“HEM EVET HEM HAYIR” DİYE YANITLANABİLECEK ÜÇ SORU

Sorularımız şunlar:
*Atatürk, Mustafa Suphi’yi öldürttü mü?
*Yavuz Sultan Selim, 40 bin Aleviyi öldürdü mü?
*Lenin, son dönemlerinde Stalin’in görevden alınmasını istedi mi?
Soruları baştan yazalım. İsteyen istediğini atlasın veya komple bıraksın okumayı. Ne ile karşılaşacağını bilsin.
Başlayalım o halde:
*Atatürk, Mustafa Suphi’yi öldürttü mü?
Hem evet hem hayır…
Olay 29 Ocak 1921’de gerçekleşiyor. Mustafa Suphi ve arkadaşları, Zinovyev’in topladığı Bakü Doğu Halkları Kongresi’ne katılmışlar ve Halk İştirayikun Fırkası’nı (komünist parti) kurmuşlardır. Anadolu’daki direnişe katılmak için ülkeye gitmeye karar verirler. Tabi bundan önce gerek Mustafa Kemal’le gerekse de ülkedeki tek doğru dürüst ordunun komutanı olan Kazım Karabekir’le yazışmaları olmuştur. Karabekir, Mustafa Kemal’e bağlılığını çoktan bildirmiş durumdadır bu tarihte.
Ankara’daki inisiyatif ete kemiğe bürünmektedir. Güç toplamaktadır. Uluslararası kamuoyuna kendisini kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bolşevik Rusya ile de stratejik bir yakınlaşma içerisine girmişlerdir. Bolşevik Rusya da hem Ankara’daki Heyeti Temsiliye’ye hem de stepne de beklettiği Enver Paşa’ya yatırım yapmaktadır. Talat Paşa ile de flört halindedirler. Cemal Paşa’yı Afganistan’a görevlendirirler falan.
Dolayısıyla bu karmaşık siyasi atmosferde kimin elinin kimin cebinde olduğunu tam olarak bilemeyiz. Enver Paşa’nın hala ülkede sadık takipçileri vardır. Mustafa Kemal giderek büyük bir otorite haline gelmeye başlamıştır.
Kesin olarak emri kimin verdiğini bilemeyiz ama bildiğimiz bazı şeyler var. Gerek Mustafa Kemal gerekse de iktidarı geri alması durumunda Enver Paşa, ülkede sosyalistlerin güçlenmesini istemezlerdi. Şartları uygun buldukları her durumda da onlara müdahale ederlerdi. Etmişlerdir de zaten. Bu müdahale, ortadan kaldırmak da olabilir rahatlıkla.
İkinci soruya geçelim:
*Yavuz Sultan Selim, 40 bin Aleviyi öldürdü mü?
16. yüzyılda insanların bugünkü gibi kendilerine doğuştan gelen ve değiştirilemez bir Alevi ve Sunni kimliği verdikleri şüpheli. Yavuz Sultan Selim, büyük bir siyasi ve ideolojik mücadeleye girdiği İran devleti ve önderi Şah İsmail’in yandaşı olduğunu düşündüğü kişileri öldürmüştür. Bunu, siyaseti kazanmak için yapmıştır. “Bunlar Alevi biz de Sunniyiz, bunları gidip öldürelim” dediğini düşünmüyorum. Safevi Devleti’nin etkisinde olup, kendisine karşı isyan çıkarma potansiyeline sahip kimseleri öldürmüştür. Birkaç sene sonra gidip Mısır’daki Memlüklülerin, Sunni olan 40 bin askerini de öldürmüştür. O dönemler siyaset böyle yapılıyordu.
Ama şu da var: Bugün ülkede Sunni Hanefi mezhep ciddi bir ideolojiye sahiptir ve iktidardadır. Bu ideolojinin etkisi altında olan milyonlarca kişi, belki de on milyonlarca kişi Alevilerden nefret eder. Onları öldürmenin gerekli olduğunu düşünür. Onların ensest cinsel ilişkiler yaşadıklarına inanır. Bu kişiler, ideolojik kodlarının kaynağını Yavuz Sultan Selim döneminde bulurlar. Onun döneminde Sunni Hanefi inanç devletin resmi ideolojisi olmuştur çünkü. Asla uzlaşamayacak iki siyasal kesimdir bunlar. Sağ iktidar ve güç mankafalaştırır; isyan etmek ve mücadele etmek ilerletir.
Üçüncü soru:
*Lenin, son dönemlerinde Stalin’in görevden alınmasını istedi mi?
Elimizde böyle bir mektup var. Bu mektupta Lenin, Stalin’in çok güç biriktirdiğini ve bu gücü doğru kullanacak incelikten yoksun olduğunu yazıyor. Son yazılarından biri. Tabi bu yazıyı eşi Krupskaya’ya dikte ettirmiştir. Krupskaya da o dönemde Stalin’le kavgalıdır. Stalin kendisine telefonda küfür etmiştir. Lenin, ömrünün son iki yılında aktif siyasetten uzak kalmıştır. Dışarısıyla bağı yoktur. Ne olup bittiğini bilmez. İnternet’te Lenin’in tüm yazıları var. Sondan ikinci yazısı Stalin’e yazılmıştır. “Karıma yaptığını duydum. Ona yapılmış olan bana yapılmıştır. Ya özür dile ya da tüm ilişkimizi keselim.” der. Yani son yazısında bile Stalin’den tam olarak vazgeçmez. Ayrıca söz konusu mektupta Lenin net olarak bir isim telaffuz edemez. Bu isim, Troçki hiç değildir. Lenin’in bu mektubu yazmadaki amacı Stalin Troçki çekişmesinin ileride bir bölünmeye sebep olabileceğine dikkat çekmektir.
Lenin, siyasi hayatı boyunca en yakınında gördüğü kişileri bile harcamıştır, harcamak zorunda kalmıştır. Aynı şekilde yakın olmadığı kişilerle de yakınlaşmak zorunda kalmıştır her gerçek siyasetçi gibi. Kuşkusuz Stalin, en güvendiği kişiydi. Ayrıca Stalin, o gücü onun sağlığında elde etti. Yani onun gözleri önünde, onun en bilinçli zamanlarında Stalin Parti’deki gücünü elde etti. Dolayısıyla o son mektup, geçmişteki süreklileşmiş ve gelişmiş ilişkiyi anlamsız kılamaz/kılmamalı.
Lenin’in böyle bir düşüncesi olabilir ama hasta yatağında felçli yatıyorken her şeye tam olarak vakıf olmasını bekleyemeyiz demek istiyorum. Ortada bir siyasal mücadele var ve Troçki o kadar gelişmiş bir birey olduğunu iddia etmesine ve emrinde Kızıl Ordu generalleri olmasına rağmen bu mücadeleyi kaybetmiştir.
Bu yazı Uncategorized kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.