Başka Hayatlar Mümkün Mü?

4ef92d98c54525d38370981f72ec17ba

Mümkün değil?

Yani, para varsa mümkün…

Son zamanlarda taktığım kesimlerden biri de (üst) orta sınıflar. İz TV’de “Başka Hayatlar Mümkün” adlı bir seri başladı. Bu seride gördüklerim beni kızdırıyor. Neler var bu seride? Birtakım üst-orta sınıflar İstanbul’u “geride bırakıyorlar” ve gidip çoğunlukla bir Ege köyüne yerleşiyorlar. Orada bir arsa alıp, o arsa üzerinde ciks (stylish) bir ev inşa ediyorlar ve orada sözüm ona “doğada yaşıyorlar”.

Peki, ben neye taktım? İnsanlar böyle bir şeyi arzu edip, nihayetinde gerçekleştiremezler mi? Özgürlük yok mu? Elbette yapılabilir. TLC adlı kanalda bazı insanların evlerini restore etme belgeselleri var. Onlara takmıyorum çünkü onları daha samimi buluyorum. Kimse aldatılmıyor. Ailenin parası var ve evlerini restore ediyorlar. İlgiyle izliyorum. BHM’de ise sanki isteyen herkesin bunu yapabileceği iddia ediliyor. Veya işte o diğer taktığım şey: İnanmak başarmanın yarısıdır… Cesaretinizi toplayın ve derhal tek yönlü biletinizi alın… Bu tür yaklaşımlar beni sinirlendiriyor. Bunu kim yapabilir? Durumu iyi olanlar yapabilir. Olaya böyle yaklaşılsa belki bu kadar takmazdım.

O zaman da şu doğada yaşama olayına takardım. Doğada yaşamak ne demektir? İnsanların yüzyıllardır yaşadığı köylerde, milyon TL’lere geniş araziler alıp, bahçeli evler inşa etmek midir doğada yaşamak? “Captain Fantastico” filmindeki gibi mi yapsalardı peki? O da değil. Filmde adam, bipolar olan karısını belki mutlu eder umuduyla doğaya yerleşip insanın kültürel yapısıyla uyumsuz çocuklar yetiştiriyor. Filmin sonunda hatasını da kabul ediyor zaten. Ayrıca medeniyetten de tam olarak kopmuyor. Bazı tüketim maddelerinden vazgeçmiyor. Nereden baksan tutarsızlık. İnsanın işi “doğada yaşamak” değildir. İnsanın yapması gereken şey kendisinin de bir parçası (efendisi değil) olduğu doğayı iyi anlayıp, diğer türler için mümkün olduğunca az zararlı bir tür olabilmektir. Diğer canlılar için fazlasıyla zararlı olacak kadar çok ürememektir. Şerefiyle bunu yapsın, doğa (!) ondan razı olacaktır.

Zaten insan ve de karşısında “doğa” adlı bir özne olması gibi bir durum söz konusu değildir. Doğada denge yoktur, gezegende kaos vardır. 250 bin yıldır var olan insanın sahip olduğu bu yaşam süresi, evrenin tarihi açısından göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir zamandır. İstediğiniz kadar mükemmel sistemler kurun bir an içerisinde veya belli bir süre sonunda tüm türümüzün yok olmamasını garanti altına alamazsınız. Bugüne kadar var olmuş türlerin sadece %1’i yok olmamıştır. Gezegenin tarihi kurtulmanın değil yok olmanın tarihidir.

Geçen izlediğim bir bölümde parası olan kadınla parası olan erkek, Kaş’ta genişçe bir arazi alıp modern bir ev inşa ediyorlardı. Kadın, köpeği için şu skandal cümleyi kurdu: Cesur’un da bizimle gelmesini istiyordum. Onun da doğada yaşamaya hakkı vardı! Nereden düzeltmeli? Bir kere onu doğal yaşamından alıp evcilleştiren yani onun doğasına müdahale eden sensin. O şu anda doğada (ormanlar kastediliyor herhalde) tek başına var olamaz. Kentlerde insanların yanında yaşayabilir yalnızca. Ayrıca insana özgü duygulara sahip değildir. Bu işte türcülüktür. Baştan aşağı kibirdir.

Gelelim inanmak başarmanın yarısıdır yargısına. Ortaokulda bu konuda komposizyon yazdığımızdan beridir bu düşünceyi sorgularım. Bazı makaleler okudum: İnsanların başarabileceği şeylerin üzerine gitmelerinin daha yerinde olacağını savunuyordu. İnsanın kendisini olmayacak şeyleri başaracağına inandırması başlı başlına bir stres kaynağıdır ve bu durum, başarabileceği şeyleri bile olumsuz etkilemektedir.

Kahramanlarımızın genelde adları Atınç, Öyküm, Bora, Oral, Yiğit Efe, Tusem, Kaan, Burcu falan. Bu insanlar 30-40 yaş aralığındalar. O yüzden İlayda Su veya Thor Can gibi isimlere sahip değiller. 30 sene önce Burcu, Ebru, Dilara gibi isimler şimdilerin Almina Su’su gibilerdi.

Bunların paraları çok. Suç anlamında demiyorum. Paraları bol, o yüzden gidip Kaş’ta, Gökova’da, Dalaman’da, Foça’da içine bahçeli ev yapacak kadar büyük arsa alabiliyorlar. Bu arada “Cihangir’deki, Moda’daki, Dragos’taki evlerini de bozmuyorlar”… Arsalarını havaalanlarına yakın yerlerden seçiyorlar ki arada sırada “şehre kaçabilsinler”. Evlerinde genelde ev işleriyle uğraşıyorlar, geri kalan zamanlarında ise home-office işlerini yapıyorlar veya bazı “farkındalık” projelerine imza atıyorlar. Çeşitli online atölyelere katılıyorlar. İnanmak başarmanın yarısısıdır…

Bu belgesellerde bu tiplerin köylülerle diyalogları da sık sık ekrana getiriliyor. Köylü Ege’de de olsa köylüdür. Kazanacağı parasına, yapacağı dedikodusuna ve yaşayacağı yasak cinselliğe bakar. Köylünün işi budur. Köye gelen böyle dövmeli, küpeli tipleri anlamaz. Onlarla aralarında asla yıkılmayacak bir duvar vardır fakat bu tipler nedense hep tersini iddia ediyorlar. Köylüye para kazandıracak şeyler sağladıkları için köylü onları taşlamıyor ama onların dünyasıyla alakası yok aslında. Hep şöyle bir sahne oluyor: Eleman bir köylüye yanaşıyor ve ağzına hiç oturmayacak şekilde “selamın aleyküm” diyor. Köylü de yanıt veriyor. Sonra ikisi konuşmaya başlıyorlar. “Ya senin oğlanın mobilya işi vardı, ne oldu o iş?” Köylü dünyanın en kötü oyunculuk örneklerinden birini sergiliyor ve diyalog yapaylıktan yerlere seriliyor.

Yanlış anlaşılmasın, ben eğer Türkiye’de iyi şeyler olacaksa, bunun köylülüğün döve döve dönüştürülmesiyle başarılacağına inanıyorum. Annelerini ve babalarını döverek dönüştüreceksiniz ki belki çocukları o davranış kalıplarını terk eder… Bu şekilde bir değişim değişim değildir. Zaten köylüler eminim kendi aralarında şöyle konuşuroylardır:

-La! Piç Duran, Öyküm hanıma yımırtayı 2 liradan satmış diyolla!

-Amını eşşek sikesiceler! Benden 2,5’a alıyorlardı. Bu namıssızların nikahları yokmuş diyolla zaten.

-Deyyuz, karıyı kapatma yapmış. Helal olsun lan! Sen yapabilion mu? Ne bunuyon?

-Geçen Yukarı Kusunlar koyünde de dul Fatma’yı ahırda belledim olum ben de, sen ne diyon?

-Siktir et, amuğa goyum. Gel gidip babuko yiyek!

Atınç: Selamın aleyküüüm. Şu farkındalık projesinden bunaldım da bir hava alayım dedim komşular.

-Ve aleyküm selam Atınç bey. Domates verelim mi?

Başka hayatlar mümkün mü?

Çok para lazım.

 

 

Bu yazı nitelikli goygoy, Uncategorized kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.