Cumhurbaşkanlığı seçimi


Bizim tavrımız boykot. Propagandası yapılacak olan gerçek bir boykot ama…2010 yılında Kürt Hareketi’nin çocuk kandırır gibi yaptığı boykot-aslında-evet’çi bir yaklaşım değil. Tayyip gibi bir figürün girdiği seçim gayrımeşrudur. 

30 Mart yerel seçimlerinden sonra “erken cumhurbaşkanlığı seçimi yazısı” başlıklı bir yazı yazmak istemiştim, yapamamıştım. O zaman kurgum şu idi: AKP Tayyip’i aday yapacak. Ya inanılmaz öfke biriktirmiş bir figürü cumhurbaşkanlığının mevcut hali gibi bir memura, bir evet-efendim-sepet-efendim’ciye dönüştürerek tasfiye edecek ya da yedirebilirse padişahlık/halifelik Türkiye’si projesini hayata geçirmeye çalışacaktı. CHP, her zaman emperyalizmin ve sermaye sınıfının sadık uşağı olduğu için, dinamik toplumsal hareketliliği aldatmak için çaba sarf edecekti. Kürt Hareketi, ilk turda dostlar alışverişte görsün mantığıyla aday gösterip, ikinci turda boykot-aslında-evet stratejisini yeniden hayata geçirecekti. Sol siyasetin akılsız unsurları Kürt Hareketi’nin oltasına gelecek, akıllı ama etkisiz unsurları toplumsal dinamiklere gözünü dikecekti.

Şimdi bunlar gerçekleşince tam bir “hava atma platformu” olan Facebook’u “ben demiştim” şekilde kullandığım düşünülmesin lütfen. (Almanya şampiyon olacak.)

Bu öngörüler bir takım revizyonlarla gerçekleşti. Ayrıntıya inelim:

AKP

30 Mart seçimleri sonrasında AKP, yerlerde sürünen meşruiyet sorununu yalanla dolanla da olsa bir nebze rahatlatmıştı. Gün yüzü görmemeye devam ediyorlar ama ellerinde yalan, zorbalık ve para hala var. Bu tabloda her zamanki gibi frene asla basamayacak olan AKP ve artık bir toplumsal olguya dönüşen Tayyip Erdoğan elbette ki frene basamazdı. Aday oldu ve “şimdilik” görünen o ki o berbat, tuhaf ülkeyi yedirmeye çalışacak. Uluslararası alanda sıkışma yaşıyor olmasından, ülkede artık kemikleşmeye gitmiş taraflaşma olduğundan dolayı zorbalıktan ve yalandan başka hiçbir aracı yok. Yeni dönemde dincilik öncesiyle kıyaslanamayacak kadar artabilir. Dinci faşizm kendisini iyice hissettirir olabilir. Bu süreçte düzen içi aktörlerin kendisine kestiği muz ortaları göğsünde yumuşatıp kaleye yuvarlamak isteyecektir. Bizim tavrımız net! Top geçer adam geçmez…

CHP

Muz orta dedik. O tuhaf isimli imamdan daha iyi bir muz orta olamazdı Türkiye gericiliği için. CHP’de olan biten herhangi bir şeyden dolayı şaşıran bir kişi siyasetle ilgileniyorum demesin. “Bu kadarı da olamaz” diyenlere yanıtım “bu daha ne ki” olurdu. Emin olun sol siyaset iyice güçlensin, CHP içinde para-militer güçler bile çıkabilir. Şu meşhur CHP’de yarılma meselesiyle ilgili iddiam hala geçerli: Sol siyaset iyice görünür, somut bir gerçeklik, bir güç olmadıktan sonra CHP içindeki “kafayı kırabilecek” olanlar o yarılmayı gerçekleştirmeyeceklerdir. Burada kafayı kırmaktan kasıt 26 kişiyle AKP binasına yürümek değildir kesinlikle. Siyasi kopuş yaşamaktır. Bunu yapabilecek olanlar CHP içersinde oldukça fazla olan ve yaşamlarındaki gerçek/tarihsel problemlerin çözümü için farklı bir arayışa girebilecek olan kesimlerdir. Bu kişilerin CHP’yi bu gerçek/tarihsel problemleri kıyamete kadar çözmeyecek olmasını kavrayabilmeleri ya tesadüflere ya da dediğim gibi sosyalizmin gerçek bir toplumsal olgu olarak belirmesine bağlıdır. Bu dostlar ancak bu şekilde “kafayı kıracaklardır”. Bu şekilde “anormal” insan olacaklardır. Tesadüf eseri bu yazıyı okuyup, kafayı kırmaya karar verenler, beni arayın…

KÜRT HAREKETİ

“Tayyip Erdoğan Kürt sorununa en ilerici yaklaşımı geliştirmiş politikacıdır.” Bu cümleyi sıradan olmayan bir Kürt Hareketi sempatizanından/üyesinden duydum. Seçimlerden hemen önce saldırıya uğrayan bir BDP binasına ziyarete gitmiştik. O cafcaflı günlerde bile “Tayyip gidecek, e peki ne olacak?” diyorlardı. Evet, böyle düşünüyorlar. Tayyip, ülkenin batısı üzerine benzin döküp yaksa bile yedi, sekiz gramlık ulusal kazanım uğruna onu gayrımeşru ilan etmezler. Selahattin Demirtaş eskiden sol, seküler söylemler geliştiren birisiydi. Kötü bir insan da değildir kesinlikle. Fakat buradaki temel stratejik fark kendisini hissettiriyor. Biz Türkiye’nin her anlamda gayrımeşru bir aktör tarafından karanlığa götürülmek istendiğini söylüyoruz. Israrla meşruiyet olgusunun öne çıkmasını istiyoruz, onların böyle bir derdi yok. Yedi, sekiz gramlık ulusal kazanım uğruna masada oldukları için (ki bu çok büyük bedeller ödenerek elde edilmiştir) meşruiyetle ilgilenmiyorlar. Utangaçça Tayyip’i desteklemediklerini iddia ediyorlar. Buna inanmam için, ikinci turda Tayyip’e oy verilmemesi, onun gayrımeşru olduğu yönünde bütün enerjileriyle propaganda yapacaklarını deklare etmeleri lazım. Bu olmayacak ve neo-boykot-aslında-evet’çilik hortlayacaktır.

GÜLEN HAREKETİ

Geçiniz.

SOSYALİSTLER

Dediğim gibi akılsız olanları Demirtaş oltasına zıplayacaklardır, ikinci turda ne yapacaklarını bilemeyecekler veya yan sanayi halifeye oy vereceklerdir. Sonuçta Türkiye gericiliği muz ortayı gole çevirmiş olacaktır. Akıllı olup etkisiz olanları ise toplumsal dinamikleri harekete geçirmeye çalışacaklardır. Zaten o dinamiklerin Türkiye’de görülme olasılığı artık her zaman vardır ve şimdilik sosyalistlere bakmamaktadır bu dinamikler. O dinamikler baktıklarında gerçek bir güç olarak sosyalistleri görürlerse gericilik sıçtı demektir.

Bu yazı AKP, CHP, Cumhurbaşkanlığı seçimi, Kürt hareketi, Tayyip Erdoğan kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.