Badem gözlü ölü körler cenneti Türkiye

Bazı ata sözlerinde inanılmaz yanlışlıklar olduğunu düşünüyorum. Bazıları da aynı oranda gerçekçi. “Kör ölür, badem gözlü olur” da bunlardan biri. Hele Türkiye için oldukça gerçekçi. Bu yazı; ölüp, ölmediği belli olmayan ama büyük oranda çok yaşamayacağı kesin olan Müslüm Gürses için son günlerde söylenenler üzerine kaleme alındı. Kaleme alındı?

Baştan şunu belirtmeliyim ki kimsenin ölümüne sevinmem. Bazılarının ($) ölmesi gerektiğini düşünsem de bunun olmamasını gerçekten arzu ederim. Olursa da bunun şovunu yapmayı doğru bulmam. Ama öbür dünya palavrasına da karnım tok. Kişilerin bir inancı olmasına saygım var ama insanların öbür dünyada bu dünyadaki kötülüklerinin cezasını çekeceğine dair inancın “kendisine” saygım yok. Bu inanış, bu dünyada birçok olumsuzluğa dolaylı yoldan destekçi oluyor çünkü. Bu inanışın gereği olarak “ölünün arkasından konuşulmaz”a da en sert itirazlarımı yöneltiyorum. Nasıl konuşulmaz? Bir kişi topluma, işçi sınıfına çok büyük kötülükler yapacak sonra da sırf öldüğü için ona bir şey demeyeceğiz. Böyle şey olmaz.

Tekrar Türkiye’ye dönersek, son yıllarda bazı ölenler için söylenenler gerçekten çok çarpıcı. Örneğin Necmettin Erbakan.. Türkiye’nin “star gericisi” için öyle olumlu laflar edildi ki hayretler içinde kalırsınız. Bildiğimiz şeriatçı Erbakan gül gibi bir adam oluverdi. Aynı şekilde Muhsin Yazıcıoğlu.. Ona da yıkama yağlama yapıldı ve elin kanlı NATO katili “adam gibi adam” diye sunuldu. 12 Eylül sonrasının en büyük faşist ideologlarından olan hırsız İhsan Doğramacı için “dünyanın en iyi adamıydı” anlamına gelen cümleler kuruldu. Yıllarca ana akım medyada çok önemli görevler yapmış, her devrin yalakası ve yalancısı Mehmet Ali Birand için de övgü dolu sözler sıralandı. Şimdi de Müslüm Gürses..

Müslüm Gürses kimdir? Nasıl bir insandır? Bunlardan daha önemlisi, neler yapmıştır? İnsan hayatta yapıp ettikleriyle -bazen de “yapmadıklarıyla”- değerlendirilmelidir. Marx’tan bir alıntı yapacağım. Çünkü o bir dahi ve formüle ettiği şeyler, bize hayat denilen karmaşık şeyin aslında sadeleştirilebileceğini de öğretiyor. “Görünen ile gerçek arasında fark olmasaydı bilime gerek kalmazdı” diyor. Müslüm Gürses nasıl görünüyor? Babacan bir figür…Sempatik bir adam…Dürüst bir insan (nereden biliyoruz ama o kadar önemli değil çünkü herkes buna ikna olmuş)…İyi bir solist…Müslüm Gürses görüntüsü bu. Bu bir imaj. Bir yansıma. Ama karşılığını milyonlar nezdinde buluyor. Gerçekten öyle de olabilir. Gerçekten de babacan, dürüst ve sempatiktir belki. İyi bir müzik dinleyicisi olarak ses çıkarma işini iyi becerdiğini ben de düşünüyorum zaten.

Peki ya gerçek? Müslüm Gürses bir arabeskçidir. Arabesk yoz ve gerici bir müzik türüdür. Ne ortaya çıkışında ne de evriminde dürüst bir yan yoktur. İnsanları melankoliye hapseden, çözümsüzlüğü işaret eden, onlara bu dünyaya sadece acı çekmek için geldiklerini salık veren, hiçbir şeyin düzelmeyeceğini tekrarlayıp duran bir müziktir. Bana sürekli politika konuşuyorum diye sitem eden dostlarım var. Bir önceki cümlede söylediklerim politika değil de nedir? Bunlara itirazı olan var mı? Hayır, arabesk insana umudu ve mücadele etmeyi salık vermiştir diyebilir miyiz? İnsanın en az ihtiyaç duyduğu şey yerin dibine girmektir. Onun ayağa kalkması lazım. Bu arabeskle olacak iş değil. Kenarda dursa yine bir şey demeyeceğim. Bilakis ideoloji üretiyor. İnsanların ayağa kalkmalarını ve hesap sormalarını önlüyor. İşte Müslüm Gürses’in yapıp ettikleri bunlara sebep oluyor. Bunlar az buz şeyler değildir, Müslüm Gürses de sıradan bir insan değildir. Bu işin ideologları kusura bakmasınlar, biz bunları söyleriz. Hatta şu anda sadece söylediğimiz için durumun tadını çıkartsınlar. Çünkü “sadece söylemekle” yetinmek niyetinde değiliz.

Bu olaya sınıflar mücadelesi, sosyalizm mücadelesi, işçi sınıfının tarihsel çıkarları açısından yaklaşacaksak eğer elde tutar hiçbir yan yoktur. Müslüm Gürses’in (ve genelde arabeskin) pratiği karşı-devrimcidir. İşçi sınıfına ölümcül kötülükler yapmıştır. Onu belki 30 sene geriye atmıştır. O gerici kuşatma altındaki bir emekçiye sömürüyü anlatmak için biz uğraşıp duralım artık. 80’li yıllarda Ahmet Kaya’nın albümleri, konserleri yasaklanırken Müslüm Gürses ve türevlerinin başına herhangi bir şey geldiğini duydunuz mu? Aşık İhsani hapislere girerken, Ruhi Su’nun kanser tedavisi için yurt dışına çıkması engellenirken Müslüm Baba gibiler neler yaşamışlardır? Geniş halk kitlelerinin psikolojilerini yerin dibine sokmakla meşguldürler. Egemenlerin arabeskçileri desteklemesiyle, Kenan Evren’in küme düşmüş Ankaragücü’nü emir komutayla birinci lige çıkarması aynı amaca hizmet eden şeylerdir.

Son söz niyetine: Arabeskin her türlüsünden uzak durmalıyız. Bu insan aklına ve yüreğine yapılan bir saldırıdır. Sömürü düzeninin yürütücülerinin bir saldırısı. İnsanlık çaresiz, alternatifsiz değildir. Bu baba karikatürlerinin üretimlerine bin basacak değerler üretmiştir.

Not: Bu notu yazının yazıldığı günden iki gün sonra yazıyorum. Bir arkadaşım sakatların “kör ölür badem gözlü olur” ata sözünden rahatsız olduklarını iletti. Tüm samimiyetimle özür diliyorum. Duyarsızlık, benim en sevmediğim şeylerden biridir ama ben de yaptım işte. Bu yazıda bahsettiğim durumu çok iyi anlattığı için izin versinler de başlık bu şekilde kalmaya devam etsin. Tekrar özür dilerim..

Bu yazı 12 Eylül, Ahmet Kaya, Arabesk, Aşık İhsani, İhsan Doğramacı, Karl Marx, Muhsin Yazıcıoğlu, Müslüm Gürses, müzik, NATO, Necmettin Erbakan, Ruhi Su kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.