“Tarih Türkiye Sosyalizm”

Metin Çulhaoğlu’nu nasıl bilirsiniz? Bazıları “Türkiye’deki en iyi Marksist teorisyenlerden biri” diyebilir. Sanırım bu yargıya en çok da kendisi itiraz ederdi. Evet kendisi yaklaşık 40 yıldır derin teori üretimlerinde bulunuyor ama bunu yaparken teori okumalarının bir entelektüel faaliyet olarak algılanmasına karşı çıkıyor ve bu okumaların pratikle bütünleşmesini salık veriyor. Zaten TKP Merkez Komite üyesi olduğu için pratiğin tam göbeğinde diyebiliriz.

Tarihle ilgileniyor musun? Bu soruyu duymuşluğum vardır. Ama bu soruda bir tuhaflık seziyorum. Benim de aklıma “bir insan nasıl olur da tarihle ilgilenmez?” veya tersinden “bir insan tarihle ilgilenebilir mi?” soruları geliyor. Tarihe Marksist yöntemle yaklaşmazsanız, evet tarihle “ilgilenebilirsiniz”. Yani hikayeci tarih anlayışıyla “yaşanılanlara” eğilirsiniz ve sınıflar mücadelesindeki sürekliliği göz ardı edersiniz. Fakat Marksist yönteme başvurursanız bireysel var oluşunuzla, ne bileyim Magna Carta arasındaki diyalektik ilişkiyi ortaya çıkartabilirsiniz. Yani ben reprodüksiyon ve klişe teknisyeni Yılmaz Elver köklerimi ararken antik Yunan’a da, Emevilere’de, 1898 RSDİP kongresine de, 24 Ocak 1980’e de gidebilirim. Sadece geçmişe gitmekle kalmam, önümüzdeki muhtemel Anayasa referandumuna da, Çin’in Batı emperyalizmiyle yaşaması muhtemel sorunlara da, Kürt sorununun “çözümüne” de, Türkiye işçi sınıfı hareketinin yükselişine de giderim. Tarih organik ve diyalektik bir şeydir. Hayatı yorumlarken anti-tarihsel duruma düşmekte siyaseten intihar anlamına gelir.

Çulhaoğlu’nun “Tarih Türkiye Sosyalizm” adlı kitabı başlangıç için çok iyi bir seçim olacaktır. Temel Marksist klasikler okunduktan sonra Türkiye özeline derinlemesine bir inceleme olması adına yerinde bir tercihtir. 1908 burjuva devriminden başlayıp, 1. Cumhuriyet döneminde yaşanılanlar ve bunların sosyalist harekete yansımalarıyla başlar. 1960 sonrasında yükselen işçi hareketleri ve nihayet 70’lerdeki örgütlülük deneyimlerini analiz eder. Sınıflar mücadelesinin en önemli kırılması olan 12 Eylül müdahalesi ve ardından gelen iç hesaplaşma yılları da inceler. Bu arada Sovyet deneyimi ve onun Türkiye sosyalist hareketiyle yaşadıkları da göz ardı edilmez. Bütün bunlar Çulhaoğlu’nun birinci elden tanıklığının ve kendisinin engin birikiminin şemsiyesi altında yapılır.

Kitabın alt başlığı yani “bir mirasın güncelliği” bahsettiğimiz Marksist yöntemle ilgili ipucu verebilir. Çulhaoğlu mirasa, olmuş bitmiş şeylerin nostaljik bir histeriyle ele alınması olarak değil geleceğe yürürken heybeye konulması gereken bir şey olarak yaklaşıyor. Buyurun hep beraber gidelim.

Bu yazı 1908 burjuva devrimi, birinci cumhuriyet, kitap, Kürt sorunu, Metin Çulhaoğlu, Sovyetler Birliği, Tarih Türkiye Sosyalizm, tarihsel materyalizm, TKP kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.