Montlarla İlgili Kariyerim

mont_beni_umut_sarikaya1

Hayatım boyunca içime sinen bir montum olmadı. Ta ki geçen haftaya kadar…
 
Hikayeye döneceğiz.
 
Önce monttan bahsedelim biraz. Burada kışın giyilen kıyafetleri mont kümesinde topluyorum. Kaban, pardesü, mont, parka, gocuk, palto…Hiçbirinden içime sineni olmadı. Ciddi paralar da bayıldım.
 
Gocuk kelimesi üzerinde durulmayı hakediyor. Ne olduğunu muhtemelen çözemeyiz. Herkesin “budur” “şudur” diyebileceği şeylerden biridir. İngiliz anahtarı gibi. Bu kelimeye takıktım. Çok hüzünlü, nostalijik (hatta taş devrinden kalma), tuhaf bir kelimedir benim için. Ekşi Sözlük’e baktım da bu kelime üzerinden alay konusu olan çok insan varmış.
 
Çocukken aldığım montların hepsi kısa bir süre sonra benim için hoşa gidilmeyen şeylerden oldular. Bir keresinde içime sinen bir mont (gocuk) almıştım da bir iki gün sonra soba borusunda dışının bir bölümünü eritmiştim. Çöpe göndermek zorunda kalmıştım. Ekşi Sözlük’te buna benzer hikayerler var.
 
O gocuğu soba borusunda yakmayacaktım! Bu kadar travmatik olmayacaktı bu mesele…
 
Fakirlikten kaynaklı, içime sinmeyen montlarla yıllarım geçti ve üniversiteyi bitirdim. Ankara’da oluyor olay bu arada. Kot montlarla, adi deri ceketlerle, tuhaf tuhaf giysilerle o Ankara kışlarını geçirdim. Bu arada, aslında üşüme eşiğim bayağı iyidir. Mesela yıllarca gömlek üstü kot montlarla Ankara kışı geçirdim ve de ölmedim.
 
Üniversite bitince güya çalışmaya başladım ve istediğimi alabilirdim. Ama yine gidip hep yanlış tercihler yapıp, yanlış montlara bi’ dolu paralar bayıldım. Bu paralarla bir arsa alsaydım şimdiye zengindim.
 
Öğretmenliğin ilk yılında Sinop’tayım ve bir iki yıl sonra kış geldi. Bu arada üşüme eşiğim iyidir dedim ama hayatımda Sinop’ta üşüdüğüm kadar hiçbir yerde üşümedim. sinop’a yerleştim ve bir, iki ay sonra kış geldi. Takım elbisenin üzerine giyilecek bir şey almalıyım. Atladım Samsun’a gittim. Samsun’u sevmememin bir diğer sebebi de o gün yaptığım saçm alışveriştir. Resmi, ağır adam montuna maaşımın dörtte birini vermiştim. Yani bugünün parasıyla 750 TL. O paraya alınan montun size milletvekilliği adaylığı falan getirmesini beklersiniz, değil mi? Üç, dört sene sonra attım.
 
Bolu da çok soğuk bir yerdir ama doğru dürüst montum olmadığı için okula takım elbiseyle yürüyerek giderdim. O giymek istemediğim montu sadece çokokremin donduğu günlerde giyerdim.
 
Bu esnada Mavi’den bir mont almıştım ama o da resmi kıyafetle gitmiyordu. O da mağazada “hayatımın kıyafeti” olduğunu düşündüğüm ama üç gün sonra aslında “o” olmadığını kavradığım bir kıyafetti. O Mavi montla “sivil” günlerde idare ettim, içime sinmeyerek…
 
Sonra araba aldım ve artık mont hayatımdan çıktı…Oh be, dünya varmış! Dünyanın en anti-demokratik kıyafetini hayatımdan çıkarttım. Kendi kurallarını dayatan bu arsız giysi yerin dibine batsındı. Bu arada, bu anlamda en sevdiğim ve en demokratik kıyafet olarak tişörtün adını verebilirim. Akarı yok, kokarı yok…Ütü istemez, her yola gelir, ucuzdur…Canım benim!
 
Bu esnada yine montlar almaya devam ettim. Bir kere Üsküdar’da bir adamdan kaçak mont aldım. Güya süper ötesiydi. Dağcıların montuydu güya. Yine mekanda “hayatımın kıyafeti” olduğunu düşündüm ve aldım ama sokağı dönünce pişman oldum bu sefer.
 
Bu sene arabayı sattım ve gerçek monta ihtiyaç duymaya başladım. Hayatımda toplamda altı kere doktora gitmişken bu sene dört kere gittim. Bu sene üstümde De Facto’dan 119 TL’ye alınmış bir montu vardı. Çift taraflı olması beni cezbetmişti. Hatta bu çift taraflılığı bir espride de kullandım ama o espriden ekmek yiyemedim. Bu De Facto montu beni öldürmedi süründürdü.
 
Bütün bunlar olurken üç, dört senedir “Mart ayında montlarda ciddi indirimler olduğu” bilgisine sahibim. Bu üç, dört senede niyetim gidip sağlam bir firmanın montuna kredi kartı taksitle ciddi para verip, bu işi kökünden sökmekti. Bu sene gerçekleştirebildim ancak. Bazı şeylere inanılmaz geç kalırım…
 
Bu sene nihayet mağazaya yollandım. Aldığım montun üzerinden bir hafta geçti. Bu bir haftada iki adet İstanbul kültür gezisi yaptım. Boğaz soğuğunu bilen biler. İnsanın götü kesilir. Bu montla yaptığım gezilerde yüzüm neredeyse felç olacakken alt tarafta hiçbir şey yoktu. Üstelik satıcının dediği üzere montu tişörtün üstüne giymiştim. Yani tişört üstüne giydiğim montal Sirkeci rüzgarında dolaştım ve bana mısın demedi.
 
The North Face marka bir monttu bu. 800’lük kaz tüyü oranıyla bu anlamda ondan daha yüksek bir oranlı mont yok. Bu kaz tüyü meselesi de muammalı. Hayvan öldürmek konusunda Sapiens’in acayip riyakar olduğunu düşünüyorum. Milyonlarca yılın olayı üzerine kültür inşa etmiş. Zaten Sapiens’in en büyük numarası olur olmaz şeyler üzerine kültür inşa etmektir. Bu konuyu başka bir yazıda tartışırız. Satıcının dediğine göre tişörtün üstüne giy Alplere çık.
 
Çok kültür gezisi yaptığım için monttan bir numaralı beklentim hafifi olması, kendisini hissettirmemesidir. Gerçi hafiflik beklentim ezelden beridir vardı. Bu montu üzerinizde hissetmiyorsunuz.
 
Bu anlamda bir hafta geçemeden rahatılıkla iddia edebilirim ki bu kıyafet hayatımın kıyafeti. Ankara Maltepe Pazarı’ndan aldığım feyk Joop marka tişört için yıllarca böyle düşündüm ama artık bu mont hayatımın kıyafeti oldu. Bir kıyafet için bir hafta sonra böyle düşünüyorsam o öyledir demektir.
 
Tek çekincem çok mu “Temel Lise öğrencisi” gibi görünüyorum du? ama yorumlar öyle değil. Umurumda değil. Benim bir monttan beklentimi yani “gezerken ağırlık yapmasın ve sıcak tutsun”u bundan başak sağlayan bir mont olmadı.
 
Fiyatını söylemek de sakınca yok. 875’ten 575’e indi. Ben de aldım. Kazak ve svitsört masrafını düşerseniz ve arada alınacak bir sürü De Facto 139 TL’lik montu hesaba katarsanız karlı bir alışveriş gibi bile görünebilir.
 
Üzerinde yokmuş gibi olacak ve de Alplerde dolaştıracak bir mont ucuz olamaz herhalde.
 
Mont, ayakkabı, çorap ve iç çamaşırında ucuzculuk yapılmamalı mümkünse. 10 gün dışarıda yemesem, evde yumurta kırsam aynı hesaba gelir. Off! Üzerimize sinmiş ve bri türlü gitmeyen “garibanizm”e bakar mısınız? Şekil iki A. Bir sürü açıklama yapıyorum. Aradığım buydu ve de aldım işte…
 
Yağmurlu olmayan her gün kültür gezisi yapabilirim artık.
 
Bu arada unuttum, bir de Çin alışveriş sitesinden yediğim kazık var. Güya Kolombiya’nın tampon değdiren montu 30 dolardı ama tırt çıkmıştı.
 
Not 1: Olur olmaz meselelerden makale yazıyormuş havasında yazılar yazmaya bayılıyorum.
 
Not 2: Beli lastikli montlar bana dünyanın en kötü şeyi gibi geliyor.
 
Not 3: Yazım yanlışlarını kontrol edemeyeceğim.
 
Alakasız Not: Antik Çin’de biri bir cinayet işledi mi sadece kendisi ve ailesi değil komşuları da ömür boyu köle olma cezasına çarptırılıyordu.
 
Cu
 
 
Bu yazı nitelikli goygoy, Uncategorized kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.