan bir insanın bunlardan birine veya bir kaçına mutlaka gelip uğraması gerekecektir. Sizin kitabınızın konusu daha önce defalarca kez işlenmiş olacaktır. Osman’ın otoriter ve sevgisiz babasının hayatında yarattığı tahribat çok mu özgün bir konudur? Değildir. Çünkü böyle bir babanın oğlunun öz saygısı ve öz güveni düşük biri olacağını veya kardeşi Teoman gibi sevgisiz, çıkarcı bir pezevenk olacağını biliyoruz. Bunun için roman yazmaya gerek var mı?
Osman gibi kıtıpiyos birinin hayatını merak ediyor muyuz gerçekten? Allah belasını versin! Bence merak etmiyoruz ama kitabı okudukça Şebnem’in tekrar karşımıza çıkacağını hayal ediyoruz ve o yüzden kitabı okuyoruz. Şebnem bizim kahramanımız, mitimiz. Ona bağlandık ve onunla ilgili her şeyi merak ediyoruz.
Mülakat roman tekniğini de sevmedim. Daha önce böyle bir roman okuduğumu hatırlamıyorum. Hikayeyi herkesin kendi bakış açısından anlattığı filmler hatırlıyorum: “Rashamon”, “Adı Vasfiye” gibi. Sinemada ilgi çekici olabilen birçok şey roman sanatında ilgi çekici olmayabiliyor. Bence mülakat tekniği de onlardan biri. Kurmaca dozunu aşağıya çekiyor bu teknik. Kurmaca dozu nedir? Şu anda uydurdum bu kavramı. Yani bir romanı roman olarak kabul eden okuyucunun; büyülenmeye, kandırılmaya gönüllü bir şekilde razı olması gibi bir şey! “Gerçek Kesit” programı izler gibi hissettim kitabı okurken…
Velhasıl kelam, okumayınız okutmayınız! Veya siz bilirsiniz…