Anlayın şu ötekini artık!

Mikrofonu liberale veriyoruz. Türkiye’de “öteki olmayanları” sıralayacak: Türk, Sünni, erkek, Laikçi, hetero…
İşte böyle dostlar. Kimlik siyaseti, Türkiye’yi öyle bir yere getirdi ki insanlığın görüp görebileceği en barbar şey olan kapitalizmi ortadan kaldırmayı kendisine görev olarak belirlemiş insanlar “vicdansızlık” suçlamasıyla karşı karşıya kalabiliyor. 
Ne demek şimdi yukarıdaki listede bulunmayanların “ötekiliğine” çamur atmak? Bunca acılar yaşanırken, bunca mücadeleler verilirken, bilgisayarın başından “elitistlik” yapmak da nedir? Bu listede bulunmayanlar yani Kürtler, Aleviler, kadınlar, İslamcılar, LGBT bireyler yıllarca bu ülkede acı çekti. Bunlara -İslamcılar şerhini koyarak- katılıyorum ve de biliyorum. Bana da ailem bunlardan bir iki tanesi olduğumu söylüyor (Kürt, Alevi) fakat bu ikisi benim düşünce dünyamda bir şey ifade etmiyor. Hakaretler duyuyorum ama vitrinde bir mal için 12,99 etiketi görürsem daha çok yıpranıyorum örneğin. 
Öteki, ötekini anlamak, ötekileştirmek gibi kavramlar son yıllarda oldukça popüler. AKP siyaset akademilerinde para karşılığı ders veren bazı sol-liberallerin bunda epeyce katkısı var. Örneğin Roni Marguiles bunlardan biri. Bu “ünlü Marksiste” göre Türkiye’deki en büyük iki problem “Milliyetçilik ve Kemalizm” imiş. Cemaatin örgütlenme özgürlüğünü savunan bu cisim de “ötekini anlamaktan” yana.  
Bazı toplumsal kesimlerin baskılar yaşadığı doğrudur, hatta bazıları katliama kadar varmıştır. Ama Türkiye’de ve dünyada tek bir öteki tanıyoruz: İşçi sınıfı. Öteki olmaktan kasıt baskılanmak, hayata yabancılaşmak, giderek ölmek ise işçi sınıfı bunları ezelden beridir yaşıyor. Aslında bütün sorunların kaynağı, burjuvazi sınıfının dünyanın başına bela olan sermaye düzeni. Durum böyleyken bu sınıftan birisine sırf yukarıda sayılan kimliklerden birine sahip diye hoşgörüde bulunmamız isteniyor. Biz yapmayız. 
Şu vicdansızlık, acılara duyarsızlık meselesine gelince. Siz bu yazıyı okuyup, bitirene kadar bile dünyada bir yerlerde toplam 10 işçi yaşamını iş kazasında (cinayetinde) yitirdi. Dünyada günde 6500 işçi, iş cinayetine kurban gidiyor ve gerekli önlemler alınırsa bunların %98’inin önüne geçilebilir. Yaşanan acılara, ağır sömürü koşullarına, kapitalizmin bireyler üzerinde bıraktığı derin psikolojik, ahlaki tahribata daha girmedim. Kim vicdanlı, kim vicdansız? Kim acılara duyarlı? Emperyalizmin Irak’ta katlettiği 1,5 milyon sivile ne oldu? Suriye’de, Vietnam’da, Kore’de, Sovyetler Birliği’nde ölenlerin acıları öteki değil de beriki mi? 
Türkiye halklarının trajedisi nedir, biliyor musunuz? Burjuvazinin kimlik siyaseti görünümlü dört başı mamur sınıf siyaseti yapması. Onun işi bu zaten. Buna karşın, bazı kesimlerinse sınıf siyaseti görünümlü kimlik siyaseti yapması. Hiç işleri olmadığı halde. 
Durup beklemeye vaktimiz yok arkadaşlar. Bütün ötekileştirmeyi yaratanların hesabının sorulması hayal değil. Biz istersek olur. Ancak bunu yalnızca sınıf siyasetiyle yapabiliriz. Bağrımıza taş basıp, duygusal bağlarımızdan kendimizi arındırarak yapabiliriz. Bu kolay değil kabul ediyorum ama başka bir çıkış yolu da göremiyorum. 
Yine iddialı, vicdansız ve “sert” bir cümleyle yazımı bitirmek istiyorum. Kimlik siyasetinin çok sevdiği kavramlardan biri de “tektipleştirmek”. İddiam şu: Sosyalizm mücadelesi vermeyen herkes tektiptir. Ne yaparsa yapsın, ne giyerse giysin, ne düşünürse düşünsün!
Bu yazı işçi sınıfı, Kapitalizm, kimlik siyaseti, öteki, ötekileştirmek, ötekini anlamak, sınıf siyaseti, Sosyalizm kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.