Hayatta en çok zorlandığım şeylerden biri, bir şeye sahip olmadığı özellikler atfetmektir. Alevilik bu konuda şampiyonlar ligindedir bana göre. Başlayalım:
*Bir gün Bektaşi, imama gidip “hocam, Allah nerededir?” diye sormuş. O da “Allah yerde ve göktedir. Her yerdedir ve hiçbir yerdedir” demiş. Bektaşi “sen şuna yoktur diyecen de dilin varmıyor” demiş. Alevilik de böyle bir şeydir. Ne olduğu da ne olmadığı da belli değildir.
*Dinlerin ne olduklarını anlamak için geçmişte yaşadıkları siyasal ve ekonomik süreçleri analiz etmek gerektiğini düşünüyorum ama tabi ki çoğunluk böyle düşünmüyor.
*Bu çoğunluk, dinlerin “anlaşılması” gerektiğini de düşünmüyor. Dinler, bazıları için hayatın anlamı. Diğerleri için de kenarda duran, tam anlamıyla kendini kaptırmamak gereken, zaman zaman lazım olan ve akrabalar tarafından “deli insan” muamelesi görmemek için karşıya alınmaması gereken bir şey.
*Sibel Özbudun’un “Antropoloji” adlı kitabında, üç büyük dine mensup insanların, diğer toplulukların geliştirmiş oldukları dine benzer davranışlara, kibirli bir şekilde “inanç”, “din” etiketi vurduklarından bahsediliyordu. Bu yanlış ve bilim dışı bir şeydir. Hatta İslam bunu diğer iki büyük dine de yapıyor çünkü kendi iddiası, Cebrail her kavme ulaşmış. Brezilya’daki yağmur ormanlarında yaşayan avcı-toplayıcı topluluklara da ulaşmış. Tayland’daki insanın bin yıllar boyunca geliştirmiş olduğu ve onun için bu dünya öbür dünya ayrımına tabi olmayan, anlaşılması zor bir davranış hemen bizim “mümin” tarafından “din” şeklinde tarif ediliyor ve o kişiye Budist, Şintoist ve Taocu gibi kendisinin koymadığı bir ad koyuluyor. Alevilik de kibirli bir şekilde iktidardaki ana akım İslam anlayışı tarafından tarif edilmek, kredi notuyla değerlendirilmek ve giderek “onarılmak” isteniyor.
*Aleviliğin bir din olmadığını iddia etmiyorum. Bir dindir ama tarif edilmesi zor bir dindir. Bütün dinler gibi. Antropoloji bilimi için bu tarifi yapmak oldukça sıkıntılı bir iştir çünkü aslında hepsinin önemli farklı noktaları vardır.
*Ben Aleviliği az çok tarif edebileceğim iddiasındayım. Çünkü tarihsel anlamda yaşanan siyasal ve ekonomik süreçleri az çok biliyorum. İnanmak gibi, insanı duygusal açıdan etkileyen bir handikabım da yok ayrıca. Bana göre Alevilik, Osmanlı İmparatorluğu içerisinde yaşayan ama bir iktidar pratiği olan İslam’ın ideolojik kodlarını reddeden toplulukların kendilerini ifade etme şeklidir. Veya merkezi iktidarın onlara iliştirdiği etikettir. Bu insanların hepsinin ilk baştan itibaren kendilerine “Alevi” dedikleri meçhuldür.
*Bu insanlar birçok etkiyi maruz kalmışlardır. Sonra da birçok etkiye maruz kalmaya devam ettiler. Türklerin Orta Asya’daki metafizik düşünceleri, Ortadoğu’daki diğer mistik pratikler ve Çaldıran Savaşı’ndan önce daha yoğun olmak üzere İran’ın ideolojik etkisi bu insanların üzerlerine yapışıp kalmıştır. Yavuz Sultan Selim’den sonra ancak devletin ideolojik kodu haline gelen Hanefi İslam inanışı da, tüm direniş ve reddiyeye rağmen Alevilik üzerinde etki bırakmıştır.
*Aleviliğin, İslam’dan önce var olduğu iddiası bence geçerli değildir. Çünkü ikisi farklı düzlemlerde “var olan” iki şeydir. Hatta birisi düpedüz, planlı programlı bir şekilde “var olmuştur”. Diğeri böyle bir amaca hiçbir zaman sahip olmamıştır.
*İktidar pratiğinden uzak kalmaları ve de özerk ekonomiye sahip olmamaları, Alevilerin kendi aralarında bir sistematik geliştirmelerini imkânsız hale getirmiştir.
*Bu yüzden bölgeler arasında ciddi farklılıklar vardır. Bunları oturup, mantık çerçevesine yerleştirmeye çalışanın vay haline!
*Türklerin İslam’ı güle oynaya kabul ettiklerini düşünenler beni silsin.
*Yahudilik çok ayrı bir şeydir ama İslam ve Hristiyanlık birer imparatorluk haline gelince herkesi zorla kendi müridi yapmıştır. Tarihte böyle kitlesel halde, bir yabancının inanışına ikna olmuş bir topluluk yoktur. Yabancı olan, işgal eden her zaman uzak durulması gereken bir şeydir. Tabi zorla gerçekleştirilen bu kitlesel kabuller her zaman arızalar barındırır. Aleviliği bu arızalardan biri sayabiliriz.
*Bir felsefe midir? Bence değildir. İktidarda olmadığı için sistematik geliştirememiştir ama bir takım sözlü entelektüel üretim yaptığı için felsefeye benzer cümleler de görürüz. Bu cümleler Sünni İslam’ın kan donduran cümleleri karşısında bayağı bir felsefe gibi durmaktadır ama yine de bence Aleviliğe “felsefe” dersek çok ucuza gitmiş olur.
*Alevilik bütünüyle bir zihinsel faaliyet değildir. Aslında çoklukla siyasi bir konumlanıştır.
*İslam’ın içinde mi dışında mı tartışmasını tekrar ele alacak olursak tereddütsüz “dışındadır” diyemeyiz. İslam’ın birçok dogması, sembolü, kodu, simgesi Alevilikte de karşımıza çıkıyor. İktidardaki ana akım İslam anlayışının asla onaylayamayacağı pratikleri olduğu için “içindedir” de diyemeyiz. Sorgulanamaz ve çok önemli olan bazı pratikleri yerine getirmiyor. Namaz, boy abdesti, oruç gibi. Diyanet’in “Aleviyle evlenilmez” fetvasında şaşılacak hiçbir şey görmüyorum.
*Alevilerin namaz kılmamaya getirdiği bahaneler, Sünnilerin İslam’da kadına şiddet, çok eşlilik konularına getirdikleri bahanelere benziyor. Yani saçma sapan bahaneler. Biraz objektif bakabilen hiçbir aklı başında insanın bunlara ikna olabileceğine inanmıyorum. Peki, açıklaması ne olabilir? Gönüllü veya gönülsüz, iktidarın kafasındaki toplumsal yapıda yer almayanlar neden onun usandırıcı, bıktırıcı bir pratiğini yerine getirsin ki?
*Türkiye’de Alevi olmayanların önemlice bir bölümü Alevilerin ensest ilişkileri normalleştirmiş olduklarını düşünüyor.
*Bu olsa da olmasa kesinlikle Alevileri sevmiyorlar ve onları adamdan saymıyorlar. Onları beğenmiyorlar. İstisnalar kaideyi bozmaz. Bu, karşılıklı bir şey değildir. Evet, Alevilerde de vardır ama diğerlerinin yatıklarının, ettiklerinin, söylediklerinin doğal bir sonucudur bu. Yani ortada bir mağdur vardır. Eşitler arası bir çelişki değildir bu.
*Türkiye’de Alevi olmayanların asla kavrayamayacağı bir sosyal psikoloji vardır. Bu iddiam ezelin bütün kimlikler için geçerlidir. Çok iddialı olmayın, olmayalım. Tam olarak kavrayamayız o “şeyi”. İstediğimiz kadar gelişkin birey olalım.
*Türkiye’de 10, 15 milyon arası Alevi olduğunu tahmin ediyorum ve bu sayı azımsanmayacak bir sayıdır.
*İyi ki Aleviler var diye düşünüyorum.
*Bu düşüncem onların sahip olduğu siyasal konumlanıştan dolayıdır…Yoksa Alevilerin ritüelleri, ana akım İslam’ın ritüellerinden daha az mantıksız değil.
*Aleviler asla ve asla merkez sağa ikna olmazlar. İyi ki demem bundandır. Ancak…Son yıllarda asimilasyonların ciddi oranda arttığını gözlemliyorum. Kandil, Cuma kutlayan Aleviler, oruç tutan Aleviler sayısında artış var ama bu artış geneli etkileyecek kadar çok değil. Yine de acaba’yı aklımın bir köşesinde tutuyorum.
*Ali nasıl bir insandı? Ali o dönemde diğerlerinden temel yorum farkı olmayan bir feodal egemendi. Hayata, topluma, kadınlara, eğitim öğretime bakış açısı Ebu Bekir, Osman ve Ömer gibidir. Aralarında temel bir bakış açısı farklılığı olabilmesi mümkün değil. Siyasi ilişkilerde, hareket tarzında farklılıklar olabilir. Olmayabilir de. Sorun büyük oranda koltuk kavgası ama elbette mitler öyle demiyor. İslam tarihi büyük oranda efsanelere dayanır.
*Evet, Aleviler CHP için çantada kekliktir.
*Türk Alevilerinde ciddi oranda bir ırkçılaşma var. MHP’ye oy verenler var. Bu kadar cahillik şaşılacak bir şey. Kürt sorunuyla ilgili toplumun çoğuyla aynı şeyi düşünüyorlar. Zaten Kürt sorunuyla ilgili hemen hemen Kürtler dışında herkes aynı şeyi düşünüyor.
*Kürt ve Alevi olanların sayısı çok az ve bu insanlar Kürt Hareketi’nin temel yönelimini belirleyemezler. Zaten bunlar için Alevilik Kürtlükten çok daha baskın bir kimlik. Önemlice bir bölümü, tuhaf bir şekilde Kemalist.
*Bazı Kürtlerin Alevi olmaları da hayli ilginç. Anadolu’nun orta bölümlerinde görülüyorlar. Merkezi otoritenin eksiklerinden, kitle iletişim araçlarının yoksunluğundan, merkezi bir eğitim politikasının olmamasından.
*Aleviler aydın insanlar mıdır? Bu da hem evet hem hayır. Yedinci, sekizinci yüzyılın Arap coğrafyasının yaşam şekliyle stoplanmış ve diyalektiğe direnen bir yaşam tarzına sahip değillerdir. Bu anlamda evet. Ama bu topluma egemen lümpen ve feodal kalıplardan azade de değillerdir. Yine de haksızlık etmemek gerekir. Söz konusu olan yaşam tarzıysa, ilerleme olayına açık olma durumuysa, gelişme ihtimaliyse Sünni topluma göre çok daha ileridedirler.
*Katliamlar meselesi…Bütün unsurlarıyla bir yok edilme yani bir soykırım yoktur. Yavuz Sultan Selim zamanında Anadolu topraklarında çok yoğun bir İran propagandası vardı. Bu propagandayı yapan ve Anadolu’daki topluluklarla organik bağ kurmuş aracılar vardı. Yavuz Sultan Selim bunları öldürmüştür. Tabi bu arada bu tür işlerde her zaman olduğu gibi ilgisi olmayan bir takım insanlar da telef olmuştur. Ciddi tarihçi Emecen’in kitabında 30 bin rakamı gördüm. O dönemde Anadolu’da yaşayan bu toplulukların sayısı bu rakamdan çok daha fazladır. Yavuz Sultan Selim’in derdi, İran üzerinde siyasi bir egemenlik kurmaktı. O siyasi kavgayı kazanmaktı. O dönemde olmayan bir kelime olarak “Alevileri” bütünüyle yok etmek değildi. Sonra bunlar zorunlu göçe ve asimilasyona tabi tutulmuşlardır. Egemen ideoloji, daha sonraları psikolojik tahribat amaçlı küçük katliamlar yapmaya devam etmiştir.
*Topyekûn yok etme söz konusu olamaz. Burada yapılması gereken şey bellidir: Asimilasyon. Yüzyıllardır olan da budur. Günümüzde bu bilinçle, bu gelinen noktayla, bu iletişim araçlarıyla asimilasyon daha da zordur ama iktidar mekanizmasının sağladığı sınırsız kaynaklar göz ardı edilmemeli. Bir de AKP bu konuda kendisinden önceki iktidarlarla kıyaslanmayacak kadar kararlıdır.
*Bu konunun çözülemez olduğunu düşünüyorum. Egemen İslam anlayışıyla Aleviliğin mevcut halinin çelişkisiz bir arada olabileceğine inanmıyorum. Ya asimilasyon ya da meyveleri yüz yıl sonra alınabilecek olan bir devrim…
*Aleviliğin hümanist gibi görünmesinin sebebi bir ideoloji haline gelememiş olmasıdır. Daha doğrusu emek sömürüsünün temel ekonomik ittirici olduğu bir ideoloji haline gelememiş olmasıdır. Böyle olabilseydi, iktidara gelebilseydi, sürdürülmesi gereken ekonomik faaliyetleri düzenleme misyonuyla karşı karşıya kalsaydı mantıksızlık ve zalimlik konularında nerelere kadar gidebileceğini bilemiyoruz.
*Yeri gelmişken ileride değineceğim bir konuya kısa bir atıfta bulunayım. İslam’ın laikliğe tav olabilecek bir yapısı yoktur. Buna inanan İslam’ı tanımıyor demektir. Düşüncem şudur ki esnaflık veya cahillik böyle düşündürür insana.
Bitti.
Bence yorum yapmayınız. Ben yorumlara cevap vermeyeceğim. Tartışma çıkarsa da her iki tarafında yorumlarını sileceğim.
İyi günler arkadaşlar.