Red!

Şilili belgesel film yönetmeni Patricio Guzman “Belgesel sineması olmayan bir ülke, fotoğraf albümü olmayan bir aileye benzer” demiştir. Bu konuda perişanları oynayan ülkemizde çok iyi bir belgesel film dün itibariyle vizyona girdi. Ama gösteriminin yasaklanması veya gösterimine çeşitli engellerin koyulması muhtemel. Bu yüzden en kısa zamanda izlemenizi tavsiye ederim.

Redhack hacker örgütünü işleyen belgeselin yönetmeni “Devrimden Sonra” filminden tanıdığımız Mustafa Kenan Aybastı. Film, Bağımsız Sinema Merkezi’nin bir üretimi. Filmin Kadıköy Nazım Hikmet Kültür Merkezi’ndeki galasında, yönetmen söz aldı ve ilginç cümleler kurdu. Bugüne kadar kendisi ve sinemayı kendisi gibi algılayan arkadaşlarının çektikleri için, ana akım düşünce dünyasında film mi değil mi tartışmalarının yapıldığını söyledi. Bu tartışmalara bir yana bırakmak gerektiğini söyleyip “birazdan izleyeceğiniz film milm değil. Yaşanan karanlığa, faşizme, gericiliğe bir direnme çağrısıdır” diye ekledi.

Yönetmen yanılıyor. “Red!” bayağı iyi bir belgesel film. Seyircinin ilgisini her daim taze tutan, sürükleyici, kıvrak bir film. Yapılan röportajlar iyi kurgulanmış metinle oldukça uyumlu bir şekilde hareket ediyor. Görsellik doyurucu, içerik sağlam. Söyleyecek söz yok. İyi bir belgesel filmde ne olması gerekiyorsa hepsi ziyadesiyle mevcut. Ellerine sağlık!

Filmde yüzleri gizlenmiş Redhack üyeleriyle yapılan röportajlar da var. Kendilerini, misyonlarını tanıtıyorlar. Tanımayan var mı? Sürekli vurguladıkları şey, yaptıkları eylemlerin bireysel eğlenceleri değil devrim ve sosyalizm mücadelesinin bir parçası olduğudur. Şu anda Level ikide olduklarını ve Level 10’dan sonra yani halkın sokakları hacklemesinden sonra kendilerini emekliye ayıracaklarını belirtiyorlar. Gündüz diğer insanlar gibi bir hayat sürdüklerini yani sömürüye uğradıklarını akşamlarıysa bilgisayar başında mücadeleye farklı bir şekilde katkı koyduklarını söylüyorlar. Onların da ellerine sağlık!

Sanal alem ve orada geliştirilen tutumlarla ilgili bir şeyler söylemek niyetindeyim. Sanal aleme ve sosyal medyaya yaklaşırken her şeye olduğu gibi çok yönlü ve bütünlüklü yaklaşmak gerekiyor. Facebook, Twitter, bloglar gibi araçlar milyarlarca insan tarafından kullanılıyor. Geyik muhabbeti kısmını geçelim ve mücadeleye verdiği şekle odaklanalım. Redhack üyelerinin çeyreğinin çeyreği kadar bir bilinçle sosyal medyaya yaklaşıyorsak diyecek söz yok. Mutlaka bir etkinliği, sınıflar mücadelesinde bir karşılığı vardır. Dahası bu mücadeleye kattıkları vardır. İnsanlardan özellikle de gençlerden köşe bucak saklanan bazı insanlık değerleri oralarda birçok insana ulaşmaktadır. Ama sosyal medyanın insanlığı tembelliğe itmesi, pasifize etmesi, sokakları ve toplumsallığı sterilize etmesi gibi tehlikeleri de mevcut. Eskiden türkü bar devrimcileri vardı. Onlar şimdi sosyal medya devrimciliğine evrildiler ne yazık ki! Milyonlarca insan bir paylaşım yaparak üzerine düşen insani sorumluluğu yerine getirdiği tatminiyle taçlandırıyor kendisini. Bu durum, milyonlarca emekçiyi sınıflar mücadelesinin merkezinde bulunan sağlam bir mücadele pratiğinden uzaklaştırıyor. Bir de az önce bahsettiğimiz o değerlerin içeriğini boşaltmak, değersizleştirmek gibi çıktıları da oluyor. Facebook’ta “Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Mehmet Akif, Can Yücel” adlı bir grup var örneğin. Nasıl yani? Var işte bu ve benzeri durumlar. Yani sosyal medyanın kendisi hem bir mücadele aracı hem de bir mücadele alanı. Uyanık olmak lazım.

Bu uyanıklık mevcutsa sosyal medyayı ve onun etkinliğini kullanmaktan çekinmemeliyiz. Ben de bu blogda onu yapmaya çalışıyorum. Hem sokaktayım hem buradayım. Yönetmenin çağrısını ben de bu bloğa uyarlıyorum. Gelin hep beraber karanlığa, faşizme, gericiliğe direnelim. Sonra da püskürtelim. Sonra yeni bir dünya kuralım. Redhack’in katkılarıyla…

Bu yazı Bağımsız Sinema Merkezi, Belgesel Sinema, Devrimden Sonra, Mustafa Kenan Aybastı, Nazım Hikmek Kültür Merkezi, Red, Redhack, Sinema, sosyal medya kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.