Harika Bir Film: Koca Dünya

reha_erdem_koca_dunya

İki insanla üç insan arasında çok fark vardır…

Ne demek bu?

İki insan yan yanaysa daha farklı bir ortam oluşur, üç insan yan yanyanaysa çok daha farklı bir ortam…Üçüncü kişi bir mod/medyan işlevi görebilir. İki insan arasında kopması muhtemel fırtınayı gecikitirebilir, engelleyebilir. Hesaplaşma veya tam tersi büyük bir bağ kurma olasılıkları iki kişiyken daha yüksektir.

Na’palım, üçüncü kişiyi öldürelim mi? Üç veya dört, ne yapacağınızı siz bilirsiniz. Belki bir’i öldürürsünüz belki beşe, 10’a çıkarsınız.%51’e Siz bilirsiniz.

Sinema da bu konuya duyarsız kalmammıştır hiçbir şeye duyarsız kalmadığı gibi.

İkili-yol-suç filmleri her zaman ilgi görmüştür. Aklıma ilk olarak Bonnie and Clyde geliyor. Natural Born Killers, Thelma & Louise (hala izlemediniz mi şok olmuş adam smayli), Im Juli, Herşey Çok Güzel Olacak (dilbilgisi kurallarına dikkat edip de her şeyi bitişik yazıyorsan orta yaşlısın demektir) True Romance, Ulis’in Bakışı, Motosiklet Günlükleri, Stranger Than Paradise, Easy Rider, Transamerica, Vanishing Point, The Wild Bunch, Dirty Mary Crazy Larry, y tu mama tambien, viva cuba, Amansız Yol…

Filmlerden bazılarında üç veya daha fazla karakter var ama işte bu saydığım filmler çok iyi film üretmeye müsait bir tema olan ikili-yol-suç temasından öne çıkmış filmler.

Neden? Çünkü iki insan bir suç işlemiş ve yola çıkmışsa veya yol üzerinde silsile şeklinde suç işliyorlarsa ortaya bir heyecan fırtınası çıkar. Kaavede çalışmaya başlayan çırağın ilk günü gibidir bu filmler…

Reha Erdem’den bahsedelim. NBC ve Zeki Demirkubuz’dan önce var olan ama star yönetmenlik (auteur) mertebesine ulaşmış tek isimdir diyebiliriz. Başka bir isim aklıma gelmiyor, varsa hatırlatın.

İçine girmesi zor bir dünyası vardır. Kapıda mülakat yapar. Herkesi kabul etmez. Torpil yaptıramazsınız.

“Şeyy, ben sinemayla ilgileniyorum da iki tane de Zeki Demirkubuz filmi izledim, sizin evreninize girebilir miyim acaba ” diye mesaja atarsanız, çift mavi tik olur ama yine de cevap yazmaz.

Emek ister RE evreni. Şıkılıp bırakmak gibi şımarıkça tutumları, “bu ne şimdi amk” gibi ahmakça yorumları affetmez. O 10 bin kişiden biri olmak zordur yani.

İçine girmesi en kolay filmi bence Koca Dünya olmuştur. RE evrenine buradan başlayıp hemen mal bulmuş Mağripli gibi saldırmayınız. Diğer filmleri zordur. Bir Kosmos bir Korkuyorum Anne bir Beş Vakit “bu ne şimdi amk” dedirtir kolayca anti sanat filmi hareketi terör örgütü üyelerine. Örnek Mehmet Turgut.

Allahın bile rehberden sildiği iki karakter var. Yetiştirme yurdunda büyümüşler. Ulan bak usuturuplu, bilimsel yazı yazacaktım yine dayanamıyorum…Neyse devam edelim, genç kız ve erkek kardeş olduklarını düşünüyorlar. Ensest olgusuna birazdan değineceğim. Kızı erkekle görüştürmüyorlar üstüne üstlük de evlendirmek istiyorlar onu. Erkek de aileyi öldürüp kızı alıyor ve İstanbul’un bir ilçesine kaçıyor. Aslında filmde yolculuk olgusu çok yok. Doğaya yerleşiyorlar. Doğaya dönmek olgusuna da değineceğim.

Şimdi bu iki insanın sıradışı ortaklığı alternatif bir hayat kurmaya yetecek mi yetmeyecek mi? Allahın bile sallamadığı iki insan, minimuma razı geleceklerini beyan ediyorlar ve herkesten kaçıyorlar. Yetecek mi? Spoiler vermemek için cevabı ve düşüncemi yazmıyorum. Gerçi dur…

SPOILER SPOILER SPOILER SPOILER

Yetmiyor. Yetmez. İnsan tek başına yaşayamaz. İki başına da yaşayamaz. Mutlaka bulaşmak zorundadır. Hele hele günümüz koşullarında izole kalmak çok daha zordur. O yüzden yıllardır küçük şehirleri gömüyorum. Madem bulaşmak zorundayız o zaman milyonlarca kişiye bulaşalım da arada kaynayalım. 10 bin kişilik “balıkçı kasabasında” fark edilmemeniz ve mikro faşizmin ilgi odağı olmamamanız mümkün değildir. Neden buraya gelmiş?

Ne yapıyorlar ormanda?

Koca Dünya’daki diğer bir sorun da ikiliden birinin (kızın) saklanması, erkeğin bir takım koruyucu görevler yüzünden sık sık “panayır alanına” gitmek zorunda kalmasıdır.

O panayır alanında ve “ilçede” erkek geleneksel iletişim şekillerinin hepsine girer. Onun için çok bir şey değişmemiş gibidir yani. Ama doğanın ortasında tek başına kalan kız için her şey radikal düzeyde değişmiştir. O halde ruh hali de aynı kalamaz.

Doğaya dönmekten bahsedelim. Günümüzde böyle bir trend var. Doğaya gidip güzel manzaranın tadına varmak tamam da sürekli orada yaşamak, organik tarım aldatmacasını falan düşlemek bence paralı orta sınıfların şımarıkça ve cahilce kurdukları hayallerdir. Dünya fenadır ve bu politik bir şeydir. Politikayı değiştirmeden bu fenalığı alt etmek mümkün değildir. Paranız çoksa kendinizi uyuşturabilirsiniz en fazla. Spiler uyarısın vermiştik değil mi? Olmadı işte filmdeki gibi. Into the Wild’da da olmamıştı. Filmi başarılı bulmamın sebeplerinden biri de bu gerçekçi yaklaşımdır ki gerçekçilik Reha Erdem’in bir numaralı kaygısı değildir.

Ensest mevzusuna da bakalım. İkili arasındaki ilan edilen kardeşlik bağı sık sık sorguya çekiliyor. Dünyada bildiğim kadarıyla kardeşler arasındaki aşkın serbest olmasını savunan küçük radikal gruplar var. Evrimsel süreçte bunun normal olduğunu ama sapiensin her zamanki gibi bunun üzerine kültür inşa ettiğini söylesek bu yazdığımı gözüyle okuyup anlayacak kişi sayısı çok azdır. O yzüden bu ensest işleri bela konuladır ama evrimsel süreçte normal olduğu için çok sık karşımıza çıkar. Bu bir çelişkidir. Bu çeliki üzerine film yapmaya kalkmak da zordur. Bir kere suç unsuru olabilir, emin değilim. Bu filmin bu anlamda “başarılı” olduğunu ve bu çelişkinin yer yer üzerine gittiğini belirtmemiz gerekiyor. Bu anlamda kültürü aşan bir film yapılabileceğini düşünmüyorum zaten. İnsanlık ben de dahil o durumda değiliz. Koca Dünya’yı bu anlamda da ilgiyi hakettiğini düşünüyorum. Ben bu paragrafta herhangi bir şeyi savunmadım. Birtakım durum tespitleri yaptım.

Reha Erdem’in “Jin” ve “Şarkı Söyleyen Kadınlar” filmlerini hala izlemedim. Bunları izledikten sonra belki kendisini genel olarak ele alırım.

İzleyiniz.

İzledikten sonra farklı bir insan olacaksınız.

Sinemanın bundan daha iyi bir işlevi mi var?

Bu filmle ilgili Facebook’ta bir paragraf yazmıştım, onunla bitireyim:

“Sinema bir tarikattir…Yalnız her film üreten ve izleyen o tarikata üye değildir. Bu tarikatin ilk ve tek kuralı, büyülemek ve büyülenmektir. Bir de dizi izlememek…Reha Erdem’i tanırım. Benden önce bu tarikata üye olmuştur.”

Not: Yazım yanlışlarına bakamayacağım.

Bu yazı Sinema, Uncategorized kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.