“The Kids Are All Right” (2010)

Eskiden bir milyon tane köşe yazarını takip ederdim. Artık bu çabadan sıkıldığım için sınırlı sayıda köşe yazarını takip ediyorum. Akşam yazarı Oray Eğin de bunlardan biri. Kendisi birçok kişiye antipatik gelir. Üç beş sene evvel jüri olarak katıldığı bir yarışmada kullandığı bozuk şive bunda etkendir. Dedikoduyu sevmesi de. Fakat ancak saygı duyulacak bir bilgi birikimi ve bu birikimi aktarma tarzı var. Onun yazılarında iki kere geçtiği için izlemek istedim “The Kids Are All Right/İki Kadın Bir Erkek”i. O yazıda Amerika’da nikahsız yaşayan çift sayısının ilk defa nikahlı yaşayan çift sayısını geçtiğinden bahsediyordu. Aile kavramının önümüzdeki 10-20 yılda çok sorgulanacağını söylüyordu. Ben de öyle düşünüyorum. Belki o kadar yakın olmayabilir ama ileride evlilik ve aileye bakış açısının çok farklı olacağından adım gibi eminim. Bu yüzden çok ilginç bir film TKAAR. Daha önce hiç düşünülmemiş bir hikaye. Lezbiyen çiftin sperm bankası yoluyla iki çocuğu var. İki çocuk da aynı babadan. Günün birinde çocuklar biyolojik babalarıyla tanışmak istiyorlar. İlk başlarda her şey yolunda gözükürken sonrasında tren raydan çıkıyor. Filmin adıyla ilgili yine sorunlarım var. “İki Kadın Bir Erkek” sanki bir adamın karısını aldatma hikayesi gibi algılanabilir. Oysa bir kadın karısını bir adamla aldatıyor. Bu garip sarmalın başlıkta hissettirilmesi lazımdı. Önerin nedir diye sorarsanız çok düşünmedim ama bunları düşünen bir ekip var, onların işi. Her şeyde olduğu gibi burada da ticari kaygı öne çıkıyor ve muhafazakar seyirciyi ürkütmemek adına esnaf bir başlık bulunuyor film için. Filmin yönetmeni Lisa Cholodenko da çocuklu bir lezbiyen birlikteliği olan bir insan. Çok iyi bildiği bir hayatı anlatmayı tercih etmiş yani. Oyuncular da çok başarılı. En sevdiğim kadın oyunculardan olan Julianne Moore’u, birçok ödül töreninde bulunan Annette Bening’den daha başarılı buldum ben. Ezik karakteri oynamak baskın karakteri oynamaktan daha zor olsa gerek. Baskın karakterin ruh halini abartılı hareket ve söylemlerle yansıtabilirsiniz ama ezik karakterin ruh hali için daha az dikkat çekerek bunu yapmanız lazım. Bu da daha zor olsa gerek. Moore da filmin her anında bunu hakkıyla yapıyor. Bening’in performansını da beğendim tekrar belirtmek isterim. Özellikle yemek sahneleri ve bu sahnelerde geçen diyaloglar çok başarılı. Filmin zaten senorayo olarak çok özgün ve bugüne kadar denenmemiş şeyleri denediği gayet açık. Bu filmi izledikten sonra herkesin bildiği ama söylemediği bir şeyi yine fark ettim. O da kadın eşcinselliğinin erkek eşcinselliği kadar ciddiye alınmadığı…Kadın eşcinselliği, Türkiye toplumu gibi muhafakar bir toplumun sinemasında hem de 60lı yıllarda bile kendisini yer bulabiliyorken (“Haremde Dört Kadın”, Halit Refiğ, 1965), erkek eşcinselliği geyik muhabbeti dışında yeni yeni kendisine yer bulmaya başlayabiliyor. Ana akım porno filmlerde lezbiyen sahnesine çok kolay rastlayabiliyorken, iki erkeğin sahnesine uyarı olmadan rastlayamazsınız. Nereden biliyorsun derseniz, sosyolojik gözlem amaçlı bu filmlerden izlemişliğim oldu Zekeriya Beyaz hocaefendi gibi. Lütfen samimi olun eşcinsel deyince aklınaza önce bir erkek gay mi yoksa lezbiyen mi geliyor? Elbette ki erkek gay geliyor. Film de bence bu gözlemi belki de farkında olmadan yapmış. Moore’un canlandırdığı Jules karakteri de lezbiyenlikten çok kolay vazgeçebiliyor. Benzer bir durumun yaşandığı mükemmel ötesi bir film biliyorum. Etoore Scala’nın “Una giornata particolare/Özel Bir Gün” (1977) adlı filminde 1930larda Mussolini ve Hitler’in ilk buluşma gününe gidiyoruz. Faşist kocası ve apartmandaki herkes bu olaya tanık olmak için ayrılırlar. Dört çocuklu ev kadını ve eşcinsel yazar hariç. Bu ikisi arasında başlayan diyalog, cinsel ilişkiyle sonuçlanır TKAAR’da olduğu gibi. Ama film hayat, toplum, kadın erkek rolleri üzerine olağanüstü güzel çıkarımlar yapar. İzlediğim en iyi faşizm eleştirilerinden biriydi. Gerçekten müthiş bir filmdi “Una giornata particolare”, bir daha izlemeliyim. Çok dağıldım. Filmi çok beğendim. Çok iyi seyri olan ve daha önce karşılaşmadığımız durumları bize gösteren, özgün bir film. Muhafazakar değer yargılarınızla idam kararı almak için izleyecekseniz izlemeyin derim. Ama lezbiyen bir aile nasıl olurmuş diye merak ediyorsanız tam da böyle olur herhalde.    


The Kids Are All Right Trailer   wallyz75

Bu yazı Annette Bening, Ettora Scola, Halit Refiğ, Haremde Dört Kadın, İki Kadın Bir Erkek, Indie, Julianne Moore, Lisa Cholodenko, Özel Bir Gün, The Kids Are All Right, Una Giornate Particolare kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

“The Kids Are All Right” (2010) için 8 cevap

  1. Bu tip filmlerde kolay kolay fikir ayrılığına düşmezdik seninle, ilginç! Benim hiç beğenmediğim hatta 1 puan verdiğim bir filmdi. Sebepleri de şurada:

    http://estarabi.blogspot.com/search/label/The%20Kids%20Are%20All%20Right

  2. Baran Doğan der ki:

    Filmi izlemeden önce senin yazıyı okusaydım belki izlemezdim. Bence çok insafsızca davranmışsın. Bir alacak kadar kötü bir film mi? IMDB'de 32.000 kişi içerisinde senin gibi bir veren 681 kişi varmış. Eminim bunların 500'ü muhafazakar olduğu için, gerisi de senin gibi filmi yeterince cesur bulmadıkları için bir vermiştir.

  3. Aslında bu puanları neye göre verdiğimiz hakkında da bir yazı yazmamız lazım okuyucu için. Yalnız ben bırak öyle bir yazıyı, izlediğim filmlerin eleştirisini yazmaya bile sıkıldım. Artık hiç geri bildirimi olmuyor yazıların. Dikkat ediyorum da benim blogda sen senin blogda da benden başka yorumcu çıkmıyor pek. Yazdıklarımın boşa gittiğini hissediyorum.

  4. Baran Doğan der ki:

    Ben Google Analytics'den takip ediyorum. Her gün ortalama 20 farklı kişi giriyor. Sık yazdığım zaman artıyor. Siyasi yazılarıma ve İstanbul'la ilgili yazılarıma bayağı değişik insanlardan yorum geldi. Yazı yazdığımız filmler çok takip edilen filmler değil, bir de bu var. Öyle düşünme. Durmak yok, yola devam. Ben sadece sen okusan bile yazmaya devam edeceğim.

  5. Okuyucu açısından bende de sorun yok ama gelen yorumlar en azından o yazı hakkında bir daha düşünmeme sebep oluyor, ya da yazının konusu hakkında. Bakalım bir süre daha ilerleyelim. Bu arada uzakdoğu polisiyelerine merak saldım. Chugyeogja ve Salinui Chueok'u izledim. Bu gece de vakit olursa Sun Taam'ı izleyeceğim. İlk ikisini kesinlikle tavsiye ederim.

  6. Baran Doğan der ki:

    Chugyeogja'yı izlemiştim. Diğerini bilmiyorum. Ben de Uzak Doğu Korku Sineması diye bir kitap okuyorum şu anda. Bayağı film not ettim. Severim uzak doğu korkularını..

  7. Gin gwai favorimdir korkulardan.

  8. Baran Doğan der ki:

    O filmi visididen Türkçe dublajla izlediğim için bir şey anlamamıştım. Benim favorilerim Garez'ler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.