Bir İngilizce Kursu Öğretmeninin Anıları

5F112727-C813-43BB-9810-BC70DE83D743-22716-00000572C6BE7F2C

Yaklaşık altı ay boyunca bir İngilizce kursunda, part-time çalıştım. İzlenimlerimi yazacağım…

*İlk defa böyle bir şey yaptım. Daha önce İŞKUR bünyesinde ve bir sivil toplum kuruluşunda yetişkinlere kurs vermiştim. Onlar profesyonel şeyler değillerdi. Dolayısıyla elde patladılar. Zaten kurs denen şeyin elde patlamaması çok zordur. İlk defa profesyonel bir yerde çalıştım.

*Firma oldukça kurumsal bir firmaydı. TR’deki en kurumsal olanlarından. Franchising usulü çalıştıkları için bu firmanın her şubesi birbirinden farklıdır. O aboneliği alan adamın yapısı o kurs merkezini belirler.

*Bütün kurslar sönümlenmek üzere başlar. Neden? Çünkü kurs insana her şeyi sağlayamaz. Biraz katkı sağlar gerisi kursiyerin kurs dışında gösterdiği performansa bağlıdır. Kursiyerlerin hemen hemen hiçbiri bu öz disiplini göstermez ve kurs elde patlar.

*Kurs merkezi bununla ilgilenmez. O aldığı paraya bakar. İlk başta çok güzel vaatler sunar, bu vaatler de işin özünü bilmeyenler için çok çekicidirler ama kursiyerler, kurs haricindeki gerekli çalışmaları yapmadıkları için sonuç hüsran olur.

*Suç sadece kursiyerde değildir. Kurs da suçludur. Öğretmenlikle alakası olmayan tipler öğretmen yapılır. Kitaplıkla alakası olmayan nesneler kitap yapılır.

*Kursu neden bıraktım? Çünkü parayı alamadım. Bu sene her yerde ciddi bir kriz ortamı var. Patlayan patlayana… Bu adamların politikası insanları çalıştırıp da para vermemek değil ama mecburen böyle yapıyorlar. Neyse büyük bir meblağı geride bırakacağımı düşünürken ufak bir meblağ geride kalacak.

*Hayatımda ilk defa grev yaptım. Grev emekçinin kazanımıyla sonuçlandı. Yazın dersler devam ederken, yönetime paramı vermezlerse her şeyi bırakacağımı söyledim ve onlar da verdiler. Çünkü ben değerli bir öğretmenim, buna geleceğiz, uyduruk bir öğretmen olsaydım bana siktir git derlerdi.

*Burada tamamen gayrı resmi çalışıyorum. Elimde hiçbir belge yok. Zaten çalışmam yasak. O yüzden adamları hiçbir yere şikayet edemem. İnternette şikayetler yapıp tahribat yaratmaya çalışacağım. TR’de siyasal anlamda hukuk yok ama teknik meselelerde sabırlı olursan hukuk yanında. Mesela ben resmi bir çalışan olsaydım mutlaka orayı dava ederdim. Beklerdim ve kazanırdım.

*Bir grev, birtakım restler, birtakım uyanıklıklar sonucunda paramın önemli bir bölümünü aldım. Az miktarda param kaldı.

*Bu kursta A1 ve A2 kurlarına girdim. Ondan sonrasına yabancı hocalar giriyor. Yabancı hoca hiçbir şeyin garantisi değildir. İnsanlarda böyle bir algı var. Sonuçta sen yine ona gidip “Teacher, go I water drink?” diyeceksin o da ne demek istediğini anlayıp “Yes.” diyecek ve sen İngilizce öğrendiğini zannedeceksin. Yabancı değil nasıl bir hoca olduğu önemlidir. TR’de hiçbir kursun eğitim fakültesi mezunu yabancı hoca çalıştırabileceğini zannetmiyorum. Varsa da çok azdır. Yani bu insanların öğretmenlik meslek bilgisi ve tecrübesi yok. Sadece dil biliyorlar. Ayrıca zenci olanlarının, güney doğu Asyalıların telaffuzları çok kötü. TR’de bal gibi ırkçılık olduğu için bu insanlar mutsuz ve motivasyonsuz. Bunlardan iyi performans beklemek biraz hayal. Genelde de öyle oluyor zaten.

*Sonuç olarak kurslar yalan dolandır. Görüntüdür. Kişiyi kandırmaya yöneliktir. Buna rağmen asgari bir katkı sunabilirler, ama hiçbir kursiyer yapılması elzem olan ders dışı çalışmaları yapmadığı için kurslardan İngilizce öğrenilmez. TR’de kursa gitmiş de İngilizceyi öğrenememiş milyonlarca insan vardır.

*Çalışan insanların eve gelip bu işe vakit ayırmaları çok zor oluyor. Hele kadınsa yani evde de biz şerefsiz erkekler yüzünden ekstra bir mesaiye tabiyse bu iş çok daha zor. Devlette öğretmen olarak çalışanların dünya kadar boş vakitleri olduğu için onlar bir adım öndeler.

*Kocası demokratik olmayan (yani hemen hemen herkes), çalışan ve çocuklu bir kadının İngilizce öğrenmesi imkansıza yakındır. Her şeyde olduğu gibi erkekler burada da öne geçmişlerdir.

*Bu iş için en uygun zaman üniversite öğrenciliği zamanıdır.

*Ben değerli bir öğretmenim dedim. Öğretmenlik esasında bir iletişim olayıdır. Öğrettiğin şeyi bilmen ve onun nasıl öğretileceğini bilmen de önemlidir ama öncelikle iletişim becerisi gelir. Bir yetişkin grubunu beş dakikada avucumun içine alıp o kur bitene kadar orada tutabiliyorum. Benim girdiğim sınıflardan idareye şikayet gelmez. Ayrıca kendimi çok iyi ifade ediyorum ve dilin nasıl öğretileceğini de biliyorum. Otorite de koyabiliyorum. Bu da çok önemli bir şey. Şu hayatta inandırıcı bir otoriteden daha değerli bir şey yoktur. Yeni mezun öğretmenler bu sorundan çok muzdaripler. Bir de renkli bir insanım.

*Bu özelliklerimin farkında değildim. Bu anlamda kendime olan güvenim yoktu bu kurstan önce. Biraz para bıraktım geride ama bunları fark etmek benim için iyi oldu. MEB’deki öğretmenlikler sayılmaz. Orada bambaşka bir şey var. Profesyonel, paralı kurs er meydanıdır. Bu özelliklerimin farkına varmam gelecek kariyerim için iyi oldu.

*Bir ara proficiency dersi de verdim. Yani en zor olanı. Evde hazırlık yaptım ve üstesinden geldim. Diğer çalışmalar için evde hiç hazırlık yapmadım, gerek yok.

*Çocuk grupları da var ama onları hiç sevmedim, istemedim. Ailesinin zoruyla gelmiş bir sürü ergen bir an önce gitmek istiyor veya yatmak istiyordu. Yetişkinler ise iradeleriyle gelmişler (kandırılmışlar), para ödemişler ve motivasyonlular. Onlarla ders yapmak keyifliydi. Aralarda arıza tipler yok değildi. Zengin kocasının ailesi tarafından onay görmek isteyen tiki kız buna örnekti mesela.

*Bu kurs para vermediği için sık sık hoca değişiyordu ve bu yüzden büyük sıkıntılar yaşanıyordu. Şu anda sanki biraz toparlamış gibiler.

*İşler iyi çünkü İngilizcenin TR’de müthiş bir piyasası var. Bu kadar olmayan bir şeyin nasıl oluyor da bu kadar büyük piyasası oluyor… Neyse bana ne ya! Ben işime bakarım.

*Bu arada kontrol bende olsun, şımarık ve tembel teneke olmayan herkese İngilizce öğreteceğimi garanti ediyorum.

*Gerekli tekrarları/çalışmaları yapıp da İngilizce öğrenememek imkansızdır. Mal olması lazım insanın…

*İngilizce öğrenmekle ilgili bir sürü yalan yanlış şey vardır. Hangi birine gireceğiz? Facebook yazılarımda bazılarına değinmiştim. Neyse bana ne ya!

*Derslerin ilk saatinde kelime çalışmaları yapıyorduk ve bu bölüm “konuşmak” için en uygun zaman dilimiydi. TR’de insanların dil becerileri içerisinde “konuşmaya” haddinden fazla (neredeyse efsane boyutunda) önem verdikleri de bir gerçektir. Dilin ağzını burnunu kırarak konuş ama yazama falan TR’de çok başarılısın…

*Sonraki saatte gramer işliyorduk. Grameri Türkçe anlatıyordum çünkü o kişinin neyin ne olduğunu anlaması lazım. “Derslerde tek bir kelime bile Türkçe kullanılmayacak.” gibi pazarlama hileleri vardır kursların. Bu da hiçbir şeyin garantisi değildir. Gramer yapılarını, bunların genel iç mantığını kavrayamayan insan dil öğrenemez. Bunlar üzerinde kafa patlatmak gerekir. Soruları herkese sırayla cevaplandırıyordum. Bu da otorite koyabilmekle ilgili bir şeydir. Yeni mezun veya üni dördüncü sınıf öğrencisi bunu kolay kolay yapamaz. Yerli hocaların çoğu öyle tipler.

*Listening çok az yaptım çünkü bu üç saat gibi az bir zamanın her gün önemli bir bölümünü alacak kadar önemli bir beceri değil. Evde de yapılabilir.

*Writing hep yaptım, yaptırdım. Ödevleri her gün düzenli bir şekilde kontrol ettim. Yapmayanların kendilerini kötü hissetmelerini sağladım. Sonuçta yaptırım yok ama işte inandırıcı otoriterlik burada işe yarıyordu.

*Çaba sarf eden herkesi iyi bir yere getirdim ama sonrasında neler olur bilemem. Vicdanım oldukça rahat.

*Kurslardaki satıcılar bomba. Önemli olan insanları konuşarak ikna etmek ve imzayı attırmak. Bunların müşterilerle diyaloglarını sık sık dinledim. Bomba diyaloglar bunlar. Araya girip “Hayır o öyle değil.” demek çok geldi içimden ama diyemedim elbette. Neyse bana ne ya!

*Sınavlar bence iyi hazırlanmış sınavlar değildi. Sınavlarda kopya çekmeye çalışan yetişkinler olmadı değil. Gerekeni yaptım.

*Am, is, are konusunu oturtmak Türkçe düşünen insanlarda o kadar zor ki… Bahsetmiştik bundan. Bu konuda özel olarak ısrar ettim ama diğer hocaların bu ısrarı yaptıklarını zannetmiyorum. Kaos devam edecektir o durumda.

*İngilizce öğrenmek için haftalık ders saati çok önemlidir. 10 veya 15 olmalıdır bana göre. Dört ile iki ile bu iş zordur. Haftalık 10 saatlik İngilizceyle bir senede bu iş tamam ama o bahsettiğim zahmetlere girerek.

*Dil öğrenmek sıkıcı bir şeydir. Koskoca insanlar işten çıkıp gelip bu sıkıcı işleri yapıyorlar. Sıkıcı, kabul etmek lazım ancak tıpkı matematik gibi başarınca insana kendisini çok iyi hissettiren bir şey.

*Şimdi özel ders piyasasına girdim. Eskiden özel ders teklifleri geliyordu kabul etmiyordum. Hayatımın yüzde 85’inden dolayı pişmanım zaten… Artık edeceğim ve dünyayı gezme projem için gerekli olan parayı kazanacağım. Bu arada özel ders çok sıkıcı bir şeydir. En zevkli dil öğretmenliği motivasyonlu beş altı düzgün yetişkin tiple grup tipi ders yapmaktır.

İyi günler.

 

Bu yazı Diğer, Uncategorized kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.