Futbol Filmleri 20

Filmde, İngiltere eski milli takım kaptanı bir alkolik. Egemen sinemanın çok tuttuğu kaybeden (loser) karakterlerden. Sonra tek başına dünyayı kurtaracak ama. Bir gece yine alkollü iken polise yakalanıyor ve bunlara dalıyor. 3 yıl hapis.
“Mean Machine/Sıradışı Sanıklar” hem bir futbol filmi hem de hapishane filmi. Egemen sinemanın hapishane filmi klişeleri vardır. Gaddar müdür, zorba gardiyanlar, berbat yemekler, kaslı kötü çocuklar, hatta eşcinsel çeteler, birkaç “derin” karakter, işkence, sonrasında giderek oluşan bir dayanışma ruhu falan hepsi “Mean Machine”de mevcut. Eski İngiltere milli takım kaptanı “klişe bir hapishane filmi” hapishanesine düşerse ne olur?
Önce başı belaya girer, sonra tek başına bu sorunların üstesinden gelir. Bu kural zaten egemen sinemanın yani kapitalizmin halka dayattığı bir formüldür. Danny Meehan ilk hapishaneye düştüğünde herkes kendisine düşmanca davranıyor. Kendisi “derin” karaktere soruyor: “Herkesin sorunu ne?” Derin karakter: “Buradaki insanların çoğunun hiçbir şeyi yoktur, hiçbir zaman da olmamıştır ama sen onların hayal ettiği her şeye sahiptin ve hepsini fırlatıp attın.”
Böyledir işte. Bireysel başarı ve aynı şekilde çöküş hikâyelerini çok sever kapitalizm. Isıtır ısıtır kullanır. Bu iniş ve çıkışların arka planında yatan kavgayı gizlemenin, mülksüzlerin bu temel kavgaya ilgi duymamalarını sağlamanın en iyi yollarından biri budur. Ekstra bilgi: Bir diğer yol da dinciliktir.
Danny hapishaneye düşünce orada da işleyen bir “sistemin” içerisinde buluyor kendisini. Bir adaletsizlik mekanizması var. Tekrar belirtelim, film bu adaletsizlik mekanizmasının da kaynağını da bir, iki yozlaşmış “birey” olduğunu empoze etmeye çalışıyor.
Gaddar müdür, mahkûmlarla gardiyanlar arasında bir maç ayarlamak istiyor. Bahisten para kazanmak istiyor. Kendisinin de içinde olduğu bir bahis şebekesi var hapishanede. Mahkûmların takımını Danny’nin çalıştırmasını istiyor. Sonra türlü baskı aygıtlarıyla Danny’i köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.
Bu seride işlediğimiz muhteşem bir Macar filmi vardı. “Two Half-Times in Hell/Cehennemde İki Devre” filminde Nazi işgali altındaki Sovyetler Birliği topraklarında yapılan ve katliamla sonuçlanan bir maçın hikâyesi işleniyordu. Yine aynı yazıda geçen “Victory/Zafere Kaçış” filmi bu filmden apaçık şekilde faydalanmıştı. “Mean Machine” bu hikayeden faydalanan ikinci film olarak düşünülebilir. Kendi ideolojisi ve para kazanma motivasyonu doğrultusunda bunu yaptığını ekleyelim.
Futbol filmlerinin sonlarında yer alan ölüm-kalım maçlarının son dakikada atılan golle iyilerce 3-2 kazanılması sanki bir kural. Pek çok filmde bunu görüyoruz. Temel kurallardan biri de üçüncü golü esas oğlan veya esas kızın son dakikada atması. Bu şekilde bir bireyi idealize etme ve geride kalan her şeyi önemsizleştirme siyaseti gerçekleşmiş oluyor. “Mean Machine”de ve bilumum Rocky filmlerinde “dünyayı kurtaran adam” son anda altın vuruşu gerçekleştiriyor.
Geçtiğimiz hafta direnişlerde yine attık o meşhur sloganı: “Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber ya hiçbirimiz!” Bu tür “tek başına” bir şeyciliği savunan filmlerden uzak durunuz. İzlemeyiniz.   

Bu yazı egemen sinema, Futbol Filmleri, İngiltere futbolu, mean machine, sıradışı sanıklar, Two Half-Times in Hell kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.