Unutamadığım futbol maçları

Unutamadığım futbol maçlarından bir liste yapmak istedim. Bu listelere Top 10, Top 20 gibi adlar vermek beni kısıtlıyor. Unutamadığım maçların listesini çıkardım ve 16 tane çıktı. Ben de hiçbirine kıyamadığım için 10’a indirmek istemedim. Listeyi de kronolojik yaptım ama 17 Mayıs 2000 tarihli Galatasary-Arsenal UEFA Kupası Finali’nin birinci olduğu kesin…

Her zaman iyi bir futbol seyircisi olmuşumdur. Çünkü çok güzel bir oyun. Bu ne kadar sürer bilmiyorum. Çünkü futbolun politik boyutu, politik çıktıları beni öfkelendiriyor. Galatasaray taraftarlığından istifa ettim. Günümüzdeki adaletsizlikler içerisinde taraftarlık bana açıkça saçma gelmeye başladı. Oyunu sevdiğim için hala merakla izliyorum ama dediğim gibi üç beş sene sonra futboldan da istifa edersem şaşırmayın.

Hatırladığım ilk futbol maçını 80lerin ortalarında izlemiştim. Komşunun bizim eve getirdiği televizyondan Zonguldakspor-Galatasaray maçının özetini izlemiştim. Bu anı unutamıyorum.

Sonra, 1986 Dünya Kupası esnasında, mahalledeki bebelerden her biri bir futbolcu oluyordu. Ben de İspanyol Butragenyo olmuştum. Neden, bilmiyorum.

80’lerin sonlarına doğru TRT’de Stüdyo Pazar diye bir program vardı. Maçlara beş, on dakikalığına canlı bağlanıyordu. Asıl futbol sevgimin o zaman başladığını söyleyebilirim.

Bu arada listedeki maçlardan birinin ait olduğu seri, yani Galatasaray’ın 1988-89 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’ndaki (o zamanki Şampiyonlar Ligi) yarı final yolculuğu, bir çocuk olarak o yıllarda benim dünyamı neredeyse tamamen dolduruyordu.

1994’lerde falan Türkiye’de maçlar şifreli kanalda yayınlanmaya başladı. Endüstriyel futbol işe koyuluyordu. Artık hevesim kaçmıştı. Cine 5 adlı kanal maç başlayınca karıncalı yayına geçiyordu. O karıncalı halde bile takip ediyordum. Fakat eski hevesim kalmamıştı. Sadece Galatasaray’ın maçlarının özetlerini takip ediyordum. Bir de Dünya ve Avrupa kupaları. Galatasaray’ın 2000’deki başarısı beni tekrar futbola bağladı. Bu sefer Avrupa’yı da yakınen takip etmeye başladım. O gün bugündür devam ediyorum. Örgütlü siyasetle buluşmadan önce haftada 10,12 maç seyrederdim. Şimdi mümkün olmuyor tabi, iyi ki de olmuyor…

Videoları başlıklara tıklayınca izleyebilirsiniz.

Başlayalım (skorlar 90 dakika sonrasındaki skorlardır):

1- 15 Mart 1989 Galatasaray – Monaco 1-1.

Şampiyon Kulüpler Kupası’nın çeyrek final ikinci maçıydı. Birinci maçı da izlemiştim. Tanju Çolak’ın mükemmel bir kafa golüyle 1-0 kazanmıştı Galatasaray. İkinci maç cezadan dolayı Köln’deydi. Evde oturduğumuzu hatırlıyorum. Heyecan inanılmazdı. Prekazi’nin muhteşem frikik golüyle 1-0 öne geçti Galatasaray. O yıllarda Avrupa’nın köy takımları bile Türk takımlarını maymun ediyorlardı. Monaco çok etkili bir takımdı. Weah diye siyasi bir oyuncuları vardı. Bir gol atmıştı. Sonra inanılmaz bir baskı. Bir gol daha atsalar turu atlıyorlardı. O heyecanın, o yusuf yusuf anını hala hatırlıyorum. Bu arada bence Türk futbol tarihinin bana göre en büyük başarısı budur. Yani AŞKK’nda yarı final. Gerçekten çok zor bir şey.

2- 14 Ağustos 1993 Galatasaray – Beşiktaş 2-0.

Bu maça gitmiştim. O yıllarda cumhurbaşkanlığı, başbakanlık kupası vardı. Lig şampiyonu ile kupa şampiyonu karşılaşıyordu cb’de. 1992-93 sezonu Galatasaray’ın muhteşem geçirdiği, benim de bütün maçları naklen Show Tv’den izlediğim bir sezondu. Üç sezon şampiyon olan Beşiktaş o yıllarda inanılmaz güçlüydü. Galatasaray genç oyuncuları ile zor bela şampiyon olmuştu. CB Kupası maçı Ankara 19 Mayıs Stadyumu’nda. Nereden bulduysam parayı bulmuşum. O yıllarda bilet için stadyumun önünde sıraya giriyordunuz. Ağustos sıcağında sabah erkenden sıraya girmiştim. O kadar sıcaktı ki anlatamam. O güneşin altında, aç susuz saatlerce bekleyip maça girmiştim. Sonra içeride yine saatlerce bekleyiş. Ve maç aynı şekilde. Galatasaray maçı 2-0 kazanmıştı. Benim için unutulmaz bir anıdır.

3- 20 Ekim 1993 Manchester United – Galatasaray 3-3.

Şampiyonlar Ligi yeni yeni ortaya çıkıyor. Alex Ferguson ve Manchester United efsanesi de yeni yeni doğuyor. İngilizler kendilerinden emin. Biz okulda öğrenciler de maçın hangi kanalda yayınlanacağını bilmiyoruz. Yayınlanmayacak diye biliyoruz. Akşam ev telefonuna bir arama geliyor ve bir arkadaş maçın dinci TGRT kanalında yayınlanacağını söylüyor. Adı üstünde unutulmaz maçlar. İlk dakikalar Manchester United 2-0 öne geçiyor. Tarihi fark geliyor derken, Arif inanılmaz bir gol atıyor. O zamanın en iyi kalecisi dev Schmeichel’a. İkinci yarı Kubilay Türkyılmaz’ın iki golü ve durum 2-3 oluyor. Maç berabere bitiyor ama inanılmaz bir sürpriz yaşanıyor. O gece gözüme uyku girmedi diyemem hiçbir zaman uykusuzluk sorunum olmadı. Ne olursa olsun uyurum ben…

4- 17 Mayıs 2000 Galatasaray – Arsenal 0-0.

İşte yusuf yusufların en görkemlisi. Hikayeyi herkes biliyor. Türk futbol tarihinin en etkili takımıydı o Galatasaray. Adım adım finale geldi. Finalde yine parçalayan bir takım ve inanılmaz etkili Thiery Henry. Galatasaray ezilmedi diyebilir miyiz? Diyebiliriz ama aradaki siklet farkı çok barizdi. Her dakikasını kalbim küt küt ederek izledim. Alkol almama rağmen o yusuf yusuf duygusunu gideremiyordum. Hele uzatmalarda Henry’nin bir kafa pozisyonu var ki o heyecanı anlatamam. Sonraki sevinç ise anlatılmazdı.

5- 2 Temmuz 2000 Fransa – İtalya 1-1. 

Final maçları genelde “unutulmaz” olmazlar. Hikayesi olan final maçı da azdır. Hikayeler ve unutulmaz anlar final öncesi turlarda toplanırlar genelde. Çünkü finallerde takımlar inanılmaz motive ve kontrollü olurlar. Genelde “alt” biter finaller. Bu da öyle bir finaldi ama çok heyecan vericiydi. İtalyanlar bir sıfır öne geçmişlerdi. Çok sıradan bir futbolcu olan Delvechio beş kişinin arasında bir gol atmıştı. Maç uzatmalara gitmişti ve İtalyan futbolcular kutlamaya hazırlanıyorlardı. Uzatmalarda bir İtalyan defans oyuncusundan asla beklenmeyecek bir hata geldi. Topu Wiltord’un önüne koydu defans oyuncusu, o da dar açıdan tıngır mıngır bir gol attı. O yıllarda altın gol kuralı vardı. Yani uzatmalarda bir takım gol atarsa maç otomatikman bitiyordu. Bu uygulama çok trajik sonuçlara sebep olduğu için sonra kaldırdılar. Fransız Trezeguet mükemmel bir golle İtalyanları kahrolmaya mecbur bıraktı.

6- 19 Eylül 2000 Beşiktaş – Barcelona 3-0.

Çocukken bir ara Beşiktaş’a döneklik yapmıştım. O yüzden ve politik sebeplerden dolayı Beşiktaş bana hep sempatik gelmiştir. Bu maçta da çok heyecanlanmıştım. Maçtan önce Barcelona teknik direktörü Sera Ferrer’e “Nihat’a önlem alacak mısınız?” diye sorulmuştu. O da “Nihat’ı tanımıyorum.” demişti. Bu açıklama çok tepki çekmişti. Beşiktaş Barcelona’yı eze eze yenmişti. İtiraf etmek gerekirse o yıllarda Barcelona etkisiz bir takımdı. Bir süper güç değildi. Şu anda bir Türk takımıyla eşleşseler maymun değil Homo Sapiens ederler diye düşünüyorum.

7- 3 Nisan 2001 Galatasaray – Real Madrid 3-2.

Şampiyonlar Ligi çeyrek final maçı. Galatasaray’ın karşısında gerçek bir destroyer. Figo transferiyle gelene dört, gidene beş atıyorlar. Orta sahadaki Makalele inanılmaz dinamik. Köpek gibi saldırıyor. İlk yarı 2-0 öne geçtiler. İkinci yarı Fatih Akyel’in ve Hasan Şaş’ın inanılmaz hırslarıyla unutulmaz bir geri dönüşe imza atıyor Galatasaray. Maçı bir kahvede 300’ü sigara içen 400 adamla izliyorum. Boğulmak üzereyim ama bu heyecan unutulmaz…

8- 6 Kasım 2002 Fenerbahçe – Galatasaray 6-0.

Bu maçı sadece ben değil, izleyen hiç kimse unutamaz. Öğretmenliğimin ilk senesi. Karadeniz bölgesinde 10 bin nüfuslu bir kasabadayım. Sudan çıkmış bir balığım. İki ayda hayatım inanılmaz değişmiş. Her şey farklı. Adapte olamıyorum. 3 Kasım seçimlerinde AKP diye gerici bir parti tek başına iktidar olmuş. Normalde TKP’ye oy vermeye ikna olmuşum ama son gün tatava yapmayıp “bu seçim çok kritik” diye kararımı değiştiriyorum ve gidip ceepeye oy veriyorum. Çok tanıdık bir hikaye değil mi? AKP seçimi kazanıyor. Ertesi gün öğretmenler odasına giren din öğretmeni provokatör bir tarzla “selamın aleyküüüm” diyor. Önceden bunu diyemezlerdi. O “selamın aleyküm” artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını hissettiriyor. Olmuyor da zaten. 6 Kasım’da Fenerbahçe tarihi fark atarak uzun yıllar sürecek ancak 2011 operasyonuyla bitecek bir psikolojik üstünlük kazanıyor Galatasaray’a karşı. Maçı bir meyhanede izliyorum. 4-0 olunca sinirlenip kalkıyorum ve eve gidince altı olduğunu öğreniyorum. Din öğretmeni bir de Fenerbahçeli. Karanlık bir dönemin başlangıcıydı, o yüzden unutulmaz.

9- 5 Mart 2003 Beşiktaş – Gençlerbirliği 3-3.

Bu da çok zevkli bir maçtı. Öğrenciyken bedava gittiğim Gençlerbirliği maçlarından dolayı ikinci takımım diyorum GB için. Ankara’dan ayrılmışım ve benim ikinci takım Ersun Yanal yönetiminde şampiyonluk mücadelesi veriyor. Kupada Beşiktaş’la eşleşiyor. İlhan Mansız neredeyse tek başına direniyor ama turu atlayan GB oluyor. Çok heyecanlıydı.

10- 19 Haziran 2004 Çek Cumhuriyeti – Hollanda 3-2. 

Her anı müthiş bir çekişmeye sahne olan ve unutulmaz gollere sahip bir maç. O zevksiz turnuvanın zevk veren tek maçıydı ama hala hatırlanır.

11- 8 Mart 2005 Chelsea – Barcelona 4-2.

Mourinho’nun Barcelona kan davasının başladığı maç. Şampiyonlar Ligi ikinci tur maçı. İlk maçı Barcelona 2-1 kazanmış. İngiltere’deki maç öyle bir başladı ki bu kadar hızlı başlayan, ev sahibi takımın bu kadar baskı kurduğu bir maç zor hatırlıyorum. 2-0 öne geçti Chelsea. Sonra o zamanların en iyi oyuncusu Ronaldinho penaltıdan bir gol attı. Sonra öyle bir gol attı ki görüntülerde görürsünüz zaten. Chelsea’ye iki gol lazımdı. Attılar ama maç bittiğinde izleyenlerde derman kalmamıştı.

12- 25 Mayıs 2005 Milan – Liverpool 3-3.

Unutulmaz final azdır dedik. İşte en unutulmazı. Bana göre futbolda orta saha en önemli bölgedir. Ancelotti’nin Milan’ı inanılmaz bir orta sahaya sahipti. Seedorf ve Gattuso gibi pancar motoru gibi iki elemanın yanına Pirlo ve Kaka gibi yürüyen iki beyine sahiptiler. Üstelik Pirlo hala maçlarda en çok koşan oyunculardan biri olur, Kaka da öyledir. Seedorf da beyinsiz değildir yani. Böyle bir orta sahaydı. İleride de Şevçenko gibi zamanın en iyilerinden biri vardı. İlk yarıda Milan maymun etti Liverpool’u. Devre arasında yorumcu Fatih Terim “bir İtalyan takımı 3-0’dan maç verecek, peh!” diye bilgiçlik taslıyordu. Gerçekten de görülmüş şey değildi. Ama oldu işte. Liverpool yürüyen ciğer Gerard eşliğinde muhteşem bir geri dönüş yaptı. Penaltılarda da işi bitirdi. İstanbul’daki final gerçekten unutulmazdı. Uğruna filmler bile çekildi.

13- 22 Şubat 2006 Chelsea – Barcelona 1-2.

Onbirinci sırada yer bulan maçın atı, intikam için fazla beklemedi. Bu kadar heyecan verici ama göz ardı edilen bir maç daha olamaz. Yürek dayanmadı maça. 2005-2006 yılındaki Ronaldinho bence çok iyi incelenmeli. O sezon o kadar iyiydi ki “Pele’den bile daha iyi” deniliyordu kendisi için. Gerçekten öyleydi. Sahada her şeyi yapabilecek gibiydi. Yaptı da. Barcelona’ya duble kazandırdı. Dünya Kupası’nı Brezilya’nın kazanacağına herkes kesin gözüyle bakıyordu. 2006 ilk altı ayı mucizeler yaratan Ronaldinho, spor tarihin en keskin düşüşünü yaşadı herhalde. Dünya Kupası’ndan başlayarak iki üç ay içinde sıradanlar sıradanı bir futbolcuya dönüştü. Gerçekten anlamak zor.

14- 16 Mayıs 2010 Fenerbahçe – Trabzonspor 1-1.

Bu son hafta maçında Fenerbahçe nasıl gol atamadı hala anlamış değilim. İnsana materyalizmini sorgulatacak bir maçtı. 1000 tane falan yüzde yüzlük gol pozisyonu oldu ama gol olmadı. Kaleci Onur kalesinde devleşti dersek çok şey eksik bırakırız. Ve maç sonu. Fenerlilerin şampiyon olduklarını sanmaları ve kutlama yapmaları ve birkaç dakika sonra anyayı konyayı anlamaları sonucu yaşadıkları trajedi…İnanılmaz bir maç inanılmaz bir hikaye.  

15- 29 Kasım 2011 Barcelona – Real Madrid 5-0.

El Clasicolar dünyada kulüpler düzeyinde oynanan en önemli, en çekişmeli maçlardır. Hepsi inanılmaz heyecanlıdır. Bunu seçtim. Yine Mourinho nefreti tavan yapmıştı. Bunun sebebi bir önceki sene Inter’le Barcelona’yı elemesi ve Nou Camp’taki maç sonunda sahada koşması idi. At feci bir intikam aldı yine. Bu kadar üstünlük duygusunun hissedildiği bir maç daha hatırlamıyorum. Üstelik karşında Çemişgezekspor da yok. O sinirle, Sergio Ramos şerefsizi Messi’ye öyle bir girdi ki kendi takım arkadaşı yanlışlıkla araya girmeseydi Messi ölebilirdi.

16- 13 Mayıs 2012 Manchester City – QPR 3-2.

Manchester City’yi bir Arap milyarderi kanlı dolarlarıyla satın almıştı. Flaş transferler geldi tabi ki ve başarı da. Son haftaya girilirken City ile United’ın puanları aynı. Averajda City önde. Kendi evindeki son maçı küme düşmemek için sahaya çıkacak olan Queens Park Rangers’a karşı oynayacak. 40 senedir şampiyonluk bekliyor City taraftarı. Sultanahmet’te İngilizlerin takıldığı bir bar vardı. Oraya gittim maçı izlemek için çünkü İngilizlerle maç seyretmek çok keyifli oluyor. Yaşıyorlar maçı. City öne geçti. Sonra defans oyuncusu Lescott topu armut gibi Cisse’nin önüne bıraktı ve maç 1-1 oldu. Seyircilerin yüzünde gerginlik belli oluyordu. QPR on kişi kalması gerginliği bir nebze azalttı. Fakat QPR takımı yürüye yürüye gelip bir gol attılar 66. dakikada. Sonra da takım otobüsünü kalenin önüne park ettiler. Fener Trabzon maçı gibi bir maç olmadı. Kalan süre QPR’ın ceza sahasında geçti ama çok fazla pozisyon olmadı. Hakem çok uzun sürelik bir uzatma verdi. Bu sürede QPR’ın ligde kalacağı kesinleşti. Fakat benim bundan haberim olmadığı için maçı hala büyük bir heyecanla izliyordum. Balotelli’ye kornerden göstere göstere bir gol attırdılar. Geçtiğimiz haftalarda Tayyip’e attırdıkları gol gibi bir şeydi. Son dakika Aguero güzel bir gol attı ve ortalık yıkıldı. O heyecanı yaşadım ama eve gelince İnternette QPR’ın esnaflık yaptığını öğrendim. Bunu bilmeden maçı izlediğim için benim için benzersiz bir deneyimdi.

Böyle işte. Futbol izleyiciliği kariyerimin en unutulmaz anları bunlardı. İyi günler.

Bu yazı unutulmaz maçlar kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.