Gitmek mi kalmak mı?


“Şiir kitabından çıkartılmış bir şiir daha…”
“Şarkı adanacak bir arkadaş daha…”
“Sulanacak yeni çiçekler, beslenecek yeni bir köpek…”
2005 tarihli Küba, İspanya, Fransa ortak yapımı olan “Habana Blues” adlı filmde, Amerika’ya kaçak yollardan gitme kararı alan Caridad’ın arkadaşları bu cümleleri kuruyorlar.
Harika bir film!
Başlıkta belirttiğim gibi gitmek ve kalmak ikilemi üzerine bir film?
Peki, ama nereden gitmek?
Bir insandan mı? Bir ilişkiden mi? Bir şehirden mi?
Sosyalizmden.
Bu gitmek böyle bir gitmek.
Sosyalist ülkelerden ayrılmak, ayrılmamak ikilemi üzerine çok film vardır. Bu albümde de var bunlardan. Küba’dan gitmek gitmemek ikilemi üzerine de “Viva Cuba” filmi var örneğin.
Bu ikilemi yaşayan sadece Caridad karakteri değil. O, aslında pek ikilem yaşamıyor. Caridad’ın boşanıp boşanmadığı belli olmayan eşi Ruy yani filmin başrol oyuncusu bu ikilemi yaşıyor.
Ruy Kübalı bir müzisyendir. Partneri Tito ile beraber Havana’da yerel motifler ve Batılı tonların harmanlandığı “hafif” bir müzik yapmaktadır. İki çocuğunun annesi Caridad’la ayrılmaya karar vermiş olmalarına rağmen aynı evde yaşamaktadırlar, yaşamak zorundadırlar. Müziği gibi bir hayatı vardır Ruy’un. Sorumsuzluk parantezinde; müzik, eğlence, alkol, puro ve seks hayatını doldurmaktadır. Partneri Tito da aynı kafada görünmektedir.
KÜBA’DAKİ EKSİKLİKLER
Bu albümde yer alan “Viva Cuba” ve “Lista de espera” filmlerinden de aşina olduğumuz “Küba’daki eksiklikler” teması bu filmde de karşımıza çıkıyor. 50 yıllık ambargoyla boğuşan bir ülke olarak Küba’da doğaldır ki bazı temel tüketim maddeleri eksiktir. Özellikle müzik icra eden bireyler için bu sıkıntılar iyice çekilmez hale gelmektedir. Gitar teli bile problem olabilmektedir.
Bu eksiklikler Ruy ve Tito’yu zorlarken, üstüne üstlük Coridad da Amerika’ya akrabalarının yanına kaçma kararı almışken İspanya’dan gelen prodüktörler filme ivme kazandırırlar.
Bunlar kapitalist bir mantıkla adaya gelirler ve ranta çevirebilecekleri “yerel renkler” aramaktadırlar. Ruy ve özellikle de Tito İspanya’ya gidip müzik yapmak için yanıp tutuşmaktadırlar.
Ruy’un kadın prodüktörle duygusal yakınlaşması da filme ivme kazandıran başka bir olaydır.
Bütün bunlar olurken filmin “climax”i yani Yunan trajedilerindeki başkarakterde görülen keskin dönüş gerçekleşir. İspanyol şirket gruptan yerel tonları azaltıp Avrupai tonları arttırmalarını ister. Bir de şarkı sözlerine rejim karşıtı vurgular eklemelerini talep eder.
Buradan sonra film örtülü bir kapitalizm sosyalizm savaşını dönüşüyor.
Kim gidiyor, kim kalıyor?
Giden neden gidiyor, kalan neden kalıyor?
Gitmek mi kalmak mı?
Filmin cevabı belli. İspanya doğumlu bir yönetmen olan Benito Zambrano dürüst bir tavır içerisine giriyor bana göre ama bazı yerlerde apolitik olabiliyor. Tabi bu benim görüşüm. Kendisi böyle tercih etmiş olabilir. Örneğin, karakterine “ideolojinin beni esir almasına müsaade etmeyeceğim” dedirtirken böyle yapıyor. “Bize her yer Küba” dedirtirken böyle yapıyor. 
Hangi ideoloji?
Bütün ideolojiler, bütün –izm’ler insanın doğasına aykırı mı? İnsanı “kullanır” mı? İnsanın özneleşmesini sağlayan ideolojiler yok mu? Bütün partiler aynı!… Hepsi kendi “çıkarını” düşünüyor!…
Kapitalizmle ilgili ne düşünüyor acaba yönetmen?
Bunun sonu “herkes kapısının önünü süpürse hayat ne güzel olurdu”ya gidecektir.
Kültürlerden yalıtık, ansiklopedi gibi, “sanat” filmi karakteri gibi bir ideoloji düşünülemez. Yani donuk, renksiz, hareketsiz ideolojiler olmaz. Sanırım Latin Amerika halklarındaki o “larçlık” hali her şeye yansıyor. Bu albümdeki bütün filmlerde bunu görebiliyoruz. Olsun, canımızlar.
Sonuna kadar tavsiye ediyorum bu filmi.

Sıpsıcacık…
Bu yazı Bekleme Listesi, benito zambrano, habana blues, havana blues, Kapitalizm, Küba, Küba sineması, Lista de espera, Sosyalizm, Viva Cuba, Yaşasın Küba kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.