Hatay’la İlgili Ayrıntılar

*Artık Hatay, Antakya, Samandağ, Defne, Harbiye, Dörtyol ne demek biliyorum. Dünya, kurtulabilirsin.

*İki günlük Hatay gezisi yaptım. Bunu, artık dayanamadığım için yaptım ama iki günün Hatay’a yetmeyeceği açık. Bütün iyi yerlere olduğu gibi Hatay’a da bir hafta ayırmak gerekiyor. Çankırı üç saat 46 dakikada bitmişti, manalı üç nokta birinci ile ikinci arasında boşluk var

*Tarih ve gastronomi turunu beraber arıyorsanız Hatay en iyi seçeneklerden biridir. Görmedim ama Gaziantep’i, Urfa’yı ve Mardin’i döver mi bilemiyorum.

*Romalılar Roma’dan Hatay’a 20 günde gelebiliyorlardı. Hatay, Roma’nın Ortadoğu’ya çılan kapısıydı. Bu yüzden çok önemli bir yer olmuştur. Petrolün bulunması jeopolitiğin önemini azaltmıştır.

*Antik çağda 300 bin nüfusla dünyanın dördüncüsü olduğu yazıyor. Merkez hala o civarlarda.

*Hataylılar Antakya ismini daha çok kullanıyorlar. Hatay ilinin merkezine Antakya deniyor. Antik “Antiochia” kent ismi birçok yer tarafından kullanılıyor.

*Hatay’ın TC toprakların katılmasının bir katakulli, bir oldubitti olduğunu düşünüyorum. Bölgedeki yerel egemenler ya ikna edildi, ya da tehdit edildi. Halka sorulması falan hikaye. Bunu biliyoruz değil mi? Tarih boyunca halka hiçbir şey sorulmamıştır. Bir dolu ideolojik ve ekonomik yatırımdan sonra sandık en son onların önüne konmuştur. Hatay yerlisi insanın Türkiye’nin batısındaki anaakım insan profiliyle uyuşan bir tarafı yok.

*Hatay yerlisi büyük bir oranda Arap Alevi insanlardan oluşuyor. Yani Suriye halkının çoğunluğuyla benzerlik gösteren bir tipoloji. Bu Aleviliğin, Sivas, Erzincan Aleviliğiyle benzeşmeyen yanları, ritüelleri var. Zaten anladığım kadarıyla bir reddediş de mevcut. Alevilikle ilgili yazımda düşüncemi belirtmiştim. İktidar pratiğinden yoksun olduğu ve sürekli baskılandığı için, bölgeler arası farklılıklar fazla.

*Sonuçta yobazlık içlerinden barınamıyor. O yüzden gelişkin bir toplumsal yaşam var. Beyinler berrak ve ileriye bakıyor. Kadınların durumu yobaz toplumsallığa göre bayağı iyi. Çok iyi olamaz hiçbir yerde. O işi geçeceen!

*Arkeoloji Müzesi’nden başlayalım. Alan olarak TR’nin en büyüğü. İçinde çok iyi mozaikler var. Bu konuda dediğim gibi Gaziantep’i dövüp dövmeyeceğini bilemiyorum. İkisini de gören konuşmalı.

*St. Peter Kilisesi önemli. Dünyadaki ilk kilise gibi bir unvanı var. Hatay’da ilk, internette ilklerden biri yazıyor. Aslında olay şu, ilk Hristiyanlar Kudüs’teki baskıdan kaçmak için yukarıya göç etmişler. Bu mağarada toplanıp “yürüme”, “yola devam etme” kararı almışlar. Bu yüzden ilk kilise deniyor. Bu topluluk üyelerine “Hristiyan” denmesi de burada gerçekleşiyor. Yerde olan mozaik muhtemelen sonradan koyulmuştur. Etkileyici bir yapı çok. Valilik izniyle burada ayinler de yapılıyormuş. Birkaç yıla yapılamaz duruma gelebilir.

*Habib-i Neccar Camisi çok ilginç. Caminin hemen yanında İsa’nın 12 havarilerinden olan Yunus ve Yahya’nın türbeleri var. Boru değil, oha Yahya lan! En önemli adamlardan biri…Cami içinde…Habib-i Neccar bugün TC sınırlarındaki en eski cami. 700lü yıllarda yapılıyor. Bölgede kilise izleri var. Zaten kiliseyi yıkıp yerine camiyi yapmışlar. Yunus’la Yahya’nın türbelerine dokunmamışlar. Peki ahım şahım bir eser değil ama hikayesi çok ilginç. Bu topraklarda başka dinlere sekiz gram saygı gösterilir, üç gramı Habib-i Neccar’daymış.

*Bir tane de Ulu Cami var. Özel olarak söyleyecek pek bir şey yok. Ayrıca üç adet mezhebin de kilisesi var ki bu ilginç. Ortodoks kilisesi kapalıydı. Mütevazı bir yapıydı. Türk Katolik kilisesi vardı ve içine girebildik. Oldukça sıradan bir yapıydı. Asıl bomba ise Protestan kilisesi idi. Ne alaka diye düşünülebilir. Fransızların kullandığı bir kamu binası 2000 yılında Güney Koreli bir tarikat tarafından Protestan kilisesi olarak ilan edilmiş. Bina orijinalde bir kilise binası değil ve Protestan kilisesinin bunu tanıyıp tanımadığı konusunda emin değilim.

*Çok meşhur olan “Sapiens” kitabına göre dünyada gece aydınlatılan ilk cadde Hatay’daki Kurtuluş Caddesi’dir. Bu kitap, bazı eksiklikleri olmasına rağmen bence mutlaka okunmalı. Liberal bir bakış açısına sahiptir ama buyur, meydan hodri! “Alman İdeolojisi”ni okut okutabilirsen gençlere…

*Hatay’ın anavatana katılma kararının alındığı (!) bina ise şu anda tam olarak şehir meydanında, Atatürk heykelinin yanında yer almaktadır. Bir ara porno sinema olarak hizmet veren bina şu anda Mado bayisiydi yamulmuyorsam. Tipik bir orta karar Fransız kamu binası.

*Şehrin içinden Asi Nehri geçiyor ki ortasından nehir geçen şehirleri daha bir severim. Bu nehirler nedense kahverengi oluyor. Tabanı malzeme dolu çünkü. Tokat belediyesi Yeşilırmak’ı ıslah ettiğini iddia ediyor. Yazın bakmak lazım.

*Güven Uygun’un annesi efso bir içli köfte yaptı. İzlenimlerimi yazmıştım zaten.

*Türkiye’deki minder sektörü Meryem Oruç’un evi sayesinde ayakta duruyor. Baktım olmadı, gittim amele pazarından iki adam tuttum da kendime koltukta oturacak yer açtırdım.

*Güven Uygun’un içli köfte yanında ikram ettiği boğma rakının kilosu 20 TL ve en iyisi oymuş. Ben içmedim tabi.

*Tuna Bereketoğlu’nun götürdüğü kutsal mekanda herkes içki içiyordu.

*Zaten her yerde küçkü kubbeli yapı var. Beyaza badana yapılmış hepsi. Ziyaret diyorlar oralara ama oralarda mangal yakıp içki içmek gibi bir “kültür” var. Bana bunlarla gelin.

*Arapçanın gündelik hayatta ne kadar var olup olmadığını tespit edemedim ama bu iletişim çağında resmi dil olmayan dillerin yaşaması çok zor. Siyasal iklim böyle devam ederse 20, 30 yılda bu diller yok olacaktır diye düşünüyorum. Çocuklar okula gidip, tv izlemeye, SM’ye girmeye başlayınca hakim dil kendisini dayatıyor ve “ana dil” unutuluyor. Kürt bölgelerinde durum nasıldır bilmiyorum ama şunu biliyorum ki okul ve kolektif toplumsallık affetmez.

*Hataylılar dolmuşa binince “Yallaah!” diyorlar.

*”Old Town” var Hatay’da. Küçük çöp arabalarının bile giremediği, çöplerin el arabasıyla toplandığı yerler buralar. Oralarda yürümek ilginç ama böyle fotoğrafçılık kursu turu gibi değil. Bir şekilde geçiyormuş ayağına yatmak gerektiğini düşünüyorum.

*Ali İsmail Korkmaz Vakfı’nın da bir yeri var Hatay’da. Bakımsız bir havası vardı. Umarım gittiğimiz gün ve saatten ötürü öyle görünmüştür.

*Bugüne kadar kerane tatlısı yememişim meğer…Yakında izlenimlerimi ayrı bir fotoğraflı yorum şeklinde paylaşacağım ama şunu önceden söyleyeyim, kerane tatlısı satan dükkanlarda ortalıkta şeker çuvalı var. Tatlıyı mısır şurubundan değil de orijinal şekerden yaptıklarını belirtmek için koyuyorlar.

*Başka koyulan bir şeyi de kasaplarda görebilirsiniz. Kasapların vitrininde büyükbaş hayvan testislerini görüyorsunuz. O toplum dişi büyükbaş hayvan yemeyi uygun görmediği için kasaplar böyle bir metodoloji geliştirmişler.

*Kağır kebabı efsoydu. 12 TL’ye satılan bu şey, o anda kasap tarafından zırhla çekilen etle yapılıyor ve dediğim gibi orada olsam her gün yiyebilirdim. O kağıt kebabı kebapsa, İstanbul’dakilerin kebaplığı Recai Kutan’ın liderliği gibi kalıyor. Bu goygoyu işletmiştim.

*Güven Uygun ve Meryem Oruç’un tavuk döner dürümcü için seçtikleri seçim sanırım yerinde olmadı.

*Künefeyi de yerinde yemiş oldum ve hayatım boyuna künefe yemediğime karar verdim.

*Dediğim gibi iki güne her şeyi yiyemezdim.

*İkinci gün Samandağ gezisi yaptık. Önce St Simon Manastırı’na gittik. Daha önce daha beyin yaran manastırlar görmüştüm ama TR’deki en önemlilerinden biri olduğunu düşünüyorum. Dağ başında, etkileyici bir yapı.

*Sonra Vakıflı Köyü’ne gittik. TR’de tüm halkı Ermeni olan tek köy. Hatay Ermenileri epeyce zulüm görmüşlerdir. Bu konuda bir belgesel izlemiştim ve belgeselde bu köyün muhtarı konuşma yapmıştı. Oldukça mütevazı bir köy. Yazın daha kalabalık oluyormuş. Kilisesi açık değildi. Oradan kara dut likörü aldım. Gideri var.

*Sonra Musa Ağacı’na gittik. Musa’yla Hızır burada buluşmuş. Yanlışlık yok Google’a sarılmayınız. Musa asasını yere atmış ve bu ağaç çıkmış. Beypazarı’nda gördüğüm ağaç 800 yıllıktı, bu da onun iki katıydı. Tevrat’ın MÖ 1000-200 yılları arasında Ortadoğu efsanelerinden derlenmiştir. Bana ne ya! Ne haliniz varsa görün!

*Samandağ sahili TR’nin en uzunu, dünyanın ikinci en uzun sahiliymiş. Çok etkileyiciydi.

*Samandağ belediyesi bir ara ÖDP’deydi. Hala da öyle olabilir, tam olarak hatırlamıyorum. Düzenin Hatay’a operasyonlar çektiğini öğrendim çünkü Türkiye’ye hiç benzemiyor. Başka bir ülke gibi.

*Her taraftan tarih fışkırıyor. Çarşıda önemli bir caddede bir su kemeri kalıntısı gördüm. Etrafını çevirmişler güya sergiliyorlar. Normalde o caddeyi komple kazıp, o laz müteahhit binalarını yıkıp kemeri komple ortaya çıkarmaları lazım ama bunu yapamıyorlar. Eminim kemer ortaya çıkınca devlet görevlileri “Ha siktir! Kapatın kapatın” demişlerdir.

Böyle…Tabi ben her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu düşünen bir insanım. Hatay oldukça farklı ama uzaydan bir yermiş gibi gelmedi bana. Her şey birbirine bağlıdır ama kimi şeyler, bazı şeylerde kendi özel durumlarını yaratabilir. Hatay, bunu çok güzel yapmış. Umarım bu güzellikler korunur, geliştirilir ve örnek teşkil eder…

Bu yazı mimari, nitelikli goygoy, Seyahat, siyaset, Tarih, Uncategorized, Yiyecek İçecek kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.